Türkiye: Hükümet temel haklara saldırmaya devam ettikçe sivil alana karşı tehdit giderek artıyor

27/06/2022
Déclaration
en es fr tr
Yıldız Tar/Kaos GL

Türkiye’de toplanma ve örgütlenme özgürlüğü hakları sürekli saldırı altında ve insan hakları savunucuları giderek artan bir baskıyla karşı karşıya. FIDH-OMCT’nin İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi ve üye örgütlerinden İnsan Hakları Derneği (İHD), son raporu bugün yayınlanan üç bölümlük bir seride, hükümetin Türkiye’de sivil alanın daralmasını nasıl organize ettiğini belgelemekte ve analiz etmektedir.

Türk hükümetinin sivil topluma yönelik baskısı, Türkiye’de demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarında daha geniş kapsamlı bir gerileme zemininde devam ediyor. 2013 Gezi Parkı protestolarının ardından, FIDH ve Türkiye’deki üye örgütleri İHD ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), 2014 tarihli raporlarında Türkiye makamlarının sivil alanı daraltmak için şiddet içermeyen gösterilere yönelik sistematik baskıyı ve orantısız polis gücünü nasıl kullandığını belgelemektedir. 2016 darbe girişimi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şiddet içeren darbeye yanıt olarak "virüsü tüm devlet kurumlarından temizleme" sözü vermesiyle temel hakları daha da fazla tehlikeye attı. Takip eden iki yıllık olağanüstü hâl sırasında insan hakları ihlalleri yaygınlaştı; aralarında çok sayıda insan hakları savunucusunun da bulunduğu binlerce kamu görevlisi görevden alındı ve ceza kovuşturmalarıyla karşı karşıya kaldı ve bu arada başta Kürt bölgesinde olmak üzere onlarca STÖ ve medya kuruluşu olağanüstü hâl kararnameleri ile kapatıldı.

Temmuz 2020’de yayınlanan bu üç bölümlük serinin ilk raporu toplanma özgürlüğü hakkına odaklanıyor ve Temmuz 2018’de resmen sona ermesine rağmen olağanüstü hâlin Türkiye’de nasıl devam ettirildiğini belgeliyor. TİHV tarafından yapılan araştırmaya göre, 1 Ocak 2019 ile 31 Ocak 2020 tarihleri arasında yetkililer, 25 şehirde, tüm toplantı ve etkinliklerin 2 gün ila 395 gün arasında değişen bir süre boyunca yasaklanması için en az 147 karar aldı. Van’daki toplantı ve gösteriler Kasım 2016’dan bu yana yasak. Protestocular toplanma özgürlüğü haklarını kullanma yasaklarına meydan okuduklarında, genellikle polis şiddeti ve protestoların şiddet kullanılarak dağıtılmasıyla karşı karşıya kalıyorlar. Kadın hakları ve çevre örgütlerinin yanı sıra LGBTİ+ ve işçi hakları savunucuları özellikle hedef alınmakta ve toplanma özgürlüklerini kullanmaları engellenmektedir. Bu yasaklar ve barışçıl protestoların şiddet kullanılarak dağıtılması, toplanma özgürlüğünün doğrudan ihlali olsa da; bu, hükümetin sivil alanı zayıflatmak için kullandığı mekanizmalardan sadece biridir.

Erdoğan’ın sivil topluma yönelik baskısı, Gözlemevi’nin Mayıs 2021’de yayınlanan ikinci raporundabelgelenen, sivil toplum üzerindeki hükümet denetimini artırmak ve örgütlenme özgürlüğünü sınırlamak için tasarlanmış bir dizi yasal değişikliği de içeriyor. Bu yasal tedbirlerden biri olan 7262 sayılı Kanun, 31 Aralık 2020 tarihinde yürürlüğe girdi. Kanun, İçişleri Bakanı’nın terörle ilgili suçlamalarla yargılanan sivil toplum örgütleri çalışanlarını ve/veya yöneticilerini görevden uzaklaştırmasına olanak tanımakta ve yetkililerin önceden onayını almadan çevrimiçi platformlar üzerinden bağış toplayan örgütlere uygulanan idari para cezalarını artırmaktadır. Aşırı derecede külfetli idari ve mali gereklilikler sivil toplum aktörlerinin çalışmalarını engellerken ve karmaşık bürokratik gereksinimlerin sivil toplum örgütlerini çökertmek için bir bahane olarak kullanıldığı bildirilirken, kamu kaynakları giderek yeni ortaya çıkan ve hükümet tarafından örgütlenmiş STÖ’lere (GONGO’lar) yönlendiriliyor. Bu örgütler, hükümetin eylemlerini destekleyen alternatif bir sivil toplum olarak sunuluyor.

Toplanma ve örgütlenme özgürlüğü haklarını kısıtlayan bu tedbirler, insan hakları savunucularına karşı yargısal ve idari taciz kullanılarak tamamlanmaktadır. Bu taktik, Gözlemevi’nin üçüncü ve son raporunun temasıdır. İHD’nin eş başkanı Öztürk Türkdoğan, iki suçlamadan beraat ettikten sonra, İHD’nin bakanın tehditkâr sözlerini eleştiren bir kamuoyu açıklaması yaparak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya hakaret ettiği iddia edilen ceza davasında hala bir suçlamayla karşı karşıya. Göç İzleme Derneği’nin on altı üyesi bu ayın başlarında (Haziran 2022) keyfi olarak tutuklandı. İki dernek – Tarlabaşı Toplum Merkezi ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu – asılsız kapatma davalarıyla karşı karşıya. Tüm bu davalar, derneklere yapılan idari denetimlerin ardından, idari işlem ve yaptırımların sivil toplumu taciz etmek ve yargısal tacizin önünü açmak için nasıl kullanıldığını gösteren bir şekilde açılmıştır.

Meşru insan hakları çalışmalarına misilleme olarak savunuculara yönelik keyfi gözaltı ve tutuklama, soruşturma, yargılama ve mahkûmiyet şeklinde ortaya çıkan yargısal tacizler, insan haklarını savunma hakkını ihlal ederek ve sivil toplum üzerinde daha geniş çapta soğutucu bir etki yaratarak olağanüstü hâlden bu yana devam etmektedir. İHD’nin diğer eş başkanı Eren Keskin de yargısal tacize maruz kalmış ve geçtiğimiz günlerde "silahlı örgüt üyeliği" suçundan altı yıl üç ay hapis cezası almıştır. Osman Kavala, Fırat Akdeniz ve Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın barışçıl nöbetlerine katılan 46 kişi gibi diğer insan hakları savunucuları yakın zamanda hapis cezasına çarptırılmış, keyfi olarak tutuklanmış veya gözaltına alınmıştır. Savunuculara yönelik karalama kampanyalarının eşlik ettiği bu taciz, Erdoğan rejiminin sivil toplumu ve İHS’leri halkın gözünde damgalamak için kullandığı bir araç haline gelmiş durumda ve yargının bağımsız olmaması da göz önüne alındığında, insan hakları savunucularının buna karşı başvurabileceği etkili bir başvuru yolu bulunmuyor.

Türkiye’de sivil topluma yönelik tehditlere ve sivil alanın daralmasına ilişkin bu kapsamlı belgeleme ve analiz çalışması, Türkiye Hükümeti’ne ve uluslararası aktörlere Türkiye’deki sivil toplum ve insan hakları savunucuları tarafından dile getirilen meşru kaygıları ortaya koymayı amaçlayan tavsiyelerde bulunulmasına olanak sağlamaktadır. Uluslararası kuruluşlar, temel hakların, toplanma ve örgütlenme özgürlüğünün güvence altına alınması ve İHS’lerin güvenliğine nihayet saygı gösterilmesi amacıyla, durumun izlenmesi, hak kısıtlamalarının sivil toplum gruplarının çalışmaları üzerindeki etkisini değerlendirmek üzere ülkeye ziyaretlerin yapılması, kamuoyuna açıklamalar yoluyla ya da gerek ikili düzeyde gerekse çok taraflı diplomatik kanallarda endişelerin dile getirilmesi ve Türkiye Hükümeti’ne tavsiyelerde bulunulması dahil çeşitli adımlar atabilir.

Raporlar, AB tarafından finanse edilen "Türkiye’deki İnsan Hakları Savunucularına Kapsamlı Destek" programı kapsamında hazırlanmıştır. FIDH liderliğindeki ve OMCT Avrupa’nın da dahil olduğu STÖ’lerden oluşan bir konsorsiyum tarafından yönetilen program, karşı karşıya oldukları zorlu durumların belgelendirilmesi de dahil olmak üzere Türkiye’deki sivil toplum ve insan hakları savunucularının desteklenmesini ve kapasitelerinin geliştirilmesini amaçlıyor.

Lire la suite