Türkiye

İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI MASUMİYETLERİ KANITLANANA KADAR SUÇLU

Son on yılda gerçekleşen reform ve ilerlemelere rağmen bugünün Türkiye’sinde, « hassas » konularda insan hakları ihlallerini ihbar edenler ciddi bir suçlama politikasının hedefi olmaktadırlar. Bu « hassas » konular, farklılık hakkının savunulması (dini ya da etnik azınlıkların hakları, özellikle de Kürt sorunu, cinsel azınlıklarının hakları) ve Devlet’in ve kurumlarının eleştirilmesi (kurumlarının işleyişi, özellikle de yargının bağımsızlığı ya da Devlet’in ve ordunun insan hakları ihlalleri açısından dokunulmazlığı) hususlarını kapsamaktadır. Sivil toplumun insan hakları savunuculuğu alanındaki kilit unsurları bu politikadan etkilenmektedir : Sivil toplum örgütlerinin üyelerinin yanında avukatlar, sendikacılar, gazeteciler, entelektüeller ve akademisyenler, yazarlar, vicdani ret hakkının savunucuları ya da ihlallerin kurbanlarının aileleri, vb.

Reform paketleri kapsamında ortadan kaldırılmamış olan, özellikle de Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Yasası’ndaki baskıcı cezai hükümler ve idari uygulamalar bu tür faaliyetlerin suç addedilmesini mümkün kılmaktadır. Ayrıca, yasaların uygulanmasından yükümlü otoriteler, hakimler ve savcılar, nicedir hak ve özgürlükleri kısıtlamaya alışkın olarak, kanunları baskıcı bir biçimde uygulamayı sürdürmektedirler. Son yıllarda, savunma haklarıyla ilgili daha az korumacı kurallar uygulanmasını öngören ATL insan hakları savunucularına karşı sıklıkla kullanılmaktadır. Terörün muğlak tanımı ve mahkemeler tarafından yorumlanması, savcılara ve hakimlere, otoriteye ve faaliyetlerine karşı yapılan en basit eleştiriyi dahi terör örgütüne destek veya bu örgütlere üyelik olarak değerlendirme imkanını vermiştir. Uzun süreli önleyici tutukluluk sıklıkla kullanılmakta ve davanın sonucundan bağımsız olarak başlı başına bir cezalandırma yöntemi olarak görülmektedir.

5 Haziran 2012’de Ankara’da yapılan basın toplantısından görüntüler :

FIDH’ın başkanı Souhayr Belhassen « İnsan hakları savunucularının faaliyet ortamlarının iyileştirilmesi için bugün Türkiye’de adli sistemin derinlemesine gözden geçirilmesi bir gereklilikten de öte hale gelmiştir. Adil yargılanma hakkını bariz bir biçimde ihlal eden cezai kovuşturmalar yoluyla yargı, insan hakları savunucularını bastırmak, korkutmak ve cezalandırmak için bir silah olarak kullanılmaktadır. Bugün artık bu tür otoriter uygulamalara son verilmelidir » şeklinde ifade etmiştir.

2012 yılının başında, 105 gazeteci, 44 avukat, insan hakları örgütlerine üye en az 16 kişi ve 41 sendikacı özellikle terörizm suçlamalarıyla hala hapisteydi. En açıklayıcı örneklerden 1998’den beri yargılanan sosyolog Pınar Selek, 2009 Aralık ayından beri tutuklu avukat Muharrem Erbey ve 5 ayı aşkın süredir tutuklu bulunan yayıncı Ragıp Zarakolu vakaları, Türkiye’de yaşanan bu içler acısı durumun sadece görünen kısmıdır.

OMCT Genel Sekreteri Gerald Staberock « Bu süregelen adli kovuşturmaların, tam da kanunların koruması altında faaliyet gösteren, güçlü ve dinamik insan hakları savunucularına ihtiyaç duyulan bir zamanda sivil toplumda belli bir otosansür oluşumuna neden olmasından korkuyoruz » şeklinde eklemiştir.

Gözlem, Türk yetkililere, tavsiyelerine azami dikkat gösterilmesi, ülkede insan hakları savunucularının özgürce ve etkin bir şekilde faaliyet göstermesi için güvenli ve elverişli bir ortamın oluşturulması ve korunması için gerekli adımların atılması, özellikle de insan hakları savunucusu örgütler tarafından oynanan meşru rolün tam olarak tanınması, insan hakları alanındaki faaliyetleri nedeniyle tutuklu bulunan tüm insan hakları savunucularının serbest bırakılması, adli tacize son verilmesi ve insan hakları savunucularına karşı istismarlar üzerinde etkili soruşturmaların yürütülmesi yönünde çağrıda bulunmaktadır.

Film bulgu görev bakın:


TURKEY: Human rights defenders, guilty until... par Observatory_HRD

Rapor aşağıdaki bağlantıdan erişilebilir : http://fidh.org/IMG/pdf/i_nsan_haklari_savunuculari_masum_olduklari_kanitlanincaya_kadar_suc_lu_obs_turkey_eng_tur.pdf

Pınar Selek’in müebbet hapis cezası sonrası öfke

Istanbul 12 no’lu Ağır Ceza Mahkemesi 24 Ocak 2013 tarihinde toplumun güçsüz kesimlerinin haklarını aktif bir şekilde savunan yazar ve sosyolog Sayın Pınar Selek’i, 9 Temmuz 1998 tarihinde Istanbul Mısır Çarşısı bombalı saldırısına sözde karışmış ve terör örgütü üyesi olmaktan dolayı suçlu bulmuş ve müebbet hapis cezasına çarptırmıştır.

Gözlemevi, Sayın Pınar Selek’in 1998 yılında önce kanıt olmaksızın Kürdistan İşçi Partisi (PKK) destekçisi olmakla, daha sonra aynı yıl içinde 9 Temmuz günü Istanbul Mısır Çarşısı’nda bomba patlatılmasını sağlamakla suçlandığını hatırlatır. Bu suçlamalar doğrultusunda Selek iki yıl boyunca tutuklu ve 2000 yılındaki şartlı tahliyesine kadar işkence ve kötü muameleye maruz kalmıştır. Istanbul 12 no’lu Ağır Ceza Mahkemesi üç kere beraat kararı vermiştir: 2006, 2008 ve 2011. Ancak savcının beraat kararına karşı devamlı Yargıtay’da temyize gitmesi beraat kararlarını iptal ettirmiştir.

Gözlemevi, ceza davasının Sayın Pınar Selek’in bir terörist faaliyette bulunduğunu kanıtlayamadığını hatırlatır. Hatta mahkemece yürütülen soruşturmalar, patlamanın gaz kaçağına bağlı olarak gerçekleştiği ve olay mahalinde herhangi bir bombaya rastlanmadığını da büyük ölçüde teyid etmiştir. Buna ek olarak, soruşturma esnasında Selek’i suçlayan davanın diğer sanığı da mahkeme esnasında beyanını geri çekmişti.

Davayı takip ettiği süre boyunca Gözlemevi hem iç hukuk, hem de uluslararası insan hakları standartlarına ilişkin bir dizi usulsüzlük tespit etti. Konuya ilişkin bir yargı gözlem notu yakında yayınlanacak.

FIDH Başkanı Souhayr Belhassen Bu karar beni derinden sarstı. Bu bir adalet parodisidir şeklinde konuşarak, olayı kınadığını belirtti.

OMCT Genel Sekreteri Gerald Staberock ise şu açıklamayı ekledi: Bu emsalsiz bir dava. Bu kararı şiddetle kınıyoruz ve Türkiye’deki yargı mercilerini bu kararı ivedilikle tekrar incelemeye davet ediyoruz.

Özet olarak Gözlemevi, Türk yargı mercilerine son kararın tekrar gözden geçirilmesi şeklindeki çağrısını yineliyor ve Sayın Pınar Selek’in 14 yılı aşkın bir süredir maruz kaldığı kesintisiz tacize bir son vermesini istiyor, zira öyle görünüyor ki, bu karar sadece kendisinin meşru düşünce ve ifade özgürlüğünü kullanmasını engellemek için verilmiştir.

İstanbul 38. FIDH Kongresine Ev Sahipliği Yapıyor

23-24 Mayıs 2013 tarihlerinde İstanbul bir hafta boyunca dünyanın insan hakları başkenti olacak. 130 ülkeden 200’den fazla sivil toplum örgütü “Demokratik Geçiş Süreçleri ve İnsan Hakları: Deneyimler ve Tehditler” teması etrafında tartışacak ve görüş alışverişinde bulunacaklar.

2003 Yılı Nobel Barış Ödülü sahibi İranlı Şirin Ebadi, 2004-2012 yılları arasında Birleşmiş Milletler din özgürlüğü Özel Raportörlüğünü yapmış olan Hindistanlı Asma Jahangir, Bağımsız Seçim Yüksek Kurumu Başkanı Tunuslu Kamel Jendoubi’nin de aralarında bulunduğu 400’e yakın insan hakları savunucusu bu etkinlikte bir araya gelecekler.

Uluslararası Ceza Mahkemesi başkanı Sang-Hyun Song ve UCM Baş Savcısı Fatou Bensouda da bu etkinliğe katılacaklar.

Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu Başkanı Souhayr Belhassen, Türkiye’nin kararlı bir süreçten geçmekte olduğunu belirterek şunları söyledi: Konferansımız bu anlamda çok uygun bir zamanda yapılıyor ve umuyoruz ki, bu beş günlük süre boyunca gerçekleştireceğimiz paylaşımlar insan hakları savunucularının ifade özgürlüğü, azınlık hakları ve adalet konularında önümüzde bulunan tehditleri daha iyi anlamasına katkıda bulunacaktır

Belhassen ayrıca, Türkiye ve PKK arasında başlatılan barış müzakerelerinin çatışmanın yönetiminde önemli bir dönüm noktasını oluşturduğunu, diyalog yönteminin seçilmiş olmasının çok önemli olduğunu, sonuç alıcı bir değişim için devam edilmesi gerektiğini ve bütün bu süreçlerde bir bütün olarak insan haklarının güvence altına alınmasının da önemli olduğunu ifade etti.

Yakın zamanda 22 sendika üyesi ile beş insan hakları savunucusunun tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmaları ülkede insan haklarının iyileştirilmesine ilişkin bir bağlılığı yansıtmaktadır. Bu girişimler şimdi, haksız yere özgürlüğünden yoksun bırakılan bütün avukatlar, gazeteciler ve savunuculara da uygulanmalıdır. Türkiye bir dönüm noktasındadır, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki pek çok ülke tarafından gözlemlenmektedir. Dolayısıyla bir örnek oluşturmalıdır.

Bu bağlamda Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu, Türkiye Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı’na Sayın Başbakan Erdoğan’a iletilmek üzere 8 temel alanda atılması gerekli adımları içeren bir tavsiye mektubunu takdim etmiştir. Bu adımlar, Türkiye’nin uluslararası yükümlülükleri ile uyumlu olarak, ifade özgürlüğünün tam olarak güvence altına alınması, siyasal şiddetle mücadele ederken insan haklarına saygı gösterilmesi, keyfi olarak özgürlüğünden yoksun bırakılanların serbest bırakılması, insan hakları ihallerinin mağdurlarının adalete, gerçeğe ve giderim mekanizmalarına erişiminin sağlanması ve bu ihlallerin bir daha tekrarlanmamasının güvence altına alınmasını içermektedir.

Mektuba aşağıdaki bağlantıdan erişilebilir.

Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH), 100’den fazla ülkeden 164 insan hakları örgütünün bir araya getiren uluslararası bir hükümet dışı kuruluştur. Fıdh her üç yılda bir kongre yapmakta ve üyeleri ile birlikte eylem stratejisini oluşturmakta ve FIDH’in Uluslararası Bürosunu seçmektedir.

FIDH Dünya Kongresi Programı:
• 23/24 Mayıs: “İnsan hakları Ve Demokratik Geçiş Süreçleri: Deneyimler ve Tehditler. Basına açıktır. Programa buradan erişilebilir (İngilizce).
• 25-27 Mayıs 2013: FIDH Kongresi.(kapalı toplantı)

Barışı İnşa etmek için 8 adım: FIDH Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Eyleme Davet Ediyor

FIDH 38. Dünya Kongresini – 8 temel önlem
Sayın Başbakan,

Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Türkiye’deki üye organizasyonları – İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV)-38. Dünya Kongresini 23-27 Mayıs 2013 tarihleri arasında İstanbul’da yapmaktan memnuniyet duymaktalar.

Üç senede bir yapılmakta olan bu önemli FIDH Dünya Kongresi etkinliği, bu yıl bilhassa « Siyasal geçişler ve insan hakları: zorluklar ve deneyimler » temasını işleyecek. Kongrenin teması bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu ortam için oldukça geçerli. FIDH 38. Dünya Kongresi katılımcı sayısı itibarı ile yüz otuz ülkeden gelecek yüz seksen üye organizasyonu ile fevkalade bir toplantı olacak. Ayrıca, Uluslararası Ceza Mahkemesi Başkanı ve yine aynı mahkemeden Bayan Savcı’nın bu toplantının şeref misafirleri olması bizim için gurur kaynağıdır.

Bu önemli etkinliğin arifesinde, Türkiye’nin barış görüşmeleri bağlamında Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile ilgili attığı kararlı adım konusunda bilhassa hassasız. Organizasyonlarımız, ateşkes anlaşmasını yakından takip edip ve tarafların önemli girişimlerini büyük bir memnuniyetle izlemektedir.

Ayrıca, 11 Nisan 2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yargı sistemine ilişkin bir dizi yasal düzenlemenin (bundan sonra Dördüncü Yargı Paketi denilecektir) kabul edilmesini de memnuniyetle karşılamaktayız. Bu değişikliklerin bazıları Türkiye’deki sivil toplum tarafından dile getirilen bazı taleplere yanıt verirken, beklentilerin tamamını karşılamadığının da farkındayız. Türkiye’deki insan hakları uygulamaları Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletlerin bazı tavsiyeleri cevapsız kaldığı için kimi zaman ülkenizin uluslararası yükümlükleri ile açık ihtilaf halinde olmaktadır.

10 Nisan tarihinde 22 sendika üyesinin ve 16 Nisan tarihinde İHD üyesi beş insan hakları savunucusunun koşullu tahliyesi yetkililerin bu ihtilafı somut önlemlere çözme konusundaki istekliliğinin bir başka kanıtıdır. Size diğer insan hakları savunucusu, avukat ve gazetecilerin tahliyesinden ve bu kişilere yönelik iddiaların düşürülmesinden başlayarak böylesi daha fazla önlem almayı tavsiye ederiz.

Esasen, Türkiye’deki insan hakları durumuyla ilgili değindiğimiz hususlarda kesin bir değişikliğe katkı sunacak başka önemli önlemler bulunmaktadır. Bu konuda, insan hakları savunuculuğu özgürlüğü ve yasal savunma hakkı uluslararası hukukun [1] özel koruması altında olmasına rağmen yakın geçmişte [2] ciddi bir şekilde engellenen bu iki aktiviteyi güvence altına alması konusunda bilhassa duyarlıyız.

Bu bağlamda, organizasyonlarımız Türkiye’nin uluslararası yükümlülükleri uyarınca ifade özgürlüğüne riayeti güvence altına almak, insan hakları saygı bağlamında siyasal şiddete karşı mücadeleyi sağlamak, keyfi olarak hapiste tutulan kişileri tahliye etmek ve mağdurların adalet, hakikat ve tazminat haklarının sağlanması ve bunların tekrar etmemesinin güvence altına alınması için size 8 temel önlem sunmaktadır.

Uluslararası hukuk çerçevesinde ifade özgürlüğüne riayet edilmesinin güvence altına alınması

Medya ve aynı zamanda mahkemelerde Kürtçe dilinin kullanılmasına izin verilerek Türkiye’de çok dilliliğin gelişmesi için önemli kararlar kabul edildi. Buna ilaveten, 4. Yargı Paketi’nin “terör propagandasını” sınırlayan hükümleri ifade özgürlüğünü uluslararası hukukta güvence altında olduğu gibi tam olarak korumamasına karşın pozitif bir adımdır.

Organizasyonlarımız, size özellikle Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’ndeki mahkumiyetine yanıt olmak için daha fazla atmayı tavsiye etmektedir.

1. Türk milletini, Türk etnisitesini ve hükümet kurumlarını aşağılama (TCK 301. Madde), karalama ve aşağılama (TCK 125. Madde) hükümlerini yürürlükten kaldırın;

2. Nefret ve kin üzerine gelişmiş olan ifade özgürlüğü ve savunuculuğuna getirilmiş olan kısıtlamaların kaldırılması (“halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” TCK 216. Madde) bilhassa şiddete yönelik kışkırtma; ve

3. Özellikle vicdani ret konusunda ki (TCK 318. Madde) bütün hükümlerin 4. Yargı Paketi’nin içeriğinin ötesinde yürürlükten kaldırılması.

Siyasal şiddete karşı mücadelede insan hakları standartları ile uyumlu ve iç hukuktaki “terörizm” suçu tanımının uluslararası hukuk ile uyumlu olmasının sağlanması

Organizasyonlarımız Dördüncü Yargı Paketinin “terörizm” propagandasının (TCK 220/6. Madde) sınırını şiddet unsuru ekleyerek sınırlaması konusunda duyarlıdır. Fakat bu pozitif adım tek başına “terörist” faaliyetlerin tanımının daha fazla değiştirilmesini gerektiren uluslararası hukuk ile uyumu sağlamamaktadır. Bu nedenle, size

4. Terörle mücadele ederken insan hakları ve temel özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi Birleşmiş Milletler Özel Raportörü’nün [3] tavsiyeleri ile uyumlu hale getirmek için “terörizm” faaliyetlerinin (mevcut Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. Maddesi’nde yer alan) ve “silahlı örgüt üyeliğinin” (TCK 314. Madde) tanımının değiştirilmesini.

Şiddet içermeyen ifade veya üyelik nedeniyle cezaevlerinde keyfi tutulan herkesi tahliye edilmesi

Birçok insan hakları savunucusu, sendikacı, gazeteci, entelektüel, avukat, öğrenci lideri, politik aktivist ve diğer sivil toplumun diğer kesimlerinden kişiler Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu’nun yukarıda değinilen maddelerine dayanılarak suçlanmış, yargılanmış ve bazı davalarda ceza almıştır. Yakın zamanda, piyanist ve besteci Fazıl Say ve sosyolog Pınar Selek bu durumun örnekleridir. Bu hükümlerin kullanılması Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’nce mahkum edilmesine yol açmıştır.

Yukarıda değinilen ceza hükümleri değiştirildiği veya yürürlükten kaldırıldığı için tutuklu bulunan kişilerin tahliye edilmesi ve onlara yönelik suçlamaların düşürülmesi önemlidir.

Terörle mücadele ederken insan haklarının korunması Özel Raportörü ‘nün tavsiyelerine göre yalnızca fiziksel şiddet uygulayan veya bu yönlü çaba içerisinde olan kişiler uygun yasal zeminde ve adil yargılanma hakkına uyumlu bir şekilde yargılanır.

Bu nedenle, size
5. TCK’nın yukarıda değinilen maddeleri uyarınca tutuklanan herkesin tahliye edilmesini ve onlara yönelik suçlamaların düşürülmesini tavsiye ediyoruz. Dikkatinizi özellikle FIDH üyesi İHD’nin şu anda cezaevinde bulunan ve/veya yargılanan üç yöneticisinin durumuna çekmek isteriz:
Muharrem Erbey-Diyarbakır Şubesi Eski Başkanı, Reşit Teymur-Siirt Şube Yöneticisi, Mensur Işık-Muş Şubesi Eski Başkanı
Diğer 8 kişi tahliye edilmelerine rağmen yargılanmaya devam ediyor: Orhan Çiçek ve Mehmet Şerif Süren-Aydın Şubesi Yönetim Kurulu üyeleri, Veysi Parıltı-Mardin Şubesi Yöneticisi, Şaziye Önder-Doğubeyazıt Temsilcisi, Bekir Gürbüz-Adıyaman Şubesi Eski Başkanı, Osman İşçi- Merkez Yürütme Kurulu Üyesi, Ali Tanrıverdi-Mersin Şubesi Başkanı, Dilek Hoş-Adana Şubesi Yöneticisi
Türkiye’nin uluslararası hukuktaki yükümlülüklerine uyum sağlaması için bu insan hakları savunucularının tahliye edilmesi ve onlara yönelik suçlamaların düşürülmesi gerektiği kanaatindeyiz.

Cezasızlık politikasına karşı mücadele edilmesi ve adalet, hakikat, tazminat haklarını sağlanması ve tekrar etmemesini güvence altına alınması

Organizasyonlarımız Dördüncü Yargı Paketi’nin işkence suçlarına ilişkin (TCK 94. Madde) sınırlama statüsünü kaldıran hükümlerini memnuniyetle karşılamaktadır. Bu hüküm cezasızlık politikasına karşı mücadeleye katkı ve geçmişteki suçlara da uygulanması durumunda böylesi başka suçların işlenmesini önlemeye katkı sunabilir.

Ayrıca, diğer hükümler şiddet mağdurlarının tüm haklarına erişimine yardım edebilir, uluslararası suçların işlenmesinin tekrar etmemesini güvence altına alabilir ve barışın güçlenmesine yönelik çabalara destek olabilir. Bu bağlamda, size
6. Uluslararası Ceza Mahkemesini kuran Roma Statüsünü onaylamanızı ve iç hukuka dahil etmenizi;
7. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından yetersiz görüşen tüm suç soruşturmalarının- zaman aşımı olmaksızın-yeniden açılması yetkisini vermenizi ve
8. Yasal sınırlamanın iptalinin geçmişteki suçlara da uygulanacağını ve sivillere yönelik kamu görevlilerinin şüpheli olduğu diğer uluslararası suçlara da uygulanacağını sağlamanızı tavsiye ederiz.

Farklı bölge ve ülkelerdeki deneyimlerimize dayanarak, böylesi önlemlerin uygulanmasının barışçıl bir gelecek inşa etmeye, Türkiye’nin girdiği görülen daha önce yaşanmamış geçiş sürecini güçlendirmeye yararlı bir şekilde katkı sunacağı kanaatindeyiz.

Her durumda bu konu sizin Türkiye’nin yasal mevzuat ve pratiğini uluslararası yükümlülüklere uyumlu hale getirme konusundaki kararlılığınızı ifade edecektir.
FIDH ve yüz seksen insan hakları organizasyonunun İstanbul’daki Dünya Kongresi arifesinde, ümidimiz ve size çağrımız bu yöndedir.

En derin saygılarımızla,

İyi çalışmalar

Souhayr Belhassen
FIDH Başkanı

̈Oztürk Türkdoğan
IHD Genel Başkanı

Metin Bakkalcı
HRFT genel sekreteri

Şanghay İşbirliği Örgütü: bir insan hakları ihlalleri aracı

ŞİÖ 15 Haziran 2001 tarihinde Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan tarafından kuruldu. 11 Eylül olayları, ŞİÖ’nün ciddi insan hakları ihlallerine ve sivil toplumu hedef alan baskıcı önlemler almaya varan otoriter güvenlik politikalarını sıkılaştırması için bir gerekçe oldu. On yılı aşkın bir süre önce ŞİÖ üye devletlerinden gelen insan hakları savunucuları “şer üçlüsü” olarak bilinen terörizm, aşırıcılık ve bölücülük ile mücadele bağlamında uygulanan ŞİÖ’nün güvenlik ve siyaset çerçevesi altında varılan anlaşmaların ulusal düzeyde uygulanması ve devletlerarası işbirliği sonucu ortaya çıkan pek çok ciddi boyutta insan hakları ihlalini belgelemiştir. Mahremiyet hakkı, ifade özgürlüğü, barışçıl bir şekilde toplanma ve dernek kurma hakkı, işkence görmeme özgürlüğü ve geri gönderilmeme zorunluluğu gibi temel hakların artan bir şekilde ihlal edildiği görülmektedir. Bu esnada, mağdurların ulusal düzeyde etkin kanun yollarına uygun bir erişimleri bulunmamaktadır. Bu cezasızlık bağlamında mağdurların uluslararası ve bölgesel insan hakları mekanizmaları ve kanun yollarına erişimi ek bir önem kazanmaktadır.

ŞİÖ’nün güvenlik ve siyasi işbirliği çerçevesi altında gerçekleşen uluslararası insan hakları ve mülteci yasası ihlalleri Kazakistan’ın Haziran 2011 tarihinde 29 mülteci ve sığınmacıyı gerçek bir işkence ve kötü muamele riski ile karşı karşıya kalacakları Özbekistan’a zorunlu olarak iade etmesini içeriyor. Kazakistan böylelikle taraf olduğu İşkenceye Karşı Sözleşme ve Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin ikisinde de önemli bir yere sahip olan geri-göndermeme temel zorunluluğunu (kişilerin işkence riski bulunan yerlere iade edilmemesi) ihlal etmiş oldu. Kazakistan ayrıca BM İşkence Karşıtı Komitesi’nin komitenin durum incelemesini devam ettirdiği müddetçe hükümetin söz konusu kişileri iade etmemesine ilişkin almış olduğu geçici tedbir kararını da uygulamayı ihmal etti. Komite Haziran 2012 tarihinde Kazak yetkililerin İşkence Sözleşmesi’ni ihlal ettiği yönünde bir karar almıştı. Buna rağmen, Kazakistan ve Özbekistan uymamaya devam etmektedir. Bugün çıkan raporda dört adet belgelenmiş insan hakları ihlalinin daha detayları yeralmaktadır. Rapor ile birlikte terörizmle mücadele bağlamında çeşitli uluslararası insan hakları koruma mekanizmalarını içeren bir el kitapçığı da verilmektedir.

ŞİÖ üye devletleri ağırlıklı olarak otoriter rejimler olarak bilinir. Dini, siyasi ve insan hakları aktivistleriyle, siyasi muhalefet üyeleri ve bazı ulusal azınlık temsilcilerini ulusal güvenlik ve istikrar gerekçesiyle baskı altında tutmayı haklı çıkarma eğilimindedirler. ŞİÖ hükümetleri sıklıkla bu bireyleri veya grupları aşırıcılıkla suçlayıp, siyasi içerikli davalar açmaktadırlar. “Aşırıcılık” tam tanımlanmamış bir kavramdır ve uluslararası camiada kabül görmüş ceza gerektiren bir suç değildir. Hatta ŞİÖ güvenlik çerçevesi net bir terörizm tanımı olmaksızın ulusal mevzuata göre uygulanmaktadır. Bunun sonucu olarak devlet yetkililerinin istismarına açık ve fazla geniş tutulmuş yasa ve yönetmelikler ortaya çıkmaktadır.

ŞİÖ doktrinlerinin üye devletlerinin iç hukukuna dahil edilmesi, Çin ve Rusya’nın ŞİÖ’nün hakim üyeleri olma statüsünden ileri gelerek bu ülkelerin bölgesel terörizm ile mücadele politikalarının ve uygulamalarının kendi ulusal sınırlarını aşması anlamına gelmektedir. Bu durumun, Orta Asya’da insan haklarının korunması için vahim bir anlamı vardır. 6 ve 7 Haziran 2012 tarihinde Pekin’de gerçekleştirilen Şanghay İşbirliği Örgütü Zirvesi’nde üye devletler topyekün “bölgesel barış, güvenlik ve istikrarı tehdit eden etkinliklere” karşı uygulanacak mekanizmalar konusunda bir değişiklik kararı aldı.

FIDH Başkanı Souhayr Belhassen konuya ilişkin şöyle konuştu: Pekin’de alınan son karar ŞİÖ hükümetlerinin Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki gibi halk isyanları karşısında duydukları ortak korkuyu yansıtmaktadır. Belhassen şöyle devam etti: ŞİÖ’nün güvenlik doktrinleri hali hazırda zaten aynı fikirde olmayanlar ve insan hakları savunucularına karşı kullanılan ve istismar edilen geniş kapsamlı ve kontrolsüz devlet iktidarını daha da güçlendirecektir.

FIDH’in ŞİÖ ülkelerinden gelen üyeleri ile partner örgütleriyle birlikte ŞİÖ üye devletlerine yönelik aldığı bir dizi tavsiye kararını aşağıda bulabilirsiniz:

  • Uluslararası insan hakları yasaları ve uluslararası mülteci yasasından ileri gelen yükümlülükleri yerine getirmek ve uluslararası insan hakları mercilerinin kararlarına uymak.
  • Münhasıran insan haklarının korunmasına odaklanmış bir ŞİÖ mekanizmasını geliştirmek ve uygulamak.
  • Şeffaf insan hakları ilkelerini benimsemek ve ŞİÖ üye devletlerinin kararlaştırdığı ŞİÖ ilke ve anlaşmalarının uygulanmasından doğan insan hakları sonuçlarının düzenli şekilde değerlendirilmesi.
  • Ölüm cezasının kaldırılması.
  • ŞİÖ üye devlet işbirliği bağlamında hükümet dışı insan hakları örgütleri dahil olmak üzere sivil toplum temsilcilerinin tartışma ve görüş alışverişine dahil edilmesi.
  • Terörizmle Mücadele Kapsamında İnsan Hakları ve Temel Özgürlükleri İlerletme ve Koruma BM Özel Raportörü’nü ülkeyi ziyaret etmesi için davet etmek ve 2009 yılında yayınladığı raporundakiler dahil olmak üzere tavsiyelerini uygulamak için kendisiyle beraber çalışmak.

Forum / İnsan hakları Ve Demokratik Geçiş Süreçleri: Deneyimler ve Tehditler

Forumun amacı

Bu forum, İnsan Hakları için Uluslararası Federasyon (FIDH) Kongresi çerçevesinde düzenlenmektedir. FIDH Kongresi, dünya çapında 164 üye kuruluşun ve diğer ortakların temsilcilerinden oluşan insan hakları savunucularını bir araya getiren, üç yılda bir düzenlenen büyük bir etkinliktir.

Bu yıl, Kongrenin Türkiye’de yapılmasına karar verilmiş ve konu olarak insan hakları perspektifinden siyasal dönüşümler seçilmiştir. Türkiye bugün, yıllarca süren kanlı çatışmalardan sonra, Kürt halkının temsilcileriyle devam eden barış müzakerelerinin yapıldığı bir dönemde, bir yol ayrımında durmaktadır. Ayrıca, Türkiye Ortadoğu, Kuzey Afrika’da yeni iktidara gelen ve siyasi dönüşüm sürecinde olan hükümetler tarafından yakından izlenmektedir.

Forum, yüzü aşkın ülkeden katılan insan hakları savunucusuna ve örgütüne ev sahipliği yapacaktır. Cezasızlığın kaldırılması, adaletin güçlendirilmesi, kurumların ve STÖ’lerin desteklenmesi, dinin yeri, kadınların dönüşümün itici gücü olarak rolü, azınlık hakları, ekonomik ve sosyal hakların desteklenmesi, özel şirketlerin ve uluslararası finans kuruluşlarının dönüşümdeki rolü gibi konular tartışılacaktır. Katılımcılar birlikler kuracak ve tespit edilen anahtar sorunlarla ilgili harekete geçmek için stratejiler belirleyeceklerdir.


kişilikleri

Shirin Ebadi, avukat, profesör, yargıç ve İran’da çocuk haklarının korunması için İnsan ve Toplum Hakları Savunucuları Derneği Merkezi kurucularındandır.

Shirin Ebadi, özellikle İran’daki kadın, çocuk ve siyasi tutukluların hakları konusunda İnsan Haklarının geliştirilmesi için gösterdiği çabalardan dolayı, 2003 yılında Nobel Barış Ödülü’ne layık görülmüştür. 2006 yılında, bir kadın ödül sahibi olan Jody Williams’la birlikte, Nobel Ödüllü kadınlar insiyatifini kurmuştur.
Ebadi İran’ın ilk kadın yargıçlardan biri ve Yüksek Mahkeme Başkanlığı görevinde bulunan ilk İranlı kadındır. Diğer İranlı kadınlar gibi, o da Şubat 1979’da devrimden sonra yargıçlık mesleğinin kadınlara yasaklanmasıyla birlikte görevinden alındı. Daha önce Başkanı olduğu mahkemenin kalemine atandı. Erken emeklilik talebi kabul edilen Ebadi’ye,1992’de avukat olarak çalışma izni verilmidi. Mesleğinde siyasi muhaliflerin savunuculuğunu üstlenen Ebadi, faaliyetleri nedeniyle birçok kez tutuklanmıştır.
Kamel Jendoubi, Tunus’ta Bağımsız Yüksek Seçim Kurumu eski Başkanı

Kamel Jendoubi Tunus’ta uzun yıllar insan haklarını savunmuş ve bunun sonucunda hayatının on yedi yılını sürgünde geçirmiştir.
Kamel Jendoubi, 1996 yılında Paris’te kurulan Tunus’ta Özgürlüklere ve İnsan Haklarına Saygı Komitesi kurucu üyelerindendir ve bu komitenin başkanlığını da yapmıştır. Ayrıca Tunus İki Yaka Yurttaşlığı Federasyonu ’nun (FTCR)kurulmasına katkıda bulunmuştur. Kahire İnsan Hakları Araştırmaları Enstitüsü’ne olduğu gibi, Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları Ağı’na da başkanlık etmiştir.
Bin Ali rejiminin yıkılmasından sonra, Tunus’a geri dönebilen Kamel Jendoubi , 2011 Ekim ayında, bir kurucu meclis için seçimlerin düzenlenmesinden sorumlu kurum olan Bağımsız Yüksek Seçim Kurumu başkanı olmuştur.
Sidiki Kaba, Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) Onursal Başkanı

2001 yılında FIDH’in başkanlığına seçilen Senegalli avukat SİDİKİ KABA, bu görevi üstlenen ilk Afrikalıdır. Daha önce, 1992 yılında Afrika İnsan Hakları Komisyonu nezdinde daimi TFIDH temsilcisi olan Kaba, 1997 yılında FIDH başkan yardımcılığı görevine seçilmişti.
Kaba, hukuk, felsefe ve modern edebiyat alanlarında lisans ve iş hukuku alanında mastır diploması aldığı Abidjan ve Dakar üniversitelerinden mezunudur. 1980 yılında Dakar barosuna giren Baka, 1985 - 2000 yılları arasın Baro yönetim kurulu üyeliği yapmıştır.
Başkan yardımcısı olarak görev yaptıktan sonra 1995 ile 2000 yılları arasında daha önce başkan yardımcısı olduğu İnsan Hakları Ulusal Örgütü’nün (NHRO) başkanlığına seçilmiştir. Afrika’da birçok sivil toplum kuruluşunun, Başta Avukatlar Birliği, İnsan Hakları Inter-Afrika Birliği (UIDH), Afrika İnsan Hakları ve Demokrasi Çalışmaları Merkezi (ACDHRS) ve Afrika Anlaşmazlıkları Önleme Merkezi CAPREC) olmak üzere birçok Afrika sivilil toplum kuruluşunun da kurucu üyesidir.
Kaba, aralarında Fildişi Sahili eski başbakanı ve şu an ki cumhurbaşkanı, Ouattara ve Senegal eski başbakanı Idrissa Seck, eski diktatör cumhurbaşkanı Hisséne Habre’nin Çadlı işkence kurbanları, katledilen gazeteci Norbert Zongo’nun davasında Burkino Fasolu insan hakları savunucuları ve muhalifler, Gine eski muhalefet lideri ve şu anki Gine cumhurbaşkanı Alpha Condé, Fildişi Sahili eski muhalifi ve eski cumhurbaşkanı Laurent Gbagbo’nun bulunduğu birçok Afrikalı şahsiyetin de savunmasını üstlenmiştir.
Navaz Kotwal, Polis Reformu Programı Koordinatörü, Commonwealth Human Rights Initiative – CHRI).

Navaz, Commonwealth ülkelerinde insan haklarını savunan ve Yeni Delhi merkezli bir sivil toplum örgütü olan Commonwealth Human Rights Initiative ’ne gönüllü olarak katılmıştır. Navaz, için, Gujarat’ta ayaklanma kurbanlarının hukuki yardımdan yararlanabilmeleri için saha da destek vermiş ve bunlardan en yoksul ve dışlanmışları lehine bazı ilerlemeler sağlanmasına katkıda bulunmuştur. Şu anda Hindistan, Güney Asya ve Doğu Afrika ülkelerini kapsayan bir polis reformu ve adalete erişim çalışması yöneten bir grubun koordinasyonunu yapmaktadır. Hindistan’da ceza adaleti ile ilgili çok sayıda makale ve yayına imza atmıştır.
Cai Chongguo, China Labour Bulletin Müdür Yardımcısı.

Çin’de doğan Chongguo , kültür devrimi sırasında çiftçilik ardından işçilik yaotıktan sonra, felsefe profesörü olmuştur. 1989 yılındaki öğrenci hareketine aktif bir şekilde katılan ve katliam günü 4 Haziran’da Pekin’de Tiananmen Meydanı’nda bulunan Chongguo, Hongkong’a kaçmayı başarmış, oradan da uzun yıllar sürgünde yaşadığı Fransa’ya gitmiştir.
20 yıl boyunca yaşadığı Paris’te, kötü şartlarda ve yoksulluk içinde bir taraftan Çin’deki işçi hakları için mücadelesini sürdürürken, bir taraftan da oğlunu büyütmüştür. Cai Chongguo, Çin’deki işçi sınıfının özerk temsili için verdiği mücadelelerle tüm dünyada tanınmaktadır. Uzun yıllar, Avrupa’daki işçi örgütleri ve sendikalarla bağlantısını sağladığı Hong Kong’daki China Labour Bulletin için çalışmıştır. 2009 yılında Fransa’dan ayrılan ve Hong Kong’a taşınan Cai Chongguo, halen China Labour Bulletin müdür yardımcısıdır. Chongguo’nun Çin Twitter’ında (Weibo) çok sayıda takipçisi vardır.
Jacob van Garderen, Güney Afrika İnsan Hakları Avukatları (LHR) Ulusal Direktörü.

LHR, 34 yıldır Güney Afrika toplumunun demokratikleşmesini güçlendirmek için değişim vektörü olarak yasaları kullanan bir sivil toplum örgütüdür. Bu bağlamda LHR, Güney Afrika vatandaşı olsun ya da olmasın savunmasız, dışlanmış ve yoksul kişilere, anayasal haklarının ihlali halinde ücretsiz yasal destek sağlamaktadır.
Jacob, kurumun ve altı bürosunun yönetimi ile stratejik ihtilaflar, mülteciler, göçmenler, tarım reformu, köylü hakları, barınma hakkı ve çevreye dair haklar programlarından sorumludur.
Pretoria Üniversitesi’nde BCom ve hukuk eğitimi alan Jacob, 2003 yılından bu yana avukattır ve Johannesburg barosu üyesidir. Jacob’un, mülteci hakları konusunda çok yazmış ve ders vermiştir.
Dimitris Christopoulos, Yunan İnsan Hakları Derneği Başkan Yardımcısı

2003 - 2011 yılları arasında Yunan İnsan Hakları Derneği yönetim kurulu başkanlığını yapan Dimitris Christopoulos, halen derneğin başkan yardımcısıdır. Döneminde dernek, medyaların, siyasi partilerin, STK’ların ve Yunanistan’da faaliyet gösteren uluslararası örgütlerin düzenli olarak danıştığı, saygın bir örgüt haline gelmiştir. Yunan ve uluslararası basında yaptığı söyleşiler ve Yunan basınındaki düzenli yazıları ile Christopoulos, ülkesindeki insan hakları kültürüne duyarlılığa, özellikle ülkenin halen içinde bulunduğu bu mali kriz döneminde, önemli katkıda bulunmaktadır.
Atina Panteon Üniversitesinde, kamu hukuku, özellikle göçmen ve azınlık hakları ile olmak üzere insan hakları ve yurttaşlık dersleri vermektedir. "Yunan yurttaşı kim " başlıklı son kitabında, modern devletin kuruluşundan bugüne Yunan yurttaşlık statüsünü ele almaktadır.
Olivier de Schutter, BM Gıda Hakkı Özel Raportörü

Olivier De Schutter, uzun yıllardır 1992 yılından bu yana aktif üyesi olduğu Belçika İnsan Hakları Derneğinde başladığı insan hakları savunuculuğu alanında çalışıyor. Vicdani reddi sırasında, FIDH ve üyeleri derneklerin Avrupa Birliği temsilciliğini yürüten Brüksel Bürosunu kuran De Schutter, 2004 - 2008 yılları arasında FIDH’in küreselleşme ve insan haklarından sorumlu olarak genel sekreterliğini yapmış olup, 2008 yılından bu yana, BM Gıda Hakkı özel raportörü olarak çalışmaktadır. Bu görevi esnasında hazırladığı raporlar, bu sorun (tarım ekolojisi, toprak hakkı, tarım endüstrilerinin rolü, ticaret anlaşmalarının gıda hakkına etkileri, vb.) etrafında seferber olan aktörler için vazgeçilmez birer referans oluşturmaktadır.
Belçika’daki Louvain Katolik Üniversitesi’nde profesör olan De Schutter, New York Üniversitesi ve Kolombiya Üniversitesi gibi çeşitli üniversitelerde ders vermektedir.
Alirio Uribe Muñoz

Alirio Uribe, uzun yıllar yerinden edilmiş toplulukların, yerli halkların, köylülerin ve ülkesindeki sendikacıların haklarını savunmaya yoğunlaşmış Kolombiyalı bir avukattır., Kolombiya’da kendini insan hakları davasına adamış avukatların bir araya geldiği Colectivo Jose Alvear Restrepo isimli örgütün başkanlığını yapmış ve burada yer almıştır. Örgüt 1980’lerde kurulmuştur
Alirio Uribe Muñoz, özellikle hükümet tarafından desteklenen yarı-askeri grupların siyasi suikastlara, kayıplara ve yüz binlerce Kolombiyalının zorla yer değiştirilmesi operasyonlarına katılımı konusunda seferber olmuştur. 1990’ların sonlarında bu yarı-askeri gruplar, sendikacılar, insan hakları savunucuları, köylüler ve muhaliflere karşı suikastları hızlandırmışlardır. Alirio, 2003 yılında Martin Ennals İnsan Hakları Savunucuları Ödülü’ne layık görülmüştür.
Asma Jahangir, FIDH Başkan Yardımcısı.

Kendini bildi bileli insan haklarını savunmuş, Pakistanlı bir avukat olan Asma Jahangir, hem Pakistan’da hem de uluslararası düzeyde tanınan bir sivil toplum kuruluşu olan Pakistan İnsan Hakları Komisyonu (HRCP) kurucu üyelerinden ve başkanlarındandır. Asma Jahangir aynı zamanda, bağımsızlığının ülkenin geleceği için son derece önemli olduğu bir dönemde Pakistan Yüksek Mahkemesi Barosu’na başkanlık eden ilk kadın olmuştur., her zaman ülkesindeki kadınların, dini azınlıkların ve çalışanların hakları için baş kaldıran Asma Jahangir. Bu faaliyetleri nedeniyle birçok kez ölüm tehdidi almıştır.
1998-2004 yılları arasında yargısız infazlar, 2004-2010 yılları arasında ise din ve inanç özgürlüğü konularında BM Özel Raportörülüğü yapan Jahangir, önemli bir uluslararası kariyere sahiptir. 2006 yılında, Sudan’da Darfur BM Uluslararası Soruşturma Komisyonu üyeliğine atanmıştır. Jahangir birçok saygın ödülün sahibidir (UNESCO, Unifem, Ramon Magsaysay Ödülü, vb.)
Sophie Bessis, FIDH genel sekreter yardımcısı (Tunus)

Tarih doçenti olan Sophie Bessis, uluslararası örgütlerde (Unicef, Unesco) danışman olmadan önce, birçok dergi ve uzmanlık yayınında (Ferida, Afrika tarım, Genç Afrika, Farklı Yaşamak, Unesco’dan mektup...) editör olarak görev yapmıştır.
INALCO’da ve Paris I Üniversitesinde siyaset bilgiler bölümünde Kuzey-Güney ilişkileri dersi vermiştir. Ayrıca 2000 ve 2001 yılları arasında Uluslararası İşbirliği Yüksek Konseyi üyeliği yapmıştır.
Mağrip, kalkınma ve kadınlar üzerine on kadar kitabı vardırr. Halen Uluslararası ve Stratejik İlişkiler Enstitüsü’nde (IRIS) araştırmacıdır.

Nancy Yunez Fuenzalida, Şili, “Observadorio ciudadano” Eşdirektörü

Nancy Yunez Fuenzalida, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Notre Dame Üniversitesi uluslararası hukuk bölümünde yüksek lisans programını tamamlamış bir avukattır. Nancy, Şili Üniversitesi hukuk fakültesinde hukuki antropoloji profesörüdür ve İspanya’da Bilbao Deusto Üniversitesi Pedro Arrupe İnsan Hakları Enstitüsü’nün BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Bürosu ile birlikte oluşturduğu halklar için insan hakları eğitim programı kapsamında profesörlük yapmaktadır. Yerli halklar, toprak hakları, doğal kaynaklar ve su hakkı uzmanı olan Nancy, Şili’deki yerli halkların haklarına yönelik çeşitli yayınların ortak yazarlığını yapmıştır.
Alison Tate, Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) dış ilişkiler direktörü.

156 ülke ve bölgede 175 milyon işçiyi temsil eden ITUC’un 315 ulusal üyesi bulunmaktadır.
Ekonomi ve siyaset bilimi eğitimi alan Alison, Avustralya, Güneydoğu Asya ve Pasifik bölgelerinde çalışmıştır ve sendikalar, insan hakları, uluslararası ticaret ve yatırım, göçler ile çalışma hukuku ve şirket sorumluluğu standartları konusunda deneyim sahibidir.
Alison, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve diğer hükümetlerarası kuruluşlarda Avustralya sendikalarını temsil etmiştir. Sendika kapasitelerinin güçlendirilmesi ve çalışma standartlarına uyulması konularında, birçok uluslararası sivil toplum kuruluşunun yanısıra, ILO Better Work programı ve Uluslararası Finans Kurumu’na da danışmanlık hizmeti vermiştir.
Adilur Rahman Khan, Odhikar sekreteri.

Adilur Rahman Khan, Bangladeş Yüksek Mahkemesi avukatıdır. Tanınan bir insan hakları savunucusudur ve insan haklarını savunan bir sivil toplum örgütü olan Odhikar kurucu üyesi ve sekreteridir. Bangladeş Başsavcı yardımcılığı ve Uluslararası Göçmen Organizasyonu (IOM) Bölgesel Koordinasyon Grubu üyeliği yapmıştır.
Avukat olarak Adilur Rahman Khan, birçok davada kolluk kuvvetlerinin faili olduğu insan hakları ihlallerinin kurbanlarını savunmuştur. Yerli halkların yaşadığı Chittagong Tepeleri bölgesi halkının temel haklarını koruma ulusal komitesi üyes olarak ise, üç diğer avukatla birlikte, bu topluluğun olağanüstü bir düzenleme ile tutuklanan üyelerinin serbest bırakılmasını sağlamıştır.
Adilur Rahman Khan ayrıca, Dünya İşkence Karşıtı Örgütü genel meclisi üyesidir, İnsan Hakları ve Kalkınma Asya Forumu (Forum-Asya) yürütme kurulu ile ANFREL Vakfı ve Uluslararası HURIDOCS Danışma Konseyi Direktörler Bürosunda Odhika’yı temsil etmektedir.
Driss El Yazami, Fas İnsan Hakları Ulusal Konseyi Başkanı.

Driss El Yazami Fas’ta doğmuştur. İnsan Hakları mücadelecisi ve eski bir mülteci olarak, Fransa İnsan Hakları Derneği (LDH) başkan yardımcılığı, FIDH genel sekreterliği ve Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları Yürütme Kurulu üyeliğinde bulunmuştur. Çalışmalarını, özellikle Génériques adlı Fransız Derneği bünyesinde göç konularına yoğunlaştıran El Yazami, uzmanlık alanı olan Fransa’daki yabancıların ve göçmenlerin tarihi konusunda, birçok tarihi serginin küratörlüğünü yapmıştır. El Yazami, "Migrance" adlı derginin de kurucusu ve yöneticisidir.
Driss El Yazami, 2005 yılında Eşitlik ve Uzlaşma Komisyonu ve Fas İnsan Hakları Danışma Kurulu üyeliği yapmıştır. 2007 yılından bu yana, Yurt Dışındaki Faslılar Konseyi başkanlığı ve 2011’den bu yana da Fas İnsan Hakları Ulusal Konseyi başkanlığı yapmaktadır. Driss El Yazami, 2011 yılında Fas Anayasa Değişikliği Danışma Kurulu’nda da üye olarak yer almıştır.
Vincent BERGER

1948 doğumlu Fransız vatandaşı Vincent BERGER, hukuk doktorası (Paris II Üniversitesi - Panthéon-Assas) ve Paris Siyasi Araştırmalar Enstitüsü diplomasına sahiptir. Kariyerinin önemli bir bölümünü, Mart 2013’e kadar yedi yıl hukuk müşavirliğini yaptığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde (Avrupa Konseyi) geçmiştir. Bu görevi çerçevesinde, içtihadın kalitesi ve tutarlılığını sağlanması; içtihat araştırma ve bilgilendirme ile hakkaniyete uygun talep tatmininin yönetiminden sorumluydu.
1991 yılından bu yana, Avrupa Kolejinde (Brugge ve Varşova) ders veren Berger, Starzburg Mahkemesinin ictihadı ile ilgili birçok yayının ve özellikle insan haklarının uluslararsı ve Avrupa düzeyinde korunmasına dair sayısız makalenin de sahibi. Birçok hukukî derginin bilimsel kurulunun olduğu gibi, Uluslararası İnsan Hakları Enstitüsü yönetim kurulunun da üyesidir. Yakın zamanda Paris Barosuna üyelik başvurusunda bulunmuştur.


Program

Forum / İnsan hakları Ve Demokratik Geçiş Süreçleri

FIDH Türkiye üyeleri

FIDH 38. Kongresi için Fazıl Say Konuşması

http://www.fidh.org/barisi-insa-etmek-icin-8-adim-fidh-turkiye-cumhuriyeti-hukumetini-eyleme-13195

http://www.fidh.org/istanbul-38-fidh-kongresine-ev-sahipligi-yapiyor-13191

http://www.fidh.org/pinar-selek-in-muebbet-hapis-cezasi-sonrasi-ofke-13210


Bizi destekliyorlar


Medyada FIDH

mediacontactagenda
Today’s Zaman (Türkiye)
Hurriyet Daily Neys (Türkiye)
Huriyet (Türkiye)
Milliyet (Türkiye)
Taraf (Türkiye)
Yahoo (Chile)
Al-tagheer (Arabic)
Slate Africa (France)
Timeturk (Türkiye)
Evrensel (Türkiye)
DHA (Türkiye)
Bianet (Türkiye)
Hurriyet (Türkiye)
Odatv (Türkiye)
Radikal (Türkiye)
Hakaekonline (Tunisia)
Posta (Türkiye)
Anayasa (Türkiye)
Bianet (Türkiye)
Yahoo! Noticias (en español)
Etkinlik akreditasyonu ve diğer bütün sorularınız için :

Arthur Manet

Medya İlişkileri Görevlisi

Eposta : amanet@fidh.org

Tel: +33 6 72 28 42 94

Audrey Couprie

Basın Ataşesi

Eposta : acouprie@fidh.org

Tel: +33 6 48 05 91 57

Çiğdem Mater & Nesra Gürbüz

Medya koordinatörleri (Türkiye)

Eposta : fidh.turkiye@gmail.com /
mater.cigdem@gmail.com /
nesrag@gmail.com

Tel: +90 53 229 11 211


İranlı avukat Karim Lahidji FIDH (Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu) Başkanı seçildi.

FIDH başkanlığı için iki aday yarıştı: FIDH Başkan Yardımcısı ve İran İnsan Hakları Savunma Derneği Başkanı Karim Lahidji ve FIDH Genel Sekreteri ve CCAJAR üyesi Luis Guillermo Perez Casas. Karim Lahidji ’in kazandığı seçimle FIDH tarihinde ilk kez bir İranlı tarafından yönetilecek.

Karim Lahidji seçildikten sonra şöyle konuştu:

‘Oylarınızla FIDH başkanı olarak seçilmek büyük bir onur. İlk mesajım dünyada keyfi olarak tutuklu olan bütün insan hakları savunucularına; bu arkadaşlarımızın keyfi tutukluluk durumunun sona ermesine ve serbest bırakılmalarına, onların iade-i itibar ve şartsız tahliyelerine kadar mücadelemizi devam ettireceğiz. İki arkadaşımızın adını özellikle anmak isterim. FIDH üyesi dostlarımız Belarus’da tutuklu bulunan Ales BIALIATSKI ve Bahreyn’de tutuklu bulunan Nabeel RAJAB her an aklımızda.’

‘Ayrıca Türk Hükümetine çağrımızı da yenilemek isterim. Keyfi olarak tutuklanan ve uzun süredir tutuklu yargılanan gazetecileri, avukatları ve sendikacıları serbest bırakın. Üyemiz İHD’nin Diyarbakır Şube Başkanı Muharrem Erbey 2009 yılından bu yana Kürt yurttaşlara karşı uygulanan hak ihlallerini açığa çıkarttığı için hapiste.’

‘Kadınların hakları dünyanın pek çok ülkesinde tehdit altında. Mücadelemizin kalbinde şimdiye dek olmadığı kadar hakların evrenselliği olacak, ihlallerin takipçisi olacağız.’

FIDH, 38. Kongresinde üye sayısıni 164’ten 178’e çıkarttı. Kongre aynı zamanda, teklif edilen 26 kararı onayladı. Bu kararlar arasında Mali, Suriye, Malezya, Küba, Rusya ve Türkiye ile ilgili teklifler bulunuyor. Koltuğunu devreden Souheyr BELHASSEN, FIDH’in Onur Başkanı olarak atandı.

Nouveau bureau international de la FIDH, élu lors du 38ème congrès à Istanbul

FIDH seçimlerinin tam listesi şöyle

Başkan : Karim Lahidji

Başkan Yardımcıları :
Ales BIALIATSKI, Belarus, 4 Ağustos, 2011 den beri Belarus’ta tutuklu. Yeniden seçildi.
Yusuf Alatas, Türkiye
Ezzedine Al Asbahi, Yemen
Dimitris Christopoulos, Yunanistan
Noeline Blackwell, İrlanda
Katie Gallagher, ABD
Tolekan Ismailova, Kırgızistan
Shawan Jabarin, Filistin
Dismas Kitenge Senga, Kongo Demokratik Cumhuriyeti
Elsie Monge, Ekvator
Sheila Muwanga, Uganda
Rosemarie R. Trajano, Filipinler
Drissa Traoré, Fildişi Sahilleri
Paulina Vega Gonzalez, Meksika
Zohra Yusuf, Pakistan

Genel Sekreterler:
Amina Bouyach, Fas
Pierre Esperance, Haiti
Paul NSapu, Kongo Demokratik Cumhuriyeti
Debbie Stothard, Burma
Dan Van Raemdonck, Belçika

Veznedar: Jean-François Plantin, Fransa

FIDH’e yeni üye olan Derneklerin listesi

Güney Afrika, Lawyers for Human Rights (LHR)
Angola, Associação Justiça, Paz e Democracia (AJPD)
Senegal, Ligue Sénégalaise des Droits Humains (LSDH)
Honduras, Comité de Familiares de Detenidos-Desaparecidos en Honduras
Çin, China Labour Bulletin (CLB)
Kazakistan, Kazakstan international Bureau for Human Rights and rule of law
Moldova, Promo-LEX
Özbekistan, Association internationale de défense des droits de l’Homme « Club des cœurs ardents »
Tacikistan, Tajik “Bureau on Human Rights and Rule of Law” (BHR)
Mısır, Egyptian Initiative for Personal Rights (EIPR)
Körfez Ülkeleri, Gulf Center for Human rights (GCHR)
Indonesia, KontraS
Kuveyt, Human Line Organisation
Lübnan, Centre Libanais des Droits Humains (CLDH)
Libya, Human Rights Association for Recording and Documenting War Crimes and Crimes Against Humanity
Filistin, Al Mezan Centre for Human Rights
Syria, Syrian Center for Media and Freedom of Expression (SCM)
Tunus, Doustourna
Tunus, Forum tunisien pour les droits économiques et sociaux (FTDES)

AÇIK MEKTUP - Re : Polis tarafından güç orantısız kullanımı

Mektup aşağıdaki FIDH üyesi kuruluşlar tarafından ortaklaşa imzalandı

Human Rights Commission of Pakistan - Pakistan Ligue des Droits de l’Homme - Fransa Philippine Alliance for Human Rights Advocates - Filipinler Zimrights - Zimbabve Asamblea Permanente de Derechos Humanos de Bolivia - Bolivya
Comision Ecuménica de Derechos Humanos - Ekvador Fundacion Regional de Asesoria en Derechos Humanos - Ekvador Internationale Liga fur Menschenrechte - Alamanya Observatoire Congolais des Droits de l’Homme - Demokratik Kongo Cumhuriyeti Association Marocaine des Droits de l’Homme - Fas
Ligue Hellenique des Droits de l’Homme - Yunanistan Asociacion Pro Derechos Humanos - Peru Bahrain Center for Human Rights - Bahreyn Gulf Center for Human Rights - Golf Ligue Tunisienne des Droits de l’Homme - Tunus
KontraS - Endonezya Human Rights Center - Georgia Kenya Human Rights Commission - Kenya Comite Permanente por a defensa de los Derechos Humanos - İngilizler Foundation for Human Rights Initiative - Uganda
Ligue Djiboutienne des Droits Humains - Cibuti Ligue Rwandaise pour la Promotion - Ruanda International League for Human Rights - Amerika Birleşik Devletleri Civil Liberties Organization - Ruanda Ligue Algérienne de Défense des Droits de l’Homme - Cezayir

Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan,

Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Türkiye’deki üye örgütlerimiz Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve İnsan Hakları Derneği, polisin 27 Mayıs 2013 tarihinde başlayan gösterilerde sergilediği orantısızlığı tartışmasız şiddet karşısında duyduğu kaygı ve isyan duygusunu ifade eder.

Gezi Parkı çevresindeki bir kentleşme projesine tepki olarak başlayan bu gösteriler, özellikle polisin Taksim Meydanındaki eylemcilere uyguladığı şiddetin ardından kısa sürede, baskıya karşı bir protesto hareketine dönüşmüştür.

Türkiye Tabipler Birliği’nin verdiği bilgiye göre, şu an itibarıyla, sadece Ankara, İzmir ve İstanbul’daki gösterilerde 2.800 kişi yaralanmış, dün 3 Haziran pazartesi günü gelen ilk ölüm haberinden sonra Salı günü de ikinci bir ölüm haberi gelmiştir. FIDH üyesi TİHV’ye ulaşan ilgilere göre 3.000’in üstünde gözaltı olmuş ve gözaltındakiler işkence, kötü ve aşağılayıcı muameleye maruz kalmışlardır.

Üye örgütlerimiz TIHV ve IHD, uluslararası hukukun ve özellikle BM’in kolluk kuvvetleri tarafından şiddet ve ateşli silah kullanılmasına dair ilkelerinin ihlal edilerek göstericileri dağıtmakta aşırı ve orantısız göz yaşartıcı gaz kullanıldığını belgelemiştir.
Barışçıl başlayan gösterilerin bastırılmasında yaygın bir şekilde göz yaşartıcı fişek kullanılmış, bunların bir kısmı helikopterlerden göstericilerin olmadığı yerleşim bölgelerine atılmıştır. Birçok kez bu fişeklerin, gereklilik ve orantılılık ilkeleri hiçe sayılarak konutların içine atıldığı görülmüştür.

Ayrıca kısa mesafeden göstericilerin kafası hedef alınarak atılan gaz fişekleri birçok kişinin yaralanmasına veya kafatası travması geçirmesine yol açmıştır
Öte yandan, sıkılan gazın niteliğinin bilinmemesi ve yardıma gelen ambülanslara yapılan saldırılar, gösteride yaralananlara tıbbi yardımda bulunulmasını engellemiştir.

Bu bağlamda, sizi

  • barışçıl gösteri hakkı ve ifade özgürlüğünü güvence altına almaya
  • gözaltındaki bütün barışçıl göstericileri serbest bırakmaya
  • ihtiyacı olanların tıbbi yardıma ulaşmalarını sağlamaya
  • göstericilere karşı uygulanan polis şiddetine derhal son vermeye
  • işkence ve kötü muamele ile kolluk kuvvetleri tarafından orantısız güç kullanıldığı iddialarını araştırmak üzere bağımsız ve tarafsız bir soruşturma komisyonu oluşturmaya davet ederiz.
  • Geçen ay FIDH’in 38. Kongresi vesilesiyle Cumhurbaşkanı ve Başbakan Yardımcısına da ifade ettiğimiz gibi, FIDH Türkiye’deki sistematik ve mükerrer ifade özgürlüğü ihlallerinden özel bir kaygı duymaktadır. Son gelişmeler, hükümetin, göstericilerin ifade ettikleri meşru kaygılarına diyalog ve danışma yöntemleri yerine otoriter ve baskıcı bir yanıt vermesi korkumuzu teyit eder mahiyettedir.

Sizi bir kez daha, Türkiye’deki geçiş sürecinin başarıya ulaşmasının koşulu olan ve Sekiz Temel Önlemin hayata geçirilmesi çağrımızda ifade ettiğimiz reformları derinleştirmeye davet ederiz. Bu sürecin kilit taşı, ifade özgürlüğü ve onun doğal uzantısı barışçıl gösteri yapma özgürlüğünün güvence altına alınmasıdır,

Karim Lahidji, FIDH Başkanı

Öztürk Türkdoğan, IHD Başkanı

Metin Bakkalcı, HRFT Genel Sekreter

Türkiye : Göstericilere ve Sivil Toplum’a karşı artarak devam eden ve kaygı verici baskılar.

FIDH, göstericilerden beş kişinin ölümüne rağmen, 28 Mayıs’tan beri ülkeye yayılan gösterilere karşı takınılan tavrı kaygı verici bulmaktadır. Resmi makamlar, ortamı sakinleştirmek, vatandaşların güvenliğini sağlamak ve ifade özgürlüğünü koruma altına almak yerine barışçıl göstericilere, gözlemcilere ve göstericilere yardım edenlere karşı gerçek anlamda bir « cadı avı » başlatmış durumdadır. Güvenlik güçlerinin açık şekilde orantısız ve/veya cezalandırılma gerektiren şiddet kullanımına karşı caydırıcı bir tavır da takınmamıştır.

Göstericiler arasından beşinci ölüm
2 Haziran tarihindeki gösterilerde yaralanan 19 yaşındaki öğrenci Ali ismail Korkmaz, 10 Temmuz tarihinde Eskişehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde hayatını kaybetti. Göz yaşartıcı gaz ve tazyikli su saldırılarından kaçan bu genç öğrenci, birçok görgü tanığına göre, sivil polis olduğu söylenen bir grup tarafından yakalanıp ölümüne dövülmüştür. Yaralı halde ve kendi imkanlarıyla Eskişehir Yunus Emre Hastanesi’ne giden Ali ismail, bu hastanenin doktorları tarafından tedavi edilmeksizin ifade vermek üzere polis merkezine gönderilmiştir. Ertesi günden itibaren yoğun bakıma alınan öğrenci, geçirdiği beyin kanaması sonucunda hayatını kaybetmiştir. Eskişehir Tabip Odası bir soruşturma başlatmış ve ancak 15 gündür bir yanıt alamamıştır. Ali İsmail’in öldürüldüğü anın görüntüleri, bir otelin güvenlik kamerasınca tamamen net olarak kaydedilmesine rağmen, polis tarafından el konulduktan sonra kullanılamaz hale getirilmiştir. 11 Temmuz’da Hatay’da kaldırılan cenazesinde polis, katılımcılara müdahale etmiş, birçok kişi yaralanmış, başından gaz kapsülüyle vurulan Ibrahim Koçak yoğun bakıma alınmıştır.

Saldırganların cezasız kalması
Olaylar sırasında birçok kez, sivil giyimli kişiler barışçıl göstericilere saldırmıştır.

6 Temmuz Cumartesi günü, eli palalı bir kişi barışçıl göstericileri kovalayıp saldırırken amatör kameralar tarafından görüntülenmiştir. Farklı görüntüler, göstericilere yapılan bu saldırıya tanık olan polis güçlerinin pasifliği ve hatta saldırgana karşı takındıkları hoşgörülü tavrı ortaya koymuştur.

Aynı şekilde, 14 gün komada kaldıktan sonra 14 Haziran tarihinde hayatını kaybeden Ethem Sarısülük’ün öldürülmesinden sorumlu polis memurunun yine polis tarafından korunması ve serbest bırakılmış olması da resmi makamların tavrının bir örneğidir. Ateşli silahını açık bir şekilde yetkileri dışında kullandığı mahkeme bilirkişileri tarafından da teyit edilen polis memuru hala görev başındadır. Ethem Sarısülük’ün ailesi delillerin yok edildiği şikayetinde bulunmuştur; polisin ateş açtığı anda MOBESE kamerasının ani bir kadraj değişikliğiyle cinayeti görüntülemekten kaçındığı görülmüştür.

Özetle, gösterilerin başladığı günden beri, beşinci gösterici aldığı yaralar sonucu hayatını kaybetmiş olmasına rağmen, faillerle ilgili hiçbir soruşturmada henüz tutuklama kararı alınmamıştır.

Bu çok kaygı verici durum ciddi bir polis soruşturması yapılmayacağını düşündürüyor, ve bu fiili cezasızlık da vatandaşlara karşı yapılan ağır ve açık ihlalleri şüphesiz teşvik ediyor.

FIDH bu ağır şiddete karşı soruşturma açılmasının ve uygun cezaların verilmesinin önemine dikkat çekerek, kamuoyunda adli makamlara karşı bir güvensizlik hissi yaratılmaması gerektiğini düşünmektedir.

Kovuşturmalarda bugüne kadar çok sayıda aksaklık gözlemlenmiştir; bu bağlamda kovuşturma evresinde hakim ve savcıların bağımsızlıklarının gerekliliği konusunda hatırlatma yapma ihtiyacı doğmaktadır.

Gösteri yasakları, gösterici, gözlemci ve yardım edenlere karşı başlatılan « cadı avı »
31 Mayıs 2013 tarihli bir kararla İstanbul 6. İdare Mahkemesi tarafından Gezi parkında başlatılan çalışmalara karşı yürütmeyi durdurma kararı verilmiştir. Sonrasında, İstanbul 1. İdare Mahkemesi tarafından, Kültür Bakanlığı’nın itirazına karşın, projenin iptali doğrultusunda verdiği karar, başvuru sahiplerine 2 Temmuz 2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

8 Temmuz Pazartesi günü, bu mahkeme kararının ardından, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu Gezi Parkı’nın halka açıldığını duyurdu. Hareketin öncüsü konumundaki Taksim Dayanışması bu duyuru üzerine destekçilerini parka gitmeye davet etti. Açıldıktan iki buçuk saat sonra, hiçbir meşru gerekçe olmadan, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 34. Maddesince düzenlenen silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yapma hakkına aykırı olarak, polis tarafından parkın boşaltılması emri verildi. Polis yeniden orantısız ve kuralsız gaz kullanımında bulundu. Taksim Dayanışması bileşenlerinin yönetici ve üyelerinden 35 kişinin de aralarında bulunduğu 50 kişi yakalanıp gözaltına alındı [4]. Gözaltı süreleri 12 Temmuz’a kadar uzatıldı. Aynı zamanda, Taksim Dayanışması üyelerinin evlerinde, dayanak olarak Türk Ceza Kanunu’nun 166-122 ve 127. maddeleri gösterilerek, aramalar yapılmıştır. Gerekçe gösterilmeden ve Türk Ceza Kanunu ihlal edilerek, polis tarafından el konulan sabit disklerin kopyaları avukatlara verilmedi.

Taksim Dayanışması hareketinin koordinatörü Mimar Mücella Yapıcı 48 saat boyunca, yaralı göstericilere tıbbi yardım sağlanmasının koordinasyonunda aktif rol alan Istanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu ise 72 saat boyunca gözaltında tutulmuştur.

Sınır Tanımayan Gazetecilerden elde bilgilere göre,12 gazeteci, 6 Temmuz gösterilerini takip ederken polis tarafından gözaltına alınmıştır. Diğer saldırıya uğrayıp tehdit edilen gazeteciler ise: Milliyet’ten Yunus Dalgıç ve Arif Balkan; IMC TV’den Gökhan Biçici; Bianet’ten Elif Akgül; haber sitesi Gerçek Gündem’den Barış Yarkadaş; Sol gazetesinden Dilem Taştan; Ulusal Kanal’dan şengül Derin; Birgün gazetesinden Onur Erdem; Halk TV’den Makbule Cengiz, Aydınlık Gazetesi’nden Bestegül Öneren ve Selçuk Özmen, Özcan Yaman, Evrim Kurdoğlu ve Tuğçe Tatari.

Ayrıca, her türlü siyasi muhalefeti suç haline getirme çabaları da devam etmektedir [5] . 11 Haziran’da SDP merkezindeki tutuklamaların ardından, 6 Temmuz tarihinde İstiklal caddesi yakınlarındaki Türkiye Komünist Partisi merkezine de polis tarafından baskın düzenlenmiş, 23 kişi gözaltına alınmıştır.

8 Temmuz’u 9 Temmuz’a bağlayan gece ise, Taksim meydanının boşaltılması sırasında polisler, İnsan Hakları Derneği İstanbul şubesine, arama izni olmaksızın, 3 kez zorla girmeye çalışmıştır.
Olayları gözlemleyen ve aracı konumunda olan IHD aynı zamanda 28 Mayıs’tan beri, göstericiler ve gösterici olmayanların insan hakları ihlali ihbarlarını kayıt altına almaktadır.

Son olarak, tutuklanan göstericilerin savunmasını üstlenen avukatlar, Çağlayan Adliyesi içinde yeniden saldırıya maruz kalmış, savcılık tarafından herhangi bir soruşturma başlatılmamıştır.

Bu sindirme politikaları, tutuklamalar ve baskınlar, FIDH’in savunduğu ilkeler nezdinde, güvenlik güçlerinin uymaları gereken hukuki yükümlülüklerin açık bir şekilde ihlalini oluşturmaktadır.

Siyasi katılaşma ve şehircilik usulleri reformu

Taksim meydanındaki gösterilerin başından beri, Mimarlar Odası, şehir Plancıları Odası ve diğer meslek odaları, konuyu ilgili mahkemelere de taşıyarak, bu kadar önemli bir kentsel dönüşüm projesinde meslek odalarının fikrine başvurulmamasını eleştirmişlerdir.

Mimarlar ve şehir plancıları odaları tarafından kendisine yükümlülükleri hatırlatılan hükümet, misilleme olarak, 9 Temmuz gecesi meslek odalarına danışma ve odalardan onay alma mecburiyetini kaldıran bir kanunu meclisten geçirmiştir.

FIDH bu siyasi kararı talihsiz bir tercih olarak değerlendirmekte ve zaten gergin olan siyasi ortamı daha da kızıştıracağına inanmaktadır.

FIDH Türk resmi makamlarına aşağıdaki tavsiyelerini hatırlatır :

  • Demokratik olarak seçilmiş hükümetlere karşı da olsa, barışçıl gösteri yapma hakkının korumaya alınması,
  • ifade özgürlüğünün koruma altına alınması,
  • Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. Maddesince de korunan, Anayasal haklarını kullanmış olan tüm barışçıl göstericilerin serbest bırakılması,
  • Göstericilere karşı uygulanan polis şiddetinin derhal durdurulması,
  • Kamu düzenini korumakla yükümlü güçler tarafından orantısız şiddet kullanımıyla ilgili bağımsız ve tarafsız uluslararası bir araştırma komisyonu kurulması,
  • İnsan hakları ihlallerinin sorumlularının soruşturulması ve yargılanması.

Ayrıca, FIDH uluslararası kamuoyunu da :

  • gösterilerde kullanılan orantısız şiddeti en açık dille kınamaya;
  • göz yaşartıcı gazların ve tazyikli suyun sistematik olarak kullanılmasını, bahsi geçen gazların kapalı mekanlara sıkılmasını ve plastik mermiler ile ateş açılmasını kınamaya ;
  • bağımsız uluslararası bir araştırma komisyonu kurulması için çağrı yapmaya;
  • güvenlik güçleri tarafından aşırı veya orantısız şiddet kullanımıyla ilgili soruşturmalar sonuçlanana ve sorumlular cezalandırılana kadar göz yaşartıcı gaz ve gösterilere müdahale araçlarının satışını ve ihracının askıya almaya davet etmektedir.

Yunanistan – Türkiye: “Tehlikeli güzergah, insanlar ölüyor.”

Bunlar kurumumuzun Yunanistan ve Türkiye’de gerçekleştirdiği ve heyetimizin Yunanistan’daki çeşitli gözaltı merkezlerine erişerek mülteci ve göçmenlerle mülakat yapabildiği inceleme gezisi sonucu elde ettiği bulgular. Heyet sınırlarda Yunan-Türk sınırındaki mülteci kontrolünde yer alan çeşitli organlarca gözardı edilemeyecek yaygın insan hakları ihlalleri gözlemledi.

Yunanistan’da birçok mağdur, denizde ya da Avrupa toprağına ayak bastıktan sonra bile Yunan sahil güvenlik görevlilerince geri gönderildiklerini rapor etmekte [6]. Bu mağdurlar istatistiklerde yer bulamaktadır. Heyetimiz bu görünmez insanların bazılarıyla buluşup sahil güvenlik görevlilerince kendilerine yönelik gerçekleştirilen şiddet hikâyelerinin detaylarını not edebildi: kötü muameleler (hamile kadınlar ve çocuklar dahil olmak üzere), hırsızlık (mücevher, para, cep telefonları), kimliklere el konulup çoğunlukla denize fırlatılması ve botların Türk kıyılarına doğru geri gönderilmesi.

Göç ve iltica alanında sürmekte olan ve Avrupa mahkemeleri tarafından defalarca aleyhte hüküm verilen sistemik hataları ele almayı amaçlayan reformların çalışması devam etmekte. Fakat göçmenlerin durdurulmasındaki sorumlulukta karışıklık hakim. Yunanistan toprağında kalmayı başarabilenler kimlik tespiti sürecinde, refakatsiz çocuklar da dahil olmak üzere, yetkililer tarafından sistematik bir şekilde gözaltına alınıyor-Yunanistan bu uygulama nedeniyle yakın zamanda mahkum edildi. Serbest bırakılan göçmenlere bölgeyi 30 gün içinde terk etme emri veriliyor. Yunanistan bölgesinde hiçbir hakları yok. Kabul edilen sığınma taleplerinin ise oranı çok düşük ve ırkçı saldırılar giderek artmakta.

Afganlar, Iraklılar, Somalililer, Sudanlılar, Eritrealılar, Suriyeliler ve Filistinliler Yunanistan ve Türkiye arasında kapana sıkışmış durumda. Her iki ülke, Avrupa’nın da desteğiyle, bu kişilerin varlığını giderek artan şekildeki sınır kontrolü politikalarını haklı göstermek için kullanıyor.

Türkiye’de Nisan 2013’de kabul edilen ve 2014 yılı Nisan ayında yürürlüğe girecek olan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu mültecilerin yaşadığı hak ihlalleriyle ilgili kaygıları azaltmak için küçük bir katkı sundu. Türkiye 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne Avrupa dışından gelen sığınmacıların taleplerini kabul etmemek koyduğu coğrafi çekinceyi sürdürüyor. Her ne kadar bir ilerleme işareti olarak gösterilse de, yeni kanun Avrupa hukukunun birçok eksikliğini (sığınma talepleri için hızlandırılmış prosedürlerin kullanımının arttırılması; geri dönüşü karara bağlanmamış kişilerin 12 aya kadar gözaltında tutulması) yeniden üretiyor. Bu reformlar Türkiye’nin, uluslararası insan hakları yükümlülüklerini karşılamadan “Avrupa eğilimini” benimsediğinin bir işareti. Özellikle gözaltı merkezlerindeki insanların sığınma prosedürlerine zor erişim, kişisel verinin korunmasına ilişkin yasanın bulunmaması, reşit olmayan kişilerin ve ailelerin gözaltına alınması, adli yardıma erişimin olmaması, bir kaç ay önce bir kaç yüz Suriyelinin geri dönmeye zorlanması. En ciddi ihlaller arasında sayılabilecekler: sığınma prosedürlerine erişimin bilhassa gözetim merkezlerinde tutulan kişiler için zorluğu, kişisel verilerin korunması ile ilgili yasaların yokluğu, çocukların ve ailelerin gözetim altında tutulması, hukuku yardıma erişim eksikliği. Türkiye’deki yetkililer ilk Suriyeli grup geldiği andan itibaren yüzlerce sığınmacıyı Suriye’ye zorla geri göndermiştir. Reformun etkisi uluslararası yükümlülükleri karşılamak için gerekli yapısal eksikliklerle fakat aynı zamanda Türkiye AB’ye girmek için herhangi bir yasal bir imkanı bulunmayan kişilerin nihai sorumluluğunu üstlenmeye zorlanma gerçeği ile sınırlandırılmıştır.

Avrupa ne yapıyor? Bu ihlallere şahitlik eden ve, en azından dolaylı olarak, dahil olan Avrupa Birliği Sınır Güvenliği, Frontex, ve onun arkasındaki Avrupa kurumlarının pozisyonu nedir?

AB’nin Yunanistan desteğin son birkaç yıldır esas olarak Türkiye ve Yunanistan arasındaki deniz ve kara sınırlarında Frontex’in varlığını güçlendirmeye odaklanıyor. Ancak, Frontex’in varlığı göçmenlerin kabulüne ilişkin zorlu koşullarda herhangi bir değişiklik yaratmadı. Ne de sınırlarda insan hakları ihlalleri devam ederken mültecilerin bu rotayı kullanmasının risklerini ele aldı.

Göçmenlerin Türkiye’deki son derece kötü durumunun AB ve Türkiye arasında bir geri kabul anlaşmasının müzakeresine, gözaltı merkezlerini inşası için fon sağlanmasına, ya da Türk yetkililer ve Frontex arasında gelecekteki işbirliği imkanlarına bir engel teşkil etmediği görülüyor.

Geçtiğimiz birkaç haftada Lampedusa kıyılarında yaşanan trajedi Avrupa kıtasına ulaşmaya çalışan göçmenlerin sıkıntılı durumlarına ilişkin farkındalığı arttırmış gözüküyor. AB bu durumu ele almak için şimdi Frontex’in kapasitesini arttırmayı düşünüyor. Ancak, kurumlarımız göçmenlerin kötü koşullarının ve kullandıkları rotaların tehlikeli olmasının özünün Avrupa bölgesine erişimin alternatifi olmaması ve Avrupa sınırları içerisindeki yetersiz kabul koşulları ile yakın ilişkili olduğunu yorulmaksızın uyarmaktadır.

Arttırılmış sınır kontrolleri yaşamları kurtarmıyor fakat bunun yerine ağır insan hakları ihlallerine ve hatta kadın, erkek ve çocukların ölümlerine yol açıyor.

Heyet Raporu 2014’ün ilk çeyreğinde yayımlanacaktır.

Bu açıklamayı destekleyen STK’lar.
ABCDS Oujda (Fas), AMDH (Moritanya), AMDH (Fas) , AME (Mali), ARACEM (Mali), ARCI (İtalya), CIRÉ (Belçika), CNCD 11.11.11. (Belçika), Fasti (Fransa), GADEM (Fas), GISTI (Fransa), GRAMI AC (Kamerun’da yer alan ağ), Justice Without Borders for Migrants (Avrupa-Afrika Ağı, La Cimade (Fransa), LDH Belçika, Progress Lawyer Network (Belçika)

Türkiye: Eren Keskin’e karşı seyahat yasağı kaldırılması

Yeni bilgi:

Gözlem programı güvenilir kaynaklardan insan hakları avukatı Eren Keskin hakkında konulan yurtdışı yasağı kaldırılmakla birlikte kendisine karşı yargı baskısının sürdüğü bilgisini edinmiştir. Eren Keskin aynı zamanda İnsan Hakları Derneği (İHD) eş başkanıdır ve İstanbul Barosu Başkanlığına aday olmuştur. Kendisi yaklaşık otuz yıldır azınlık haklarının korunması için çalışmakta, kadına şiddete karşı mücadele etmekte ve militarizmi reddederek işkencenin sonlandırılması için çaba sarfetmektedir. Ulusal güvenlik güçleri tarafından tecavüze veya cinsel tacize uğrayan kadınlar ile trans bireylere karşılıksız hizmet sunan bir avukatlık bürosunun da kurucusudur. Eren Keskin Özgür Gündem[1] gazetesinin tutuklanan yazı işleri ekibini desteklemek amacıyla 2013 ila 2016 yılları arasında gazetenin “eş genel yayın yönetmeni” unvanını almıştır. Paris Barosu onursal üyesi olan Eren Keskin barış ve insan hakları mücadelesi nedeniyle içlerinde 2018 Helsinki Sivil Toplum Ödülü de bulunan pek çok uluslararası ödüle layık görülmüştür.[2]

Alınan bilgilere göre, İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi 10 Ekim 2018 tarihinde Özgür Gündem ana davası kapsamında görülen 10. duruşmada verdiği ara kararla Eren Keskin hakkında verilen yurtdışı seyahat yasağını kaldırmıştır. Aralık 2016’da açılan dava yeniden 17 Ocak 2019 tarihine ertelenmiştir. Kesin hakkında devam etmekte olan diğer davalar kapsamında verilen yurtdışı çıkış yasağı kararları sürmektedir (bkz. Arka Plan).

Özgür Gündem gazetesinde yayımlanan yazılarla ilgili olarak Eren Keskin ile diğer sekiz sanığa “devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozmak,” “terör örgütü üyeliği” ve “terör örgütü propagandası yapmak” suçları isnat edilmiştir (bkz. Arka Plan).

Gözlem, Eren Keskin hakkında verilen yurtdışı çıkış yasağının bu dava çerçevesinde kaldırılmasını memnuniyetle karşılamaktadır ancak kendisi hakkında diğer derdest davalarda hükmedilen yurtdışı çıkış yasaklarının kaldırılması ve kendisinin insan hakları faaliyetleri ile ifade özgürlüğünü kullanmaya yönelik meşru hakkını kullanmasından dolayı Keskin’i cezalandırmaya yönelik olduğu izlenimi yaratan bütün yargı baskısının sona erdirilmesi, hâlihazırda yurtdışına çıkmasına izin verilmeyen bütün insan hakları savunucularının1 seyahat özgürlüğüne saygı gösterilmesi için Türk yetkililere yaptığı çağrıyı yinelemektedir.[3]

Arka plan:

İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi 30 Mart 2018 tarihinde Eren Keskin’i Özgür Gündem gazetesindeki eş genel yayın yönetmenliği sırasında yayımlanan bazı yazılarla ilgili olarak yedi buçuk yıl hapis cezasına çarptırmıştır. Mahkeme kararına göre yayımlanan yazılar Türk ulusunu “aşağılamış,” Cumhurbaşkanına “hakaret” etmiştir.

Eren Keskin hakkında toplam 143 dava açılmıştır. Bu davaların bir bölümü mahkemelerce birleştirilmiştir. Açılan davalardan 12’si sonuçlanmışken 5 dava Yargıtay’da, 7 dava ise İstinaf Mahkemesi’nde beklemektedir. Bu davalar sonucunda Eren Keskin hakkında toplam 12,5 yıl hapis ve 460 bin TL para cezası verilmiştir. Para cezaları verilen dosyalardan 158 bin TL’ye tekabül eden para cezası kesinleşmiş, 12,5 yıl hapis cezası ve geriye kalan para cezalarını içeren dosyalar İstinaf Mahkemesi ve Yargıtay’da bulunmaktadır.

Ayrıca, Eren Keskin’in insan hakları avukatı olarak sürdürdüğü çalışmalar da engellenmek istenmektedir: Türkiye Cumhurbaşkanlığı hukuk ekibi Ağustos 2018’de İstanbul Barosu’na yaptığı başvuruda Keskin hakkında disiplin soruşturması açılmasını talep etmiştir; bu soruşturma sonucunda Keskin’in barodan ihraç edilmesi ihtimali bulunmaktadır. İstanbul Barosu Keskin’den savunma istemiş olup soruşturma hâlen devam etmektedir.

Talep edilen eylemler:
 
Türkiye’deki yetkililere yazarak şunları talep edebilirsiniz:

I. Eren Keskin’in fiziksel ve ruhsal bütünlüğünün her koşulda güvence altına alınması;
II. Eren Kesin ile Türkiye’deki bütün insan hakları savunucularına karşı yargı düzeyindeki de dahil olmak üzere her türlü baskının sona erdirilmesi;
III. Hakkındaki suçlamalar düşürülene kadar Eren Keskin aleyhindeki bütün kovuşturmaların uluslararası hukukta öngörüldüğü üzere adil yargılanma hakkına uygun bir şekilde yürütülmesinin güvence altına alınması;
IV. BM Genel Kurulu tarafından 9 Aralık 1998 tarihinde kabul edilen İnsan Hakları Savunucuları Bildirgesi’nde yer alan bütün hükümlere başta 1, 6 (a), 9, 11 ve 12.2 sayılı maddeler olmak üzere uyulması;
V. Türkiye tarafından onaylanmış uluslararası insan hakları standartları ile uluslararası enstrümanlar uyarınca insan hakları ile temel özgürlüklere saygı gösterilmesinin her koşulda güvence altına alınması.

Adresler:

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Recep Tayyip Erdoğan, Faks: +90 312 525 58 31
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Binali Yıldırım. E-posta: binali.yildirim@tbmm.gov.tr
Adalet Bakanı, Abdülhamit Gül. E-posta: ozelkalem@adalet.gov.tr
İçişleri Bakanı, Süleyman Soylu. Faks: +90 312 425 61 30
Avrupa Birliği Türkiye Daimi Temsilciliği, Büyükelçi Faruk Kaymakcı. (Brüksel, Belçika) E-posta: tr-delegation.eu@mfa.gov.tr Faks: +32-2 522 0450
Birleşmiş Milletler Türkiye Daimi Temsilciliği, Maslahatgüzar Beliz Celasin Rende, (Cenevre, İsviçre) E-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr / mission.turkey@ties.itu.int Faks: +41 22 734 0859
Birleşmiş Milletler Türkiye Daimi Temsilciliği, Büyükelçi Feridun Hadi Sinirlioğlu, (New York, ABD) E-posta: tr-delegation.newyork@mfa.gov.tr Faks: +1 212 949 0086

Bulunduğunuz ülkelerdeki Türk diplomatik misyonlarına veya büyükelçiliklerine de yazmanızı dileriz.
 
***
Paris-Cenevre, 17 Ekim 2018

Bu çağrı kodunu alıntılayarak gerçekleştirdiğiniz eylemler hakkında bizi bilgilendirmenizi dileriz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlem (kısaca Gözlem) 1997 yılında Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ile Dünya İşkence Karşıtı Örgüt (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı insan hakları savunucularına karşı baskıların önlenmesi veya durumun düzeltilmesi yönünde müdahalelerde bulunmaktır. FIDH ile OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından yürütülen Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlem iletişim bilgileri:
E-posta: appeals@fidh-omct.org
Telefon ve faks FIDH: +33 1 43 55 25 18 / +33 1 43 55 18 80

[1] Özgür Gündem Türkiye’de hükümeti eleştiren pek az bağımsız gazeteden biri olup Kürt-Türk çatışmasıyla ilgili yaptığı kapsamlı haberlerle tanınmaktadır. Gazete Türkiye’de yaşanan darbe girişimini takiben mahkeme kararıyla Ağustos 2016’da kapatılmış, gazetecileriyle yayın yönetmenleri hakkında çeşitli ceza davaları açılmıştır. Bunun üzerine 100’den fazla kişi dönüşümlü olarak gönüllü genel yayın yönetmenliği yapmışlardır. Eren Keskin ifade özgürlüklerini kullanan başka yazarların haber ve yazıları nedeniyle hüküm giymiştir. Türkiye’de yürürlükte bulunan Basın Kanunu’na göre, genel yayın yönetmenleri ilgili yazarların sorumlu tutulamadığı durumlarda yayımlanan yazılarla ilgili olarak sorumlu tutularak suçlanabilmektedir.
[2] Bkz. https://www.nhc.nl/helsinki-civil-society-award-2018-goes-to-eren-keskin/
[3] İçlerinde Af Örgütü’nden Taner Kılıç, İnsan Hakları Gündemi Derneği’nden KHK ile ihraç edilen akademisyen Günal Kurşun, KHK ile ihraç edilen araştırma görevlisi İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Sekreteri Osman İşçi, çeşitli KHK’larla ihraç edilen 26’sı yönetici olmak üzere toplam 93 İHD üyesi ve yöneticisi, Haklar İnisiyatifi’nden (eski Mazlum-Der) Ömer Atalar, İnsan Hakları Araştırma Derneği’nden Ayşe Bilgen ve “Bu Suça Ortak Olmayacağız!” dilekçesini imzalayan Barış İçin Akademisyenler’den çeşitli KHK’larla ihraç edilmiş 400’den fazla akademisyen de dahil olmak üzere çok sayıda insan hakları savunucusunun yurtdışına çıkışı engellenmektedir. Kamu görevinden ihraç edilenlerin pasaportları iptal edilmiş olup kendilerine yeni pasaport verilmemekte, bu durum da fiili olarak yurtdışı çıkış yasağı yaratmaktadır.

Türkiye: Kadın Hakları Savunucuları Saldırıların Hedefinde

25 Kasım 2019’da, kadın hakları savunucuları Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü için İstanbul, İstiklal Caddesi’nde yoğun polis ablukası altında bir araya geldi. Beyoğlu Kaymakamlığı’nın yürüyüşü yasaklamasına rağmen, 25 Kasım Kadın Platformu’nun yetkililerle yaptığı görüşmeler sonucunda Tünel Meydanı’ndan İstanbul Barosu’na kadar yürüyüş düzenlenmesine izin verildi. Kadınlar, akşam saat 7.00 sularında Tünel Meydanı’nda toplanarak yürüyüşe başladı. Polis, kortejin önünü 140 metre sonra keserek kadınların İstiklal Caddesi’nden Taksim Meydanı’na doğru yürümesine engel oldu. Kadınlar basın açıklamasının ardından alandan ayrılmaya hazırlanırken polis, barışçıl protestoculara göz yaşartıcı gaz ve plastik mermi ile müdahale etti. Emniyet Genel Müdürlüğü, olayla ilgili yaptığı açıklamada polis müdahalesine gerekçe olarak protestocuların arasında "marjinal grupların ve LGBTİ’lerin" yer almasını gösterdi. Yine aynı açıklamada polisin ikazına rağmen "alandan ayrılmak istemeyen grubun mukavemete devam etmesi üzerine, yere doğru göz yaşartıcı gaz atılarak" grubun dağıtıldığı ve olayla ilgili yakalama veya gözaltı yapılmadığı için polisin "orantılı güç" kullandığı iddia edildi. Olayla ilgili açıklama yapan İçişleri Bakanı polisin kadınlara şiddet uyguladığı iddialarını reddetti.

8 Aralık 2019’da, kadınlar, kadına karşı şiddeti protesto etmek için Şili’de başlayıp dünyaya yayılan "Las Tesis" danslı eylemini sergilemek üzere İstanbul Kadıköy İskele Meydanı’nda bir araya geldi. Polis, eylemin "izinsiz" olduğu ve şarkının Türkçe çevirisinde yer alan "tecavüzcü sensin, öldüren sensin, polisler, hakimler, devlet ve başkan" sözlerinin "suç olduğu" gerekçesiyle eyleme müdahale etti. Müdahale sırasında 6 kadın hakları savunucusu gözaltına alındı. "Cumhurbaşkanına hakaret", "Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve kurumlarını aşağılama" ile "Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet" etmekle suçlanan kadınlar, ifadelerinin alınmalarının ardından ertesi gün adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Gözaltına alınanların avukatı, kadınlardan ikisinde ciddi darp izleri olduğunu ve darp eden polis memuru hakkında şikayette bulunduklarını belirtti. 16 Aralık günü, adli kontrol şartına itiraz dilekçelerini teslim ettikten sonra İstanbul Anadolu Adliyesi önünde toplanan kadınların basın açıklaması yapmasına polis yine engel oldu.

İlerleyen günlerde de Ankara, İzmir ve İstanbul’un çeşitli yerlerinde Las Tesis eylemini gerçekleştirildi. 12 Aralık 2019’da Ankara’da bir araya gelen kadınlar polis tarafından engellendi; 9 kadın ve 1 gazeteci gözaltına alındı. 9 kişi hakkında Kabahatler Kanunu uyarınca 320’şer TL para cezası kesildi. 14 Aralık günü, Cumhuriyet Halk Partisi kadın milletvekilleri Las Tesis eylemi sebebiyle hedef alınan kadın hakları savunucularına destek amacıyla Meclis’te dayanışma eylemi gerçekleştirdi. Ancak İçişleri Bakanı onlara da tepki göstererek "Türkiye’de polise, hakime, devlete, Başkan’a ‘tecavüzcü’ ve ‘öldüren’" demeye gerek olmadığını söyledi. Son olarak 16 Aralık tarihinde İzmir’de Las Tesis eylemine katılan 25 kadın hakkında da "Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve kurumlarını aşağılama" ve "Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet" suçlamaları ile soruşturma açıldı. Soruşturma kapsamında yaklaşık 20 kadın gözaltına alınarak ifadelerinin alınmasının ardından serbest bırakıldı.

Kadın hakları savunucuları, barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü haklarına yapılan müdahalelerin yanı sıra kamu otoriteleri tarafından başka yollarla de taciz ediliyor. Örneğin, cinsel ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddetle mücadele eden, bu konudaki davaları takip eden ve farkındalık yaratma amaçlı etkinlikler düzenleyen Antakya Mor Dayanışma Kadın Derneği, Kasım ayında, "izinsiz eğitim düzenleme" iddiasıyla 51.168 TL para cezasına çarptırıldı. İlerleyen günlerde ise bu konuda herhangi bir ihbar yapılmaksızın binaları mühürlendi. 2019 yılı Ağustos ayında polis ve İlçe Millli Eğitim Müdürlüğü’nden geldiğini belirten kişiler dernek binasına gelmiş ve izinsiz olarak içeride gerçekleşmekte olan gönüllü aktiviteleri fotoğraflamıştı. Bunun yanı sıra etkinliğe katılan kadın ve çocuklara dernek tarafından kendilerinden herhangi bir ödeme talep edilip edilmediği de sorulmuştu. Kadın hakları savunucuları, derneklerine yönelik tacizin, yerelde birlikte çalıştıkları kadınların gözünde derneği itibarsızlaştırmak ve dernek faaliyetlerine köstek olmak amacıyla yapıldığına inanıyor. İdari para cezasına karşı derneğin yaptığı itirazla ilgili henüz bir gelişme olmadı.

Bu gelişmeler son yıllarda kadın hakları savunucularına yönelik yapılan saldırılarla benzerlik gösteriyor. Son olarak 8 Mart 2019’da Uluslararası Kadınlar Günü vesilesiyle düzenlenen İstanbul Feminist Gece Yürüyüşü ve 25 Kasım 2018’de Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü için İstanbul’da düzenlenen yürüyüş, polisin barışçıl eylemcilere müdahale etmesiyle sonuçlanmıştı. Kadın hak savunucularına karşı yapılan saldırılar özellikle Temmuz 2016’daki darbe kalkışmasından sonra daha da yoğunlaştı. Bazı kadın kuruluşları, özellikle de Türkiye’nin güneydoğusunda Kürt kadınları tarafından faaliyetleri yürütülenler, OHAL KHK’ları ile kapatıldı ve malvarlıklarına el konuldu. Bunun yanı sıra, kayyum atanan HDP’li belediyelerin bünyesindeki kadın danışma merkezleri de kayyumlar tarafından kapatıldı. Bugün hala birçok kadın insan hakları savunucusu, gazeteci, akademisyen ve siyasetçi tutuklu yargılanıyor ve/veya yargısal tacize maruz bırakılıyor. Yalnızca 2019 yılının Kasım ayında, 3 kadın gazeteci, Mezopotamya Haber Ajansı’ndan Ruken Demir ve Sadiye Eser ile Jin Haber Ajansı’ndan Melike Aydın, tutuklandı.

Aşağıda imzası bulunan kuruluşlar olarak, Türkiye’de hukuk devletinin kötüye gittiği ve sivil alanın giderek daraldığı son dönemde kadın hakları savunucularının hedef alınmasından ve farklı yöntemlerle taciz edilmesinden büyük endişe duyuyoruz.

Bu doğrultuda, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni kadın haklarına yönelik sistematik ihlallerin ortadan kaldırılması için gereken her türlü adımı atmaya davet ediyor ve hükümete, kadın hakları savunucularının, bu konuda yürütülecek demokratik ve kapsayıcı diyaloğun ayrılmaz bir parçası olması gerektiğini hatırlatıyoruz. Ayrıca, hükümete kadın hakları savunucularının kriminalize edilmemesi ve kadın haklarının korunmasına ve geliştirilmesine yönelik faaliyetlere engel olunmaması çağrısında bulunuyoruz. Hükümeti, devletin kurumlarına yönelik meşru eleştiriler de dahil olmak üzere, ifade özgürlüğünü ihlal etmemeye ve başta İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması olmak üzere, kadınların meşru ve haklı taleplerini dikkate almaya davet ediyoruz.

Bunun yanı sıra Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de dahil olmak üzere, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin korumasındaki ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ile örgütlenme özgürlüğüne saygı göstermeye davet ediyoruz. Hükümete, demokratik bir toplumda hak ihlallerinin izlenmesinde vazgeçilmez bir rolü olan kadın hakları ve insan hakları savunucularına, çalışmalarını özgürce sürdürebilecekleri bir ortam sağlama çağrısında bulunuyoruz.

Ek olarak, uluslararası toplumu, Türkiye ile olan ikili ve çok taraflı ilişkilerinde ülkeden giderek kötüleşen kadın hakları ve insan hakları siciline karşı tepki vermeye ve kadın hakları ile insan hakları savunucularına yönelik saldırıları kınamaya davet ediyoruz.

Türkiye: Eren Keskin’in yargısal tacizi devam ediyor

Durum açıklaması:

Gözlemevi’nin güvenilir kaynaklardan elde ettiği bilgilere göre insan hakları avukatı ve İnsan Hakları Derneği (İHD) eş başkanı Eren Keskin’e [1] karşı adli taciz devam etmektedir. Paris Barosu onursal üyesi olan Eren Keskin, barış ve insan hakları çalışmaları nedeniyle aralarında 2018 Helsinki Sivil Toplum Ödülü [2] de bulunan çok sayıda uluslararası ödül almış ve ayrıca 2018 Martin Ennals İnsan Hakları Savunucuları Ödülü finalisti [3] olmuştur.

Elde edilen bilgilere göre, 13 Ocak 2020’de Özgür Gündem gazetesi ana davasının 15. duruşması 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmüştür. Savcı, Eren Keskin ve diğer iki sanığın “terör örgütü üyeliği”nden (TCK Madde 324/2 ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu Madde 5/1) cezalandırılmalarını talep etmiştir. Savcı, Eren Keskin’in gazetede yayınlanan yazıları ve gazetenin genel yayın yönetmeni olduğu dönemdeki diğer yazılar yoluyla terör örgütünün amaçlarını desteklediğini iddia etmiştir. Üç sanığın da 7 yıl 6 aydan 15 yıla kadar hapisle cezalandırılması istenmektedir. Savcı ayrıca bir diğer iki sanığın “terör propagandası”ndan (3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu Madde 7/2) 1 yıl 10 aydan 9 yıl 3 aya kadar hapisle cezalandırılmalarını talep etmiştir. Bunlara ek olarak, savcı aleyhlerinde delil yetersizliği olması nedeniyle sanıklardan diğer ikisinin ise beraatını talep etmiştir. Kalan iki sanığın dosyalarının, henüz savunmalarının alınmamış olması nedeniyle ayrılması istenmiştir. Davanın sonraki duruşması 14 Şubat 2020’de yapılacaktır.

2016 yılından bu yana, Eren Keskin ve aralarında kapatılan Özgür Gündem gazetesinin köşe yazarları, nöbetçi genel yayın yönetmenleri ve yayın danışma kurulu üyeleri bulunan diğer sekiz sanık, “devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma”, “suç işlemeye tahrik”, “terör örgütü üyeliği”, “terör örgütü propagandası yapma” ve “terör örgütlerinin açıklamalarını yayma ve nakletme” suçlamalarıyla karşı karşıya bulunmaktadır (ayrıntılar için bkz. aşağıda yer alan arka plan bilgisi).

Gözlemevi, Eren Keskin’e karşı devam eden adli tacizi, kendisinin insan hakları faaliyetleri ve ifade özgürlüğü hakkının meşru kullanımı nedeniyle cezalandırılmasından ibaret olduğunun görülmesi nedeniyle, şiddetle kınamaktadır.

Arka plan bilgisi:

2013 yılından 2016 yılına kadar Eren Keskin, Özgür Gündem gazetesinin genel yayın yönetmenliği unvanını taşımış ve ayrıca 2016 yılının Mayıs ve Ağustos ayları arasında gazetenin cezaevindeki çalışanlarına destek verme amacıyla düzenlenen “nöbetçi genel yayın yönetmeni” kampanyasına katılmıştır. Özgür Gündem gazetesi, 29 Ekim 2016 tarihinde “terör örgütü propagandası yapma” iddiasıyla 675 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kapatılmıştır.

Dayanışma kampanyasının ardından Özgür Gündem’de eş genel yayın yönetmenliği yapan 49 kişi hakkında ceza soruşturması yürütülmüş ve bunlardan 38’i hakkında ceza davası açılmıştır. Ayrıca çok sayıda köşe yazarı hakkında da gazetede yayınlanan yazıları nedeniyle ceza davası açılmıştır.

Gazetedeki yayın yönetmenliği nedeniyle Eren Keskin hakkında bir kısmı daha sonra birleştirilen toplam 143 dava açılmıştır. Bunlara ek olarak, gazetenin beş danışma kurulu üyesi ile birlikte dört genel yayın yönetmeninin Özgür Gündem’de yayınlanan yazılar nedeniyle “devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma”, “suç işlemeye tahrik”, “terör örgütü üyeliği”, “terör örgütü propagandası yapma” ve “terör örgütlerinin açıklamalarını yayma ve nakletme” ile suçlandığı ve Özgür Gündem ana davası olarak bilinen dava Aralık 2016’da başlamıştır. Bu davanın 10 Ekim 2018’de görülen 10. duruşmasında, İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi Eren Keskin’in yurtdışına çıkış yasağını kaldırmıştır. Ne var ki, Keskin hakkındaki diğer dava ve soruşturmalar nedeniyle yurtdışına çıkış yasağı devam etmektedir.

Bugüne kadar, Keskin toplamda 17,5 yıl hapis cezasına ve 400.000 TL (yaklaşık 60.000 Avro) tutarında para cezasına çarptırılmıştır. Keskin’e verilen para cezaları ile ilgili dosyalardan, yaklaşık 300.000 TL (yaklaşık 45.000 Avro) tutarındaki ceza için istinaf ve temyiz yolları tükenmiş olduğundan Keskin söz konusu tutarı ulusal ve uluslararası dayanışma ile ödemeye başlamıştır. Hapis cezaları ve kalan para cezası için dosyalar halen İstinaf Mahkemesi ve Yargıtay’da incelenmektedir.
Bunlara ek olarak, Eren Keskin’in insan hakları avukatı olarak devam eden çalışmaları da engellenmektedir: Ağustos 2018’de Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı hukuk ekibi Keskin’in barodan çıkartılması ile sonuçlanabilecek bir disiplin soruşturmasının başlatılması talebiyle İstanbul Barosu’na başvuruda bulunmuştur. Soruşturma halen devam etmektedir.

İstenen eylemler:
 
Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:
 
i. Eren Keskin’in bedensel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasının her koşulda teminat altına alınması;
ii. Eren Keskin ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı gerçekleştirilen adli tacizler dahil her türlü tacize son verilmesi;
iii. 9 Aralık 1998 tarihinde BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen BM İnsan Hakları Savunucuları Bildirgesi’nin tüm hükümlerine ve özellikle 1, 6(a), 9, 11 ve 12.2 Maddelerine uyulması;
iv. Türkiye tarafından kabul edilen uluslararası sözleşmeler ve uluslararası insan hakları standartları uyarınca insan hakları ve temel özgürlüklere saygının her koşulda sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Faks: +90 (312) 525 58 31. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. e-posta: info@adalet.gov.tr. Faks: +90 (0312) 419 33 70
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. Faks: + 32 2 511 04 50. e-posta: info@turkdeleg.org; tr-delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. e-mail: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.
 
***
Paris-Cenevre, 20 Ocak 2020
 
Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.
 
İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
• E-posta: Appeals@fidh-omct.org
• FIDH Telefon ve faksı: + 33 1 43 55 25 18 / +33 1 43 55 18 80
• OMCT Telefon ve faksı: + 41 22 809 49 39 / + 41 22 809 49 29

[1] Eren Keskin, yaklaşık otuz sene boyunca azınlık haklarının korunması, kadına karşı şiddetin önlenmesi ile militarizm ve işkenceye karşı kampanya yürütülmesi gibi alanlarda çalıştı. Eren Kesin ayrıca trans bireylere ve kadınlara gönüllü olarak hizmet sağlayan Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu’nun da kurucusudur.
[2] Bkz. https://www.nhc.nl/helsinki-civil-society-award-2018-goes-to-eren-keskin/
[3] Bkz. 13 Mayıs 2019 tarihinde FIDH tarafından yayınlanan basın açıklaması: https://www.fidh.org/en/region/europe-central-asia/turkey/turkey-fidh-supports-the-human-rights-activist-eren-keskin

Türkiye: İHD İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri’nin keyfi olarak gözaltına alınması ve yargısal tacizi

Durum açıklaması:

Gözlemevi, insan hakları avukatı ve İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri’nin keyfi olarak gözaltına alınması ve uğradığı adli taciz hakkında güvenilir kaynaklar tarafından bilgilendirilmiştir.

Elde edilen bilgilere göre, 6 Şubat 2020’de, polis memurları Gülseren Yoleri’yi İstanbul’daki evinde gözaltına aldı ve Cumartesi Anneleri’nin (aşağıda açıklanan) 759. buluşmasında yapmış olduğu ve Türkiye’nin Suriye’de devam eden askeri müdahalesini kınayan konuşması nedeniyle hakkında açılan bir soruşturma kapsamında ifadesinin alınması için Sarıyer Emniyet Müdürlüğüne götürdü. Yoleri, ifadesini verdikten sonra serbest bırakıldı. Bu Acil Eylem Çağrısının yapıldığı sırada, soruşturma devam etmekte ve savcının ceza davası açıp açmama konusunda karar vermesi beklenmektedir.

12 Ekim 2019 tarihinde, polis, Cumartesi Anneleri’nin[1] 759. hafta buluşması için İstanbul Beyoğlu’ndaki İHD Şubesi önünde düzenlenen oturma eylemine saldırmıştır. O dönemde Cumartesi Anneleri, haftalık barışçıl oturma eylemlerini İHD İstanbul Şubesi önünde gerçekleştirmekteydi[2]. Her zaman olduğu üzere, 90larda zorla kaybedilen aile üyelerinin fotoğraflarını ellerinde tutuyorlardı. Gülseren Yoleri, zorla kaybedilenler için adalet talep eden ve Türkiye’nin Suriye’de süregelen askeri müdahalesini kınayan bir basın açıklaması okudu. Buna karşılık, polis göz yaşartıcı gaz ve cop kullanarak kalabalığı dağıttı[3].

Gözlemevi, Gülseren Yoleri’nin keyfi olarak gözaltına alınmasını ve uğradığı adli tacizi, durumun kendisinin insan hakları faaliyetleri ve ifade özgürlüğü hakkının meşru kullanımı nedeniyle cezalandırılmasından ibaret olduğunun görülmesi nedeniyle, şiddetle kınamaktadır. Gözlemevi, Türkiye yetkililerine Gülseren Yoleri ve Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı gerçekleştirilen adli düzeydekiler dahil her türlü tacize derhal ve koşulsuz olarak son vermeleri için çağrıda bulunmaktadır.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:
 
i. Gülseren Yoleri ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı gerçekleştirilen adli tacizler dahil her türlü tacize son verilmesi;
ii. 9 Aralık 1998 tarihinde BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen BM İnsan Hakları Savunucuları Bildirgesi’nin tüm hükümlerine ve özellikle 1. ve 12. Maddelerine uyulması;
iii. Türkiye tarafından kabul edilen uluslararası sözleşmeler ve uluslararası insan hakları standartları uyarınca insan hakları ve temel özgürlüklere saygının her koşulda sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Faks: +90 (312) 525 58 31. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. e-posta: info@adalet.gov.tr. Faks: +90 (0312) 419 33 70
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. Faks: + 32 2 511 04 50. e-posta: info@turkdeleg.org; tr-delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. e-mail: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***
Paris-Cenevre, 13 Şubat 2020

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.
 
İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
• E-posta: Appeals@fidh-omct.org
• FIDH Telefon ve faksı: + 33 1 43 55 25 18 / +33 1 43 55 18 80
• OMCT Telefon ve faksı: + 41 22 809 49 39 / + 41 22 809 49 29

___

[1] Cumartesi Anneleri, 1980ler ve 1990lardaki siyasi cinayet ve zorla kaybedilme mağduru olan sevdiklerinin fotoğraflarını ellerinde tutarak her Cumartesi yarım saat boyunca İstanbul’daki Galatasaray Meydanı’nda buluşan bir grup annedir.
[2] Protestolarının 25 Ağustos 2018 tarihindeki 700. haftasında, Cumartesi Anneleri’nin İstanbul’daki Galatasaray Meydanı’nda haftalık buluşmalarını yapmaları yasaklanmıştır.
[3] Bkz. 25 Ekim 2019 tarihinde yayınlanan Gözlemevi Acil Eylem Çağrısı TUR 003 / 1019 / OBS 088.

Gezi Parkı Davasında hak savunucuları beraat etti - Osman Kavala yeni suçlamalarla karşı karşıya

18 Şubat 2020’de, Gezi Parkı Davasının son duruşmasında İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, sanık olarak yargılanan Osman Kavala, Mücella Yapıcı, Yiğit Aksakoğlu, Çiğdem Mater Utku, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Şerafettin Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi’den oluşan dokuz insan hakları savunucusunun beraatine karar vermiştir. Türkiye dışında ikamet eden ve aynı dosyada yargılanmakta olan diğer yedi insan hakları savunucusunun dosyası ayrılmıştır.

18 Şubat 2020’de, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Silivri Cezaevi’nden tahliyesi öncesinde Osman Kavala hakkında 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimi kapsamında “anayasal düzeni bozmaya teşebbüs” suçlamasıyla yeni bir gözaltı kararı vermiştir. 20 Şubat 2020 gece yarısı İstanbul 8. Sulh Ceza Hakimliği söz konusu suçlamalara dayanarak Kavala’nın tutukluluğuna karar vermiş ve Kavala’nın keyfi tutukluluğu böylece devam etmiştir.

İnsan hakları aktivisti, iş insanı ve aynı zamanda Anadolu Kültür Vakfı’nın kurucusu ve başkanı olan Osman Kavala 18 Ekim 2017’den bu yana keyfi olarak özgürlüğünden mahrum bırakılmaktadır.

10 Aralık 2019 tarihinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) “Gezi Davası” kapsamında Kavala’nın tutukluluğunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. ve 18. maddelerini[1] ihlal ettiğine karar vererek bir an önce tahliyesini talep etmiştir. Ancak AİHM kararı bugüne kadar uygulanmamıştır.

Türkiye’de insan hakları savunucularının kriminalize edilmesi 2016’daki darbe girişiminden bu yana sürekli bir nitelik kazanmıştır ve adli taciz her türlü muhalefeti ve özellikle de insan hakları aktivistleri ile siyasetçileri bastırmak için yaygın olarak kullanılmaktadır.

Gözlemevi, yeni suçlamalara dayanarak Kavala’nın tekrar tutuklanmasını şiddetle kınamakta ve Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri tarafından da belirtildiği üzere[2] yeni suçlamalar yoluyla tahliyesinin engellenmesinin kötü muamele teşkil ettiğine inanmaktadır. Gerçekten de Osman Kavala’nın kişisel olarak hedef alınmış olması ve kendisine yöneltilen suçlamalar Türkiye’de yargı bağımsızlığının temelden sarsıldığına işaret etmektedir. Uygulanmakta olan yargı reform paketi ise bu soruna kalıcı bir çözüm getirmekten uzaktır.

Gözlemevi Türk yetkililerine Osman Kavala’yı bir an önce tahliye etmeleri, hakkındaki suçlamaları düşürmeleri ve Kavala’nın hak ve özgürlüklerini tam anlamıyla teminat altına almaları için çağrıda bulunmaktadır.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

[1] AİHS Madde 5 § 1 tutukluluğun hukuka uygun olması ve makul şüpheye dayanması gerektiğini belirtirken Madde 18 haklara getirilecek sınırlamaların öngörüldükleri amaçlar dışında uygulanmasını yasaklar.
[2] https://www.coe.int/en/web/commissioner/-/the-reaction-of-the-council-of-europe-commissioner-for-human-rights-to-the-re-arrest-of-osman-kavala

Barışçıl kadın hakları gösterilerine karşı orantısız güç kullanımının haklı gerekçesi yoktur

Bu yıl 8 Mart nedeniyle İstanbul’da gerçekleştirilen Feminist Gece Yürüyüşü’ne polis, göz yaşartıcı gaz ve plastik mermilerle müdahale etmiştir. Protesto gösterisi “2911 Sayılı Kanun çerçevesinde ilan edilen alanlar içerisinde olmaması” gerekçesi ile Valilik tarafından yasaklanmıştır. İstiklal Caddesi’ne çıkan tüm sokaklar polis barikatı ile kadınlara kapatılmış ve Taksim’e toplu taşıma seferleri durdurulmuştur. Protestocular yasağa rağmen saat 19.00 civarında çevrede toplanmaya başlamıştır. Taksim Meydanı’na çıkan ana caddelerden biri olan Sıraselviler Caddesi’nde toplanan kadınlar, bariyerleri aşmaya çalışmış ve polisler göz yaşartıcı gaz kullanarak karşılık vermiş ve kadınları geri dönmeye zorlamışlardır. 32 kadın ve 2 erkek gözaltına alınmış ve bu sırada polis bazı protestoculara karşı aşırı güç kullanmıştır. Ertesi sabah gözaltına alınanlarserbest bırakılmış olsalar da Gözlemevi barışçıl bir gösteriye karşı gerçekleştirilen bu orantısız müdahaleyi kınamaktadır.

Gösteriler sonrasında medya web sitelerinde ve sosyal medyada yayınlanan video görüntülerine göre, polis güçleri kalkanlarla müdahale ederek grubu dağıtmaya çalışmış; bazı protestocular polis görevlileri tarafından ablukaya alınarak yerlerde sürüklenmiştir. Başka bir videoda ise sivil giyimli bir görevlinin bir kadını kendisine vurmaya çalışan polis kalabalığı arasından geçirdiği görülmektedir.

Gözlemevi temel bir hak olan toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğünü kullanan barışçıl protestoculara karşı yetkililerin orantısız müdahalesini kınamakta ve yetkililer tarafından 8 Mart 2019’da protestolara polis tarafından müdahale edilmeye başlanana kadar İstanbul İstiklal Caddesi’nde Uluslararası Kadınlar Günü’nün polis müdahalesi olmaksızın barışçıl bir şekilde yıllarca yapıldığını yetkililere hatırlatmaktadır. Gözlemevi ayrıca 8 Mart 2019 tarihindeki Dünya Kadınlar Günü’nde ve 25 Kasım 2018 ve 2019 tarihlerindeki Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde İstanbul’da barışçıl kadın protestoculara karşı polisin güç kullandığı diğer olayları da hatırlamaktadır.

Gözlemevi, Türkiye yetkililerine gerek Türkiye Cumhuriyeti Anayasası gerekse uluslararası sözleşmelerle koruma altına alınan barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğü hakkına saygı göstermeleri ve Türkiye’deki sivil toplum ve yurttaşların temel haklarını kullanmalarına getirilen orantısız kısıtlamalara son vermeleri çağrısında bulunmaktadır. Gözlemevi, ayrıca yetkililere Türkiye’deki kadın hakları savunucularının devamlı olarak taciz ve kriminalize edilmelerine son vermeleri çağrısında bulunmaktadır.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Türkiye: Diyarbakır, Urfa ve Şırnak Barolarından 13 insan hakları avukatı keyfi olarak gözaltına alındı

Durum açıklaması:

Gözlemevi’nin güvenilir kaynaklardan elde ettiği bilgilere göre aralarında Diyarbakır Barosu’ndan Mesut Beştaş, Özkan Avcı, Zeynep Işık, Bahar Oktay ve Osman Çelik, Şanlıurfa Barosu’ndan Hidayet Enmek, Sevda Özbingöl Çelik, Emrah Baran, Hüseyin İzol, Metin Özbadem, Cemo Tüysüz ve Şeyhmus İnal ile Şırnak Barosu’ndan Gürgün Kadirhan’ın bulunduğu 13 önde gelen insan hakları avukatı keyfi olarak gözaltına alınmıştır.

Elde edilen bilgilere göre, 12 Mart 2020 tarihinde sabahın erken saatlerinde Mesut Beştaş, Özkan Avcı, Zeynep Işık, Bahar Oktay, Osman Çelik, Hidayet Enmek, Sevda Özbingöl Çelik, Emrah Baran, Hüseyin İzol, Metin Özbadem, Cemo Tüysüz, Şeyhmus İnal ve Gürgün Kadirhan’ın ev ve ofisleri basılmış ve Mesut Beştaş dışındakilerin tamamı Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen bir soruşturma kapsamında gözaltına alınmıştır. Mesut Beştaş için de bir gözaltı kararı çıkarılmış ancak Beştaş henüz gözaltına alınmamıştır. 13 avukat cezaevindeki hükümlüler arasında iletişimi sağlayarak “terör örgütüne yardım etmek” (Türk Ceza Kanunu Madde 220/7) ile suçlanmaktadır. Avukatların tamamının bilgisayarları ve iki avukatın ofislerinde bulunan bazı dava dosyalarına el konulmuştur. Bu acil eylem çağrısında bulunulduğu tarih itibarıyla, soruşturmanın hakkında gizlilik kararı olması nedeniyle, başka herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır ve Mesut Beştaş dışındaki tüm avukatlar Urfa Emniyet Müdürlüğü’nde gözaltında tutulmaktadır.

Gözlemevi, Mesut Beştaş, Özkan Avcı, Zeynep Işık, Bahar Oktay, Osman Çelik, Hidayet Enmek, Sevda Özbingöl Çelik, Emrah Baran, Hüseyin İzol, Metin Özbadem, Cemo Tüysüz, Şeyhmus İnal ve Gürgün Kadirhan’a uygulanan keyfi gözaltı ve adli tacizi, insan hakları alanında çalışan avukatlar olarak yürüttükleri meşru insan hakları faaliyetlerine yaptırım getirmek üzere gerçekleştirilmeleri nedeniyle, şiddetle kınamaktadır. Gözlemevi, Türkiye yetkililerine bu kişilerin derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakılması ve bu kişilerle birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı adli taciz dahil her türlü tacize son verilmesi konusunda çağrıda bulunmaktadır.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:

i. Özkan Avcı, Zeynep Işık, Bahar Oktay, Osman Çelik, Hidayet Enmek, Sevda Özbingöl Çelik, Emrah Baran, Hüseyin İzol, Metin Özbadem, Cemo Tüysüz, Şeyhmus İnal, Gürgün Kadirhan ve Mesut Beştaş ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının bedensel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasının her koşulda teminat altına alınması;

ii. İnsan hakları faaliyetlerini cezalandırmak amacıyla keyfi olarak gözaltına alınan Özkan Avcı, Zeynep Işık, Bahar Oktay, Osman Çelik, Hidayet Enmek, Sevda Özbingöl Çelik, Emrah Baran, Hüseyin İzol, Metin Özbadem, Cemo Tüysüz, Şeyhmus İnal ve Gürgün Kadirhan ile Türkiye’de keyfi olarak gözaltına alınmış olan tüm insan hakları savunucularının koşulsuz ve derhal salıverilmesi;

iii. Mesut Beştaş, Özkan Avcı, Zeynep Işık, Bahar Oktay, Osman Çelik, Hidayet Enmek, Sevda Özbingöl Çelik, Emrah Baran, Hüseyin İzol, Metin Özbadem, Cemo Tüysüz, Şeyhmus İnal ve Gürgün Kadirhan ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı gerçekleştirilen adli tacizler dahil her türlü tacize son verilmesi ve misilleme korkusu ya da engelleme olmaksızın faaliyetlerine devam edebilmelerinin sağlanması;

iv. 9 Aralık 1998 tarihinde BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen BM İnsan Hakları Savunucuları Bildirgesi’nin tüm hükümlerine ve özellikle 1. ve 12. Maddelerine uyulması;

v. Türkiye tarafından kabul edilen uluslararası sözleşmeler ve uluslararası insan hakları standartları uyarınca insan hakları ve temel özgürlüklere saygının her koşulda sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Faks: +90 (312) 525 58 31. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. e-posta: info@adalet.gov.tr. Faks: +90 (0312) 419 33 70
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. Faks: + 32 2 511 04 50. e-posta: info@turkdeleg.org; tr-delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. e-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.
 
***
Paris-Cenevre, 13 Mart 2020

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
• E-posta: Appeals@fidh-omct.org
• FIDH Telefon ve faksı: + 33 1 43 55 25 18 / +33 1 43 55 18 80
• OMCT Telefon ve faksı: + 41 22 809 49 39 / + 41 22 809 49 29

İnsan hakları savunucusu Mehmet Raci Bilici’nin haksız mahkûmiyeti

İHD MYK üyesi ve eski Diyarbakır Şube Başkanı Mehmet Raci Bilici 12 Mart 2020’de Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından “terör örgütü üyeliği” (Türk Ceza Kanunu Madde 314/2) suçlamasıyla altı yıl üç ay hapis cezasına mahkûm edildi. Mahkeme, şu an serbest olan Bilici’ye yurt dışına çıkış yasağı getirdi. Bilici hakkındaki mahkûmiyet kararı 2011 ile 2014 yılları arasında MYK üyesi ve Diyarbakır Şube Başkanı olarak İHD adına yürüttüğü meşru insan hakları faaliyetlerine dayanmaktadır. Mahkemenin gerekçeli kararı henüz açıklanmadı. Karara itiraz yolu açık; ancak üst mahkemenin mahkûmiyet kararını onaması halinde, Avukatlık Kanunu gereğince Raci Bilici’nin avukatlık mesleğini icra etmesi mümkün olmayacaktır.

Savcı iddianamede, telefon dinleme kayıtları, ortam dinlemeleri ve 2015 ile 2016 yıllarındaki bazı sosyal medya paylaşımlarını gerekçe göstererek Mehmet Raci Bilici’nin mahkûm edilmesini talep etti. Bilici’nin ortam dinlemesine tabi tutulan faaliyetleri; insan hakları ihlallerini izlemesi, insan hakları örgütlerinin ve Demokratik Toplum Kongresi’nin toplantılarına katılmasından ibarettir. Ayrıca, iddianamede yer verilen sosyal medya paylaşımlarının terörizmle bir bağı olmadığı gibi, herhangi bir suç delili olarak bile nitelendirilmesi mümkün değildir.

Mehmet Raci Bilici aynı soruşturma kapsamında[1] 15 Mart 2017’de gözaltına alınmış ve 21 Mart 2017’de adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştı. Seyahat yasağı ve haftada bir kez bir polis karakoluna bildirimde bulunmayı gerektiren adli kontrol şartı, 2018 baharında kaldırılmıştı.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi, Uluslararası Af Örgütü ve Front Line Defenders, Raci Bilici’nin insan hakları savunucusu olarak yürüttüğü faaliyetler nedeniyle “terör örgütü üyeliği” suçundan mahkûm edilmesinden derin kaygı duymaktadır. Yargısal taciz olarak görülebilecek bu haksız karar, Mehmet Raci Bilici’yi ve diğer hak savunucularını, meşru insan hakları faaliyetlerini sürdürmekten alıkoymak için cezalandırma ve susturma girişimidir.

Türkiye yetkililerine, Mehmet Raci Bilici’ye ve Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına yönelik mesnetsiz yargılamalar da dahil tüm tacizlere derhal ve koşulsuz olarak son verme çağrısında bulunuyoruz. Mehmet Raci Bilici hakkındaki adil olmayan mahkûmiyet kararının üst mahkeme tarafından bozulmasını ve Bilici’nin başka hiçbir tacize uğramadan insan hakları çalışmalarını sürdürebilmesini umuyoruz. Raci Bilici’nin davasını temyiz aşamalarında da takip etmeyi sürdüreceğiz.

___

[1] Bkz. Gözlemevi’nin 24 Mart 2017 tarihli Acil Çağrı Metni TUR 001 / 0317 / OBS 026.1

Türkiye: 13 insan hakları avukatının yargısal tacizi devam ediyor

Yeni bilgi:

Gözlemevi’nin güvenilir kaynaklardan elde ettiği bilgilere göre aralarında Diyarbakır Barosu’ndan Mesut Beştaş, Özkan Avcı, Zeynep Işık, Bahar Oktay ve Osman Çelik, Şanlıurfa Barosu’ndan Hidayet Enmek, Emrah Baran, Hüseyin İzol, Metin Özbadem, Cemo Tüysüz ve Şeyhmus İnal, Şırnak Barosu’ndan Gürgün Kadirhan ile Şanlıurfa Barosu’ndan keyfi tutuklaması devam eden Sevda Özbingöl Çelik’in bulunduğu 13 önde gelen insan hakları avukatına yönelik adli taciz devam etmektedir.

Elde edilen bilgilere göre, 17 Mart 2020 tarihinde, Sulh Ceza Hakimliği, Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebiyle Özkan Avcı, Zeynep Işık, Bahar Oktay, Osman Çelik, Hidayet Enmek, Emrah Baran, Hüseyin İzol, Metin Özbadem, Cemo Tüysüz, Şeyhmus İnal ve Gürgün Kadirhan’ın dahil olduğu 11 hak savunucusu, seyahat yasağı koşuluyla serbest bırakılmıştır. Bununla birlikte, Sulh Ceza Hakimliği, Sevda Özbingöl Çelik’in avukat olarak “terör örgütü üyesi olmakla suçlanan kişileri” temsil etmesine ve “cezaevine ziyarette” bulunduğu iddiasıyla tutuklanmasına karar vermiştir. Gizli tanık, Çelik’in cezaevindekiler arasında iletişimi sağlayan avukatlar arasında olduğunu iddia etmiştir. Öte yandan, Mesut Beştaş başlangıçta hakkında bir yakalama emri çıkarılmasına rağmen gözaltına alınmamıştır.

Gözlemevi, Mesut Beştaş, Özkan Avcı, Zeynep Işık, Bahar Oktay, Osman Çelik, Hidayet Enmek, Emrah Baran, Hüseyin İzol, Metin Özbadem, Cemo Tüysüz, Şeyhmus İnal ve Gürgün Kadirhan’a uygulanan adli tacizi ve Sevda Özbingöl Çelik’in keyfi olarak tutuklanmasını, insan hakları alanında çalışan avukatlar olarak yürüttükleri meşru insan hakları faaliyetlerini cezalandırma amacı taşıması sebebiyle şiddetle kınamaktadır. Gözlemevi, Türkiye yetkililerine bu kişilerin derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakılması ve bu kişilerle birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı adli taciz dahil her türlü tacize son verilmesi konusunda çağrıda bulunmaktadır.

Arka plan bilgisi:

12 Mart 2020 tarihinde sabahın erken saatlerinde Özkan Avcı, Zeynep Işık, Bahar Oktay, Osman Çelik, Hidayet Enmek, Sevda Özbingöl Çelik, Emrah Baran, Hüseyin İzol, Metin Özbadem, Cemo Tüysüz, Şeyhmus İnal ile Gürgün Kadirhan’ın ev ve ofisleri basılmış ve tamamı Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen bir soruşturma kapsamında gözaltına alınmıştır. Her ne kadar başlangıçta Mesut Beştaş için de gözaltı kararı çıkarılmış olsa da, Beştaş gözaltına alınmamıştır. Aynı gün polis memurları kendisini aramak için ofisine gitmiş ancak orada olmadığını öğrenince ofisi terk etmiştir. Bu olaydan sonra polis, Beştaş’ı gözaltına almak için başka herhangi bir girişimde bulunmamıştır. On üç avukat cezaevindeki hükümlüler arasında iletişimi sağlayarak “terör örgütüne yardım” (Türk Ceza Kanunu Madde 220/7) ile suçlanmaktadır. Avukatların tamamının bilgisayarları ve iki avukatın ofislerinde bulunan bazı dava dosyalarına el konulmuştur. Mesut Beştaş dışındaki tüm avukatlar Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın dosyayı sulh ceza hakimliğine göndererek Sevda Özbingöl Çelik’in tutuklanmasını talep edene kadar Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü’nde gözaltında tutulmuştur.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:

i. Sevda Özbingöl Çelik ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının bedensel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasının her koşulda teminat altına alınması;

ii. Meşru insan hakları faaliyetlerini cezalandırma amacıyla keyfi olarak tutuklanan Sevda Özbingöl Çelik ile Türkiye’deki haksız olarak tutuklanan diğer tüm insan hakları savunucularının koşulsuz ve derhal salıverilmesi;

iii. Mesut Beştaş, Özkan Avcı, Zeynep Işık, Bahar Oktay, Osman Çelik, Hidayet Enmek, Sevda Özbingöl Çelik, Emrah Baran, Hüseyin İzol, Metin Özbadem, Cemo Tüysüz, Şeyhmus İnal ve Gürgün Kadirhan ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı gerçekleştirilen adli tacizler dahil her türlü tacize son verilmesi ve misilleme korkusu ya da engelleme olmaksızın faaliyetlerine devam edebilmelerinin sağlanması;

iv. Sevda Özbingöl Çelik ile birlikte Türkiye’de tutuklu bulunan diğer tüm insan hakları savunucularının giderek artan Covid-19 tehdidi karşısında sağlık ve güvenliğinin sağlanması ve derhal serbest bırakılmaları da dahil olmak üzere sağlık ve güvenliklerinin korunması için gereken her türlü tedbirin alınması;

v. 9 Aralık 1998 tarihinde BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen BM İnsan Hakları Savunucuları Bildirgesi’nin tüm hükümlerine ve özellikle 1. ve 12. Maddelerine uyulması;

vi. Türkiye tarafından kabul edilen uluslararası sözleşmeler ve uluslararası insan hakları standartları uyarınca insan hakları ve temel özgürlüklere saygının her koşulda sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Faks: +90 (312) 525 58 31. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. e-posta: info@adalet.gov.tr. Faks: +90 (0312) 419 33 70
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. Faks: + 32 2 511 04 50. e-posta: info@turkdeleg.org; tr-delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. e-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***
Paris-Cenevre, 20 Mart 2020

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
• E-posta: Appeals@fidh-omct.org
• FIDH Telefon ve faksı: + 33 1 43 55 25 18 / +33 1 43 55 18 80
• OMCT Telefon ve faksı: + 41 22 809 49 39 / + 41 22 809 49 29

Türkiye: Nurcan Baysal’ın Yargısal Tacizi

Durum açıklaması:

Gözlemevi, güvenilir kaynaklar tarafından Nurcan Baysal’a karşı uygulanan adli taciz hakkında bilgilendirilmiştir. Front Line Defenders Risk Altındaki İnsan Hakları Savunucuları için 2018 Küresel Ödülünün sahibi olan gazeteci Nurcan Baysal, Türkiye’de Kürt nüfusun yoğun olarak bulunduğu Güneydoğu Anadolu bölgesindeki insan hakları ihlallerini belgelemekte ve yazmaktadır.

Elde edilen bilgilere göre, 30 Mart 2020 tarihinde, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Nurcan Baysal hakkında “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme” (TCK Madde 216) suçlamasıyla açılan bir soruşturma kapsamında ifadeye çağrılmıştır. Suçlama, Nurcan Baysal’ın, cezaevinden kendisine gönderilen mektuplar, yetkililerin korona virüs konusunda aldıkları tedbirler hakkındaki gazete yazısı ve görüşleri, kısa süre önce hüküm giymiş olan insan hakları savunucusu Raci Bilici [1] ile dayanışma mesajı ve son olarak da korona virüsele mücadelede cezaevlerindeki yetersiz koşullarla ilgili mahpus ailelerinin çağrılarını içeren sosyal medya paylaşımlarına [2] dayandırılmaktadır. Bazı sosyal medya paylaşımlarında, yaşadığı yer olan Diyarbakır’da korona virüse karşı alınan tedbirlerle ilgili Ahval haber sitesinde [3] yayınlanan yazısı da yer almaktadır.

30 Mart 2020 tarihinde, Siber Suçlarla Mücadele Şubesi’nin talebi üzerine, Nurcan Baysal Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne avukatı ile birlikte giderek suçlama ile ilgili ifade vermiştir. Emniyet Müdürlüğü’nde ifade vermesinin ardından gözaltına alınması için resmi işlemler başlatılmış ancak korona virüs riski nedeniyle gözaltına alınmamıştır. Baysal’ın 31 Mart 2020’de tekrar Başsavcılığa gelmesi istenmiştir.

31 Mart 2020 tarihinde, Nurcan Baysal’ın savcılık ifadesi alındıktan sonra savcı Baysal’ın dosyasını 3. Sulh Ceza Hakimliği’ne göndererek hakkında adli kontrol tedbiri talep etmiştir. Hakim, Baysal’ın gazeteci olmasına ve halkı bilgilendirme hakkını kullandığını bildirmesine dayanarak savcının talebini reddetmiş ve serbest bırakılmasına karar vermiştir. Ardından Nurcan Baysal serbest bırakılmıştır. Nurcan Baysal hakkındaki soruşturma halen sürmektedir ve savcı önümüzdeki günlerde Baysal hakkında dava açılıp açılmayacağına karar verecektir.

Gözlemevi, Nurcan Baysal’a karşı uygulanan adli tacizi, meşru insan hakları faaliyetlerine ve ifade özgürlüğünü kullanmasına yaptırım getirmek üzere gerçekleştirilmesi nedeniyle, şiddetle kınamaktadır. Gözlemevi, Türkiye yetkililerine, Nurcan Baysal ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı uygulanan adli taciz dahil her türlü tacize derhal son verilmesi konusunda çağrıda bulunmaktadır.

İstenen eylemler:
 
Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:

i. Nurcan Baysal ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı gerçekleştirilen adli tacizler dahil her türlü tacize son verilmesi, ve korona virüs ile ilgili alınan tedbirlerin gazeteciler dahil insan hakları savunucularına karşı baskı aracı olarak kullanılmasına son verilmesi;

ii. 9 Aralık 1998 tarihinde BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen BM İnsan Hakları Savunucuları Bildirgesi’nin tüm hükümlerine ve özellikle 1. ve 12. Maddelerine uyulması;

iii. Türkiye tarafından kabul edilen uluslararası sözleşmeler ve uluslararası insan hakları standartları uyarınca insan hakları ve temel özgürlüklere saygının her koşulda sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Faks: +90 (312) 525 58 31. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. e-posta: info@adalet.gov.tr. Faks: +90 (0312) 419 33 70
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. Faks: + 32 2 511 04 50. e-posta: info@turkdeleg.org; tr-delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. e-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.
 
***
Paris-Cenevre, 2 Nisan 2020
 
Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.
 
İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
• E-posta: Appeals@fidh-omct.org
• FIDH Telefon ve faksı: + 33 1 43 55 25 18 / +33 1 43 55 18 80
• OMCT Telefon ve faksı: + 41 22 809 49 39 / + 41 22 809 49 29

___

[1] Bkz. 23 Mart 2020 tarihinde yayınlanan Gözlemevi Basın Açıklaması.

[2] Bkz.: https://twitter.com/baysal_nurcan/status/1237772496683905031; zhttps://twitter.com/baysal_nurcan/status/1238506387489132545; https://twitter.com/baysal_nurcan/status/1238521472387371009; https://twitter.com/baysal_nurcan/status/1239845777041752065; https://twitter.com/baysal_nurcan/status/1240164045669490688; https://twitter.com/baysal_nurcan/status/1240200174816952321;
https://twitter.com/evrenselgzt/status/1240198141284155392; https://twitter.com/ahval_tr/status/1240211607814209538; https://twitter.com/baysal_nurcan/status/1240595658475737089; https://twitter.com/baysal_nurcan/status/1241803739973013505.

[3] 18 Mart 2020 tarihinde yayınlanan “Diyarbakır’dan koronavirüs halleri...” başlıklı haber: https://ahvalnews.com/tr/koronavirus/diyarbakirdan-koronavirus-halleri

Türkiye: Dr. Serdar Küni’nin yargısal tacizi devam ediyor

Yeni bilgi:

Gözlemevi, doktor ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Cizre temsilcisi ve Şırnak Tabip Odası Başkanı Doktor Serdar Küni’ye karşı devam eden adli taciz hakkında güvenilir kaynaklar tarafından bilgilendirilmiştir.

Elde edilen bilgilere göre, Dr. Serdar Küni hakkında üç buçuk yılı aşkın süre önce açılan davanın son duruşması nihayet 1 Nisan 2020 tarihinde Şırnak Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılacaktır.

Gözlemevi, 24 Nisan 2017 tarihinde Dr. Serdar Küni’nin “örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır” hükmünü içeren TCK Madde 220/7 kapsamında dört yıl iki ay hapisle cezalandırıldığını hatırlatır. Cezası, bir doktor olarak Kürt meselesine ilişkilin silahlı çatışmalardan etkilenen Cizre’de, oldukça zorlu bir ortamda sağladığı sağlık hizmeti ile ilgiliydi. 19 Ekim 2016 tarihinde tutuklanan Dr. Serdar Küni, Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi’nin kesinleşmiş kararını beklediği aşamada serbest bırakıldı.

4 Ekim 2017’de Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi yerel mahkemenin verdiği kararı bozdu ve yargılama 25 Nisan 2018 tarihinde Şırnak’ta yeniden başladı. Gözlemciler, davada isnat edilen suçlamaların herhangi bir delille desteklenmediğini ve tanıkların kendi beyan ettikleri üzere, tanık ifadelerinin işkence altında alındığını tespit etti. Buna rağmen davanın en son 19 Şubat 2020’de görülen altıncı duruşmasında savcı Dr. Küni’yi “terör” suçları ile ilişkilendiren yeni bir suçlamada bulundu ve Dr. Küni’nin Türk Ceza Kanunu Madde 314/2 ve Terörle Mücadele Kanunu Madde 3 kapsamında yedi buçuk yıldan 15 yıla kadar hapisle cezalandırılmasını talep etti.

Gözlemevi, Dr. Serdar Küni’ye karşı devam eden adli tacizi, kendisinin meşru ve barışçıl insan hakları etkinliklerinden dolayı cezalandırılması amacıyla yapıldığının görülmesi nedeniyle, şiddetle kınamaktadır.

Gözlemevi, Türkiye yetkililerine derhal ve koşulsuz olarak Dr. Serdar Küni’ye karşı adli taciz dahil her türlü tacize son vermeleri konusunda çağrıda bulunmaktadır.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:

i. Dr. Serdar Küni ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının bedensel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasının her koşulda teminat altına alınması;

ii. Dr. Serdar Küni ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı gerçekleştirilen adli tacizler dahil her türlü tacize son verilmesi ve misilleme korkusu ya da engelleme olmaksızın her koşulda faaliyetlerine devam edebilmelerinin sağlanması;

iii. Muhalefeti susturmak ve insan hakları faaliyetlerini engellemek için terörle mücadele mevzuatını kötüye kullanmaktan kaçınılması;

iv. 9 Aralık 1998 tarihinde BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen BM İnsan Hakları Savunucuları Bildirgesi’nin tüm hükümlerine ve özellikle 1. ve 12.2 Maddelerine uyulması;

v. Türkiye tarafından kabul edilen uluslararası sözleşmeler ve uluslararası insan hakları standartları uyarınca insan hakları ve temel özgürlüklere saygının her koşulda sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Faks: +90 (312) 525 58 31. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. e-posta: info@adalet.gov.tr. Faks: +90 (0312) 419 33 70
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. Faks: + 32 2 511 04 50. e-posta: info@turkdeleg.org; tr-delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. e-mail: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***
Cenevre-Paris, 18 Mart 2020

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
• E-posta: Appeals@fidh-omct.org
• OMCT Telefon ve faksı: + 41 22 809 49 39 / + 41 22 809 49 29
• FIDH Telefon ve faksı: + 33 1 43 55 25 18 / +33 1 43 55 18 80

Nurcan Baysal’ın yargısal tacizi devam ediyor

Yeni bilgi:

Gözlemevi, güvenilir kaynaklar tarafından Nurcan Baysal’a karşı devam eden adli taciz hakkında bilgilendirilmiştir. Front Line Defenders Risk Altındaki İnsan Hakları Savunucuları 2018 Küresel Ödülü’nün sahibi olan gazeteci Nurcan Baysal, Türkiye’de Kürt nüfusun yoğun olarak bulunduğu Güneydoğu Anadolu bölgesindeki insan hakları ihlallerini belgelemekte ve yazmaktadır.

Elde edilen bilgilere göre, 20 Nisan 2020 sabahı, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü, Nurcan Baysal’ı sosyal medya paylaşımları hakkında başlatılan yeni bir soruşturma kapsamında ifade vermesi için karakola davet etmiştir. Nurcan Baysal öğleden sonra avukatı ile birlikte emniyete gitmiş ve Şubat 2018 ile Ekim 2019 tarihlerinde paylaşılan iki tweeti hakkında “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme” (TCK Madde 216) suçlamasıyla yeni bir soruşturma başlatıldığını öğrenmiştir. Baysal ifadesinin ardından serbest bırakılmıştır. Nurcan Baysal hakkındaki soruşturma halen sürmektedir ve savcı önümüzdeki dönemde Baysal hakkında dava açılıp açılmayacağına karar verecektir.

Nurcan Baysal’ın Twitter hesabına sabitlemiş olduğu 17 Şubat 2018 tarihli tweeti [1], çatışmalar sırasında yıkılmış olan Sur’daki evininin tamiratına başladığını belirterek Sur, Cizre ve Şırnak’ta yaşayanlara evlerini kaybedenlerle dayanışma çağrısında bulunuyor ve onları mahpuslara kartpostal göndermeye davet ediyordu. Ekim 2019 tarihli tweeti ise, Saadet Partisi’nin lideri Temel Karamollaoğlu’nun Türkiye’nin Suriye’ye askeri operasyonu hakkında daha önceki bir paylaşımına yanıt olarak paylaşılmıştı.

Gözlemevi, Nurcan Baysal’ın, yetkililerin Kovid-19 krizine karşı aldığı önlemler ve insan hakları savunucusu Raci Bilici’yle dayanışma çağrısına [2] (bkz. arka plan bilgisi) ilişkin sosyal medya paylaşımları ve gazete yazıları hakkındaki bir soruşturma kapsamında ifade vermeye çağrılmasından sadece 3 hafta sonra bu yeni soruşturmanın açıldığını hatırlatmaktadır.

Gözlemevi, Nurcan Baysal’a karşı devam etmekte olan adli tacizi, meşru insan hakları faaliyetlerine ve ifade özgürlüğünü kullanmasına yaptırım getirmek üzere gerçekleştirilmesi nedeniyle, şiddetle kınamaktadır. Gözlemevi, Türkiye’deki yetkililere, Nurcan Baysal ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı uygulanan adli taciz dahil her türlü tacize derhal son verilmesi çağrısında bulunmaktadır.

Arka plan bilgisi:

30 Mart 2020 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Nurcan Baysal hakkında “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme” (TCK Madde 216) suçlamasıyla bir soruşturma başlatılmıştır. Suçlama, Baysal’ın cezaevinden kendisine gönderilen mektuplar, yetkililerin korona virüs konusunda aldığı tedbirler hakkındaki gazete yazısı ve görüşleri, kısa süre önce hüküm giymiş olan insan hakları savunucusu Raci Bilici ile dayanışma mesajı ve son olarak korona virüse karşı mücadelede cezaevlerindeki yetersiz koşullarla ilgili mahpus ailelerinin çağrılarını içeren sosyal medya paylaşımlarına [3] dayandırılmaktadır. Bazı sosyal medya paylaşımlarında, yaşadığı yer olan Diyarbakır’da korona virüs nedeniyle alınan tedbirler konusunda Ahval haber web sitesinde [4] yayınlanan yazısı da yer almaktadır..

30 Mart 2020 tarihinde, Siber Suçlarla Mücadele Şubesi’nin talebi üzerine, Nurcan Baysal avukatı ile birlikte Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne giderek suçlama ile ilgili ifade vermiştir. Emniyet Müdürlüğü’nde ifade vermesinin ardından gözaltına alınması için resmi işlemler başlatılmış ancak korona virüs riski nedeniyle gözaltına alınmamıştır. Baysal’ın 31 Mart 2020’de tekrar Başsavcılığa gelmesi istenmiştir.

31 Mart 2020 tarihinde, Nurcan Baysal’ın savcılık ifadesi alındıktan sonra savcı, Baysal’ın dosyasını 3. Sulh Ceza Hakimliği’ne göndererek hakkında adli kontrol tedbiri talep etmiştir. Hakim, Baysal’ın gazeteci olmasına ve halkı bilgilendirme hakkını kullandığını bildirmesine dayanarak savcının talebini reddetmiş ve serbest bırakılmasına karar vermiştir. Ardından Baysal serbest bırakılmıştır. Nurcan Baysal hakkındaki soruşturma halen sürmektedir ve savcı önümüzdeki günlerde Baysal hakkında dava açılıp açılmayacağına karar verecektir.

Talep edilen eylemler:
 
Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:

i. Nurcan Baysal ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı gerçekleştirilen adli tacizler dahil her türlü tacize son verilmesi;

ii. 9 Aralık 1998 tarihinde BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen BM İnsan Hakları Savunucuları Bildirgesi’nin tüm hükümlerine ve özellikle 1. ve 12. Maddelerine uyulması;
iii. Türkiye tarafından kabul edilen uluslararası sözleşmeler ve uluslararası insan hakları standartları uyarınca insan hakları ve temel özgürlüklere saygının her koşulda sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Faks: +90 (312) 525 58 31. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. e-posta: info@adalet.gov.tr. Faks: +90 (0312) 419 33 70
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. Faks: + 32 2 511 04 50. e-posta: info@turkdeleg.org; tr-delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. e-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.
 
***
Paris-Cenevre, 27 Nisan 2020
 
Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.
 
İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
• E-posta: Appeals@fidh-omct.org
• FIDH Telefon ve faksı: + 33 1 43 55 25 18 / +33 1 43 55 18 80
• OMCT Telefon ve faksı: + 41 22 809 49 39 / + 41 22 809 49 29

[1] Bkz. https://ahvalnews-com.cdn.ampproject.org/c/s/ahvalnews.com/diyarbakir/look-sky-stars-are-still-there?amp. Tweet mesajı şöyle idi: “Sur’da yıkık evimizi toparlamaya başladık. Hadi silkelenin, karamsarlığı ve umutsuzluğu üstünüzden atın! Mapustakilere 1 kart yollayın, arkada bıraktıkları aileleri ile dayanışın, Sur, Cizre, Şırnak… evi yıkılanların yanında olun! Gökyüzüne bakın, yıldızlar hala orada…”
[2] Bkz. 23 Mart 2020 tarihinde yayınlanan Gözlemevi Basın Açıklaması.
[3] Bkz.: https://twitter.com/baysal_nurcan/status/1237772496683905031; https://twitter.com/baysal_nurcan/status/1238506387489132545; https://twitter.com/baysal_nurcan/status/1238521472387371009; https://twitter.com/baysal_nurcan/status/1239845777041752065; https://twitter.com/baysal_nurcan/status/1240164045669490688; https://twitter.com/baysal_nurcan/status/1240200174816952321;
https://twitter.com/evrenselgzt/status/1240198141284155392; https://twitter.com/ahval_tr/status/1240211607814209538; https://twitter.com/baysal_nurcan/status/1240595658475737089; https://twitter.com/baysal_nurcan/status/1241803739973013505
[4] 18 Mart 2020 tarihinde yayınlanan “Diyarbakır’dan koronavirüs halleri” başlıklı haber: https://ahvalnews.com/tr/koronavirus/diyarbakirdan-koronavirus-halleri

Türkiye: Kadın hak savunucularının keyfi şekilde tutuklanması ve Rosa Kadın Derneği’nin yargısal tacizi

Durum açıklaması:

Gözlemevi, güvenilir kaynaklar tarafından Rosa Kadın Derneği hakkında yürütülen bir soruşturma kapsamında, Diyarbakır’da aralarında Özgür Kadın Hareketi (Tevgera Jinen Azad – TJA) ve Rosa Kadın Derneği[1] üyelerinin bulunduğu kadın hakları savunucuları ile aralarında Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) üyelerinin bulunduğu Kürt siyasetçilere uygulanan keyfi tutuklama ve adli taciz hakkında bilgilendirilmiştir.

Elde edilen bilgilere göre, Diyarbakır’da 22 Mayıs 2020 sabah erken saatlerde, özel harekat polisi evlerine baskın düzenlediği 19 kişiyi gözaltına almıştır. Polis tarafından gözaltına alınanlar arasında Rosa Kadın Derneği Başkanı Adalet Kaya; Rosa Kadın Derneği kurucu üyeleri Ayla Akat Ata, Narin Gezgör, ve Fatma Gültekin; Rosa Kadın Derneği yöneticileri ve aynı zamanda TJA üyeleri Gülcihan Şimşek ve Zelal Bilgin; HDP MYK üyesi Özlem Gündüz; HDP Yenişehir İlçesi Eş Başkanları Remziye Sızıcı ve Kasım Kaya; Bağlar Belediye Meclisi üyeleri Gönül Aslan, Veysi Kuzu ve Hüseyin Harman; Diyarbakır Büyükşehir Belediye Meclisi üyesi Sevim Coşkun; Yenişehir Belediye Meclisi üyesi Nevriye Çur; Kürt siyasetçiler Nazile Tursun ve Celal Yoldaş; DBP eski Eş Genel Başkanı Mehmet Arslan; HDP üyesi Mehmet Ali Altınkaynak; ve Diyarbakır Barış Anneleri Meclisi üyesi Rebia Kıran yer almaktadır. Polis ayrıca dernek yetkililerine haber vermeksizin Diyarbakır’ın Kayapınar ilçesindeki Rosa Kadın Derneği ofisinin kapısını kırarak derneğe baskın düzenlemiştir. Yaklaşık beş saat süren aramanın sonunda polis, şiddet ve cinsel tacize maruz bırakılmış bireylere dair kayıtları da içeren bazı belgelere el koymuştur. Yetkili makamların dosya hakkında kısıtlılık kararı alması nedeniyle avukatlar bugüne kadar dosyayı görememiştir.

13 Kadın hakları savunucusu ve altı erkek “terör örgütüne üyelik” (TCK Madde 314/2) ile suçlanmaktadır. Kadın hakları savunucularının, basın açıklaması yapma, 8 Mart yürüyüşü dahil gösteriler düzenleme, 100 günü aşkın süredir kayıp olan bir kadının akıbetini soran pankartlar açma, açlık grevindeki Barış Anneleri’nin oturma eylemlerine katılma ve HDP’li belediye başkanlarının görevden alınmalarına karşı gösterilere katılma benzeri faaliyetleri hakkında ifadeleri alınmıştır. Gizli bir tanık tarafından, kadın hakları savunucularının “daha geniş kitlelerin desteğini almak için tüm kadınları ilgilendiren ve kamuoyunun yakın ilgi gösterdiği kadın cinayetleri, cinsel tacizler gibi konuları ele alarak legal görünüm imajı verip örgüte eleman kazandırmayı amaçladıklarının” iddia edildiği bildirilmiştir. Ayrıca, bu soruşturma kapsamında gözaltına alınanlardan Veysi Kuzu dışındaki tüm erkeklerin “Rosa Kadın Derneği’nin gayri resmi üyeleri” oldukları iddia edilmiştir.

Terörle Mücadele Şubesi’ndeki ifadelerinin ardından Nevriye Çur, Ayla Akat, Zelal Bilgin ve Nazire Tursun, Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı tarafından serbest bırakılmıştır. Kalan 15 kişi, savcılık ifadeleri alınmadan tutuklama talebiyle Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edilmiştir. Sevk edilenlerden Hüseyin Herman, hakim tarafından adli kontrol tedbiriyle serbest bırakılırken, 13 kişi tutuklamıştır. 68 yaşındaki barış aktivisti Rebia Kıran’a ise “ev hapsi” verilmiştir. Mahkeme kararıyla tutuklanan kadın hakları savunucuları arasında Adalet Kaya, Narin Gezgör, Fatma Gültekin, Gülcihan Şimşek, Özlem Gündüz, Remziye Sızıcı, Gönül Aslan ve Sevim Coşkun yer almaktadır. Gönül Aslan, bakmak zorunda olduğu böbrek hastası 3 yaşındaki oğlu ile birlikte cezaevine konulmuştur.

Gözlemevi, Rosa Kadın Derneği’nin kriminalize edilmesini ve yukarıda belirtilen kadın hakları savunucularına karşı uygulanan keyfi tutuklama ve adli tacizi, meşru insan hakları faaliyetlerini cezalandırmak amacıyla gerçekleştirildikleri görüldüğündene, şiddetle kınamaktadır. Gözlemevi, Türkiye’deki yetkililere, tutuklu bulunan tüm kadın hakları savunucularını derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakmaları ve bu kişilerle birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı uygulanan adli taciz dahil her türlü tacize derhal son vermeleri konusunda çağrıda bulunmaktadır.

Talep edilen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:

i. Rosa Kadın Derneği hakkında yürütülen soruşturma kapsamında tutuklanan dokuz kadın hak savunucusu ve beş erkek siyasetçi ile birlikte Türkiye’de tutuklu bulunan diğer tüm insan hakları savunucularının derhal ve koşulsuz salıverilmesi;

ii. Tutukluluk yerine ev hapsi benzeri tedbirlerin uygulanması da dahil olmak üzere, halen tutuklu annesi Gönül Aslan’ın yanında bulunan 3 yaşındaki oğlunun sağlık ve esenliğinin korunması için gereken her türlü tedbirin alınması;
iii. Tutuklu kadın hakları savunucularının Kovid-19 pandemisi sırasında sağlık ve iyiliklerinin sağlanması için gereken her türlü tedbirin alınması;
iv. Yukarıda adı geçen 13 kadın hak savunucusu ve altı erkek siyasetçi ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı gerçekleştirilen adli tacizler dahil her türlü tacize son verilmesi;
v. 9 Aralık 1998 tarihinde BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen BM İnsan Hakları Savunucuları Bildirgesi’nin tüm hükümlerine ve özellikle 1. ve 12. Maddelerine uyulması;
vi. Türkiye tarafından kabul edilen uluslararası sözleşmeler ve uluslararası insan hakları standartları uyarınca insan hakları ve temel özgürlüklere saygının her koşulda sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Faks: +90 (312) 525 58 31. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. e-posta: info@adalet.gov.tr. Faks: +90 (0312) 419 33 70
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. Faks: + 32 2 511 04 50. e-posta: info@turkdeleg.org; tr-delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. e-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***
Paris-Cenevre, 26 Mayıs 2020

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
• E-posta: Appeals@fidh-omct.org
• FIDH Telefon ve faksı: + 33 1 43 55 25 18 / +33 1 43 55 18 80
• OMCT Telefon ve faksı: + 41 22 809 49 39 / + 41 22 809 49 29

[1] Rosa Kadın Derneği, 2016 tarihli kanun hükmünde kararnamelerle Amed’de bulunan tüm kadın hakları örgütlerinin kapatılmasının ardından kurulmuştur ve halen burada kadına karşı şiddet konusunda çalışan tek kadın örgütüdür.

Türkiye: Çağdaş Hukukçular Derneği’nden 19 insan hakları avukatının devam eden adli tacizi

Durum açıklaması:

Gözlemevi, güvenilir kaynaklar tarafından, tamamı Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi olan 19 önde gelen avukattan aralarında Aycan Çiçek, Ebru Timtik, Oya Aslan, Aytaç Ünsal, Barkın Timtik, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu ve Selçuk Kozağaçlı’nın olduğu avukatların devam eden keyfi tutuklulukları ve adli tacizleri ile birlikte aralarında Ayşegül Çağatay, Didem Baydar Ünsal, Ezgi Çakır, Naciye Demir, Şükriye Erden, Yağmur Ereren, Yaprak Türkmen, Zehra Özdemir, Ahmet Mandacı, Özgür Yılmaz ve Süleyman Gökten’in bulunduğu avukatlara uygulanan adli taciz hakkında bilgilendirilmiştir. Söz konusu insan hakları avukatları bugüne kadar, Soma ve Ermenek’teki maden katliamları, kentsel dönüşüm projelerinden kaynaklı zorla yerinden etmeler, polis şiddeti ve işkence olayları ile düşüncü suçlarına ilişkin davalarda hak ihlaline uğramış birçok müvekkili temsil etmiştir.

Elde edilen bilgilere göre, halihazırda Yargıtay, terörle ilgili suçlamalardan hüküm verilmesinin ardından cezaları İstinaf Mahkemesi tarafından onanan ve aralarında Aycan Çiçek, Ayşegül Çağatay, Didem Baydar Ünsal, Ebru Timtik, Ezgi Çakır, Naciye Demir, Şükriye Erden, Yağmur Ereren, Yaprak Türkmen, Zehra Özdemir, Ahmet Mandacı, Aytaç Ünsal, Barkın Timtik, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu, Özgür Yılmaz, Selçuk Kozağaçlı ve Süleyman Gökten’in bulunduğu 18 avukatın dosyasını incelemektedir.

2017 yılının son aylarında, tamamı ÇHD üyesi 17 avukat önce gözaltına alınmış ve ardından tutuklanmıştır. Gözaltı ve tutuklamalar, insan hakları avukatları olarak faaliyetleri nedeniyle terör suçlamaları ile 20 avukata karşı başlatılan kovuşturmanın bir parçasıdır.

Dava boyunca, avukatların adil yargılanma hakları sürekli ihlal edilmiş ve dava dosyası gizli tanık beyanı ya da cezaevinde bulunan müvekkillerine yaptıkları ziyaretler benzeri “delillere” dayandırılmıştır. Bir hafta süren duruşmaların ardından 14 Eylül 2018 tarihinde, tutuklu 17 avukatın tamamı İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından serbest bırakılmıştır. Ne var ki aynı mahkeme heyeti, Savcının karara itirazı üzerine, ilk kararlarının üzerinden henüz 24 saat geçmeden 12 avukatın tekrar tutuklu yargılanmasına karar vermiştir. Sonrasında ise serbest bırakılmaları kararını alan mahkeme heyeti, davadan alınarak başka mahkemelerde görevlendirilmişlerdir.

20 Mart 2019 tarihinde, İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi yukarıda adları geçen 18 avukat hakkında 3 yıl 1 ay 15 gün ile 18 yıl 9 ay arasında değişen sürelerle hapis cezasına hükmetmiştir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi bu karara yapılan itirazları 8 Ekim 2019 tarihinde reddetmiştir ve dava temyiz incelemesi için Yargıtay’ın önünde bulunmaktadır. Davada yargılanmakta olan diğer bir avukat Oya Aslan’ın dosyası ise ayrılmıştır.

Şu anda, Aycan Çiçek, Ebru Timtik, Aytaç Ünsal, Barkın Timtik, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu ve Selçuk Kozağaçlı’dan oluşan 7 avukatın tutukluluğu devam ederken 18 avukat hakkında hapis cezasına hükmedilmiştir. Cezalarının Yargıtay tarafından onanması halinde hükümlü tüm avukatlar için hapis cezalarının infazı başlayacaktır. Oya Aslan hakkında açılan dava ise devam etmekte ve Oya Aslan tutuklu yargılanmaktadır.

3 Şubat 2020 tarihinde, yukarıda adları geçen sekiz avukat gerek müvekkilleri gerekse kendileri için adil yargılanma talebiyle cezaevinde açlık grevine başlamıştır. Bu avukatlardan altısı süreç içinde sağlık nedeniyle açlık grevlerine son vermiş, ancak Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal açlık grevine devam etmiştir. İki avukat, aynı zamanda Avukatlar günü olan 5 Nisan 2020 tarihinde açlık grevlerini sınırsız ölüm orucuna çevirmiştir ve o günden bu yana ölüm orucuna devam etmektedir.

Gözlemevi, ÇHD üyesi avukatlara karşı uygulanan keyfi tutuklama ve adli tacizi, insan hakları avukatları olarak yürüttükleri meşru insan hakları faaliyetlerini cezalandırmak amacıyla gerçekleştirildiklerinin görülmesi nedeniyle, şiddetle kınamaktadır. Gözlemevi, Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal’ın devam eden ve hayati tehlike oluşturan ölüm oruçları konusunda ciddi endişelerini ifade etmektedir. Gözlemevi, Türkiye yetkililerine, söz konusu avukatlarla birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı uygulanan adli taciz dahil her türlü tacize derhal son vermeleri konusunda çağrıda bulunmaktadır.

Talep edilen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:

i. Aycan Çiçek, Ebru Timtik, Oya Aslan, Aytaç Ünsal, Barkın Timtik, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu ve Selçuk Kozağaçlı ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının bedensel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasının her koşulda teminat altına alınması;

ii. Tutukluluklarının tamamıyla insan hakları faaliyetlerine yaptırım getirme amacıyla kullanıldığı görüldüğünden keyfi olarak tutuklu bulundurulan Aycan Çiçek, Ebru Timtik, Oya Aslan, Aytaç Ünsal, Barkın Timtik, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu ve Selçuk Kozağaçlı ile Türkiye’de keyfi olarak tutuklu bulunan tüm insan hakları savunucularının koşulsuz ve derhal salıverilmesi;

iii. Aycan Çiçek, Ayşegül Çağatay, Didem Baydar Ünsal, Ebru Timtik, Ezgi Çakır, Naciye Demir, Oya Aslan, Şükriye Erden, Yağmur Ereren, Yaprak Türkmen, Zehra Özdemir, Ahmet Mandacı, Aytaç Ünsal, Barkın Timtik, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu, Özgür Yılmaz, Selçuk Kozağaçlı ve Süleyman Gökten ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı gerçekleştirilen adli tacizler dahil her türlü tacize son verilmesi;

iv. Yargıtay önündeki dosyalarının adil yargılanma hakları korunarak ve halihazırda ilk derece ve istinaf aşamalarında bu haklarının ağır şekilde ihlal edildiği dikkate alınarak incelenmesinin sağlanması;

v. Artan Kovid-19 tehdidi karşısında, başta ölüm orucunda olan Aytaç Ünsal ve Ebru Timtik olmak üzere, Aycan Çiçek, Oya Aslan, Barkın Timtik, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu ve Selçuk Kozağaçlı’nın ve tutuklu diğer tüm insan hakları savunucularınınderhal serbest bırakılmaları da dahil olmak üzere sağlık ve güvenliklerinin korunması için gerekli tüm tedbirlerin alınmasının değerlendirilmesi;

vi. 9 Aralık 1998 tarihinde BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen BM İnsan Hakları Savunucuları Bildirgesi’nin tüm hükümlerine ve özellikle 1. ve 12. Maddelerine uyulması;

vii. Türkiye tarafından kabul edilen uluslararası sözleşmeler ve uluslararası insan hakları standartları uyarınca insan hakları ve temel özgürlüklere saygının her koşulda sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Faks: +90 (312) 525 58 31. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. e-posta: info@adalet.gov.tr. Faks: +90 (0312) 419 33 70
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. Faks: + 32 2 511 04 50. e-posta: info@turkdeleg.org; tr-delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. e-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***
Paris-Cenevre, 8 Haziran 2020

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.
.
Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
• E-posta: Appeals@fidh-omct.org
• FIDH Telefon ve faksı: + 33 1 43 55 25 18 / +33 1 43 55 18 80
• OMCT Telefon ve faksı: + 41 22 809 49 39 / + 41 22 809 49 29

Türkiye: Eren Keskin’in evine kimliği belirsiz kişilerce zorla girildi

Yeni bilgi:

Gözlemevi’nin güvenilir kaynaklardan elde ettiği bilgilere göre insan hakları avukatı ve İnsan Hakları Derneği (İHD) eş başkanı Eren Keskin’in[1] evine zorla girilmiştir. Eren Keskin, barış ve insan hakları çalışmaları nedeniyle aralarında 2018 Helsinki Sivil Toplum Ödülü’nün[2] de bulunduğu çok sayıda uluslararası ödül almış ve ayrıca 2018 Martin Ennals İnsan Hakları Savunucuları Ödülü[3] finalisti olmuştur.

Elde edilen bilgilere göre, 20 Haziran 2020 tarihinde kimliği bilinmeyen kişiler evde kimse yokken Eren Keskin’in evine zorla girmiştir. Apartmandan herhangi bir şey çalınmamıştır. Ancak failler Eren Keskin’in çekmecelerini boşaltarak eşyalarını etrafa dağıtmıştır. Ayrıca, mücevherleri odasında bulunan büyük masa üzerine özellikle bırakılmıştır. Olay polise bildirilmiştir ve halihazırda soruşturma yürütülmektedir.

Gözlemevi, saldırıdan dört gün önce 12 Haziran 2020 tarihinde Eren Keskin’in 2015 yılında Türkiye’nin güneydoğusunda uygulanan sokağa çıkma yasağı ve Kürt meselesi hakkında sosyal medyada paylaştığı mesajları ile bağlantılı olarak “terör propagandası” yaptığı iddiasıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ifade vermek üzere çağrıldığını hatırlatır. Gözlemevi, yukarıda bahsedilen olayın Eren Keskin’i insan hakları faaliyetleri nedeniyle hedef alan bir tehdit ve gözdağı verme amaçlı bir saldırı olduğu endişesini taşımaktadır.

Gözlemevi, Eren Keskin’e karşı tehditlerden dolayı derin endişelerini ifade etmekte ve Türkiye’deki yetkililere, yukarıda bahsi geçen fiillere karşı şeffaf, tarafsız, acil ve kapsamlı bir soruşturma yürütülmesi ve Eren Keskin ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı uygulanan adli taciz dahil her türlü tacize derhal son verilmesi çağrısında bulunmaktadır. Gözlemevi, son olarak, Türkiye’deki yetkililere gazetecileri, insan hakları savunucularını ve siyasi aktivistleri damgalamayı amaçlayan kamusal bir söylem kullanmaktan kaçınarak bu kişilerin faaliyetlerine elverişli bir ortam sağlamaları çağrısı yapmaktadır.

Arka plan bilgisi:

2013 yılından 2016 yılına kadar Eren Keskin, Özgür Gündem gazetesinin genel yayın yönetmenliği unvanını taşımış ve ayrıca 2016 yılının Mayıs ve Ağustos ayları arasında gazetenin cezaevindeki çalışanlarına destek verme amacıyla düzenlenen “nöbetçi genel yayın yönetmeni” kampanyasına katılmıştır. Özgür Gündem gazetesi, 29 Ekim 2016 tarihinde 675 sayılı KHK ile kapatılmıştır.

Dayanışma kampanyasının ardından Özgür Gündem’de eş genel yayın yönetmenliği yapan 49 kişi hakkında ceza soruşturması yürütülmüş ve bunlardan 38’i hakkında ceza davası açılmıştır. Ayrıca çok sayıda köşe yazarı hakkında da gazetede yayınlanan yazıları nedeniyle ceza davası açılmıştır. Gazetedeki yayın yönetmenliği nedeniyle Eren Keskin hakkında bir kısmı daha sonra birleştirilen toplam 143 dava açılmıştır.

Bunlara ek olarak, gazetenin beş danışma kurulu üyesi ile birlikte dört genel yayın yönetmeninin Özgür Gündem’de yayınlanan yazılar nedeniyle “devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma”, “suç işlemeye tahrik”, “terör örgütü üyeliği”, “terör örgütü propagandası yapma” ve “terör örgütlerinin açıklamalarını yayma ve nakletme” ile suçlandığı ve Özgür Gündem ana davası olarak bilinen dava, Aralık 2016’da başlamıştır. 10 Ekim 2018’de, İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi Eren Keskin’in yurtdışına çıkış yasağını kaldırmıştır. Ne var ki, Keskin hakkındaki diğer dava ve soruşturmalar nedeniyle yurtdışına çıkış yasağı devam etmektedir.

13 Ocak 2020 tarihinde Özgür Gündem ana davasının 15. duruşması İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmüştür. Savcı mütalaasında, Eren Keskin ve diğer sanıkların ”terör örgütü üyeliği” (TCK Madde 342/2 ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu Madde 5/1) suçlamasıyla cezalandırılmalarını talep etmiştir. Savcı, Eren Keskin’in gazetede yayınlanan yazıları ve gazetenin yayın yönetmenliğini yaptığı dönemde yayınlanan diğer yazılar ile terör örgütünün amaçlarını benimsediğini ve yaydığını iddia etmiştir. Bu davada üç sanık beraat etmiş ve Eren Keskin’in dosyası diğer sanıklarla birlikte ayrılmıştır.

Bugüne kadar, Eren Keskin toplamda 17,5 yıl hapis cezasına ve 400.000 TL (yaklaşık 60.000 Avro) üzerinde para cezasına çarptırılmıştır. Keskin’e verilen para cezaları ile ilgili dosyalardan, yaklaşık 300.000 TL (yaklaşık 45.000 Avro) tutarındaki ceza için istinaf ve temyiz yolları tükenmiş olduğundan Keskin söz konusu tutarı ulusal ve uluslararası dayanışma ile ödemeye başlamıştır. Hapis cezaları ve kalan para cezası için dosyalar halen İstinaf Mahkemesi ve Yargıtay’da incelenmektedir.

Bunlara ek olarak, Eren Keskin’in insan hakları avukatı olarak devam eden çalışmaları da engellenmektedir: Ağustos 2018’de Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı hukuk ekibi Keskin’in barodan çıkartılması ile sonuçlanabilecek bir disiplin soruşturmasının başlatılması talebiyle İstanbul Barosu’na başvuruda bulunmuştur. Soruşturma halen devam etmektedir.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:

i. Eren Keskin ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının fiziksel ve ruhsal bütünlüklerinin korunmasının her koşulda teminat altına alınması;

ii. Yukarıda bahsedilen fillerin sorumlularının belirlenmesi, bağımsız bir mahkemede yargılanması ve kanun uyarınca cezalandırılması için tarafsız, şeffaf, acil ve kapsamlı bir soruşturma yürütülmesi ve soruşturma sonucunun kamuya duyurulmasının sağlanması;

iii. Eren Keskin ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı gerçekleştirilen adli tacizler dahil her türlü tacize son verilmesi ve herhangi bir engelleme olmaksızın insan hakları faaliyetlerine devam edebilmelerinin sağlanması;
iv. 9 Aralık 1998 tarihinde BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen BM İnsan Hakları Savunucuları Bildirgesi’nin tüm hükümlerine ve özellikle 1. ve 12. Maddelerine uyulması;

v. Türkiye tarafından kabul edilen uluslararası sözleşmeler ve uluslararası insan hakları standartları uyarınca insan hakları ve temel özgürlüklere saygının her koşulda sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Faks: +90 (312) 525 58 31. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. e-posta: info@adalet.gov.tr. Faks: +90 (0312) 419 33 70
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. Faks: + 32 2 511 04 50. e-posta: info@turkdeleg.org; tr- delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. E-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***

Cenevre-Paris, 22 Haziran 2020

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
◦ E-posta: Appeals@fidh-omct.org
◦ FIDH Telefon ve faksı: + 33 1 43 55 25 18 / +33 1 43 55 18 80
◦ OMCT Telefon ve faksı: + 41 22 809 49 39 / + 41 22 809 49 29

[1] Eren Keskin, yaklaşık otuz sene boyunca azınlık haklarının korunması, kadına karşı şiddetin önlenmesi ile militarizm ve işkenceye karşı kampanya yürütülmesi gibi alanlarda çalıştı. Eren Kesin ayrıca trans bireylere ve kadınlara gönüllü olarak hizmet sağlayan Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu’nun da kurucusudur.
[2] Bkz. https://www.nhc.nl/helsinki-civil-society-award-2018-goes-to-eren-keskin/
[3] Bkz. 13 Mayıs 2019 tarihinde FIDH tarafından yayınlanan basın açıklaması: https://www.fidh.org/en/region/europe-central-asia/turkey/turkey-fidh-supports-the-human-rights-activist-eren-keskin

Türkiye: Diyarbakır’da gerçekleştirilen keyfi tutuklamalar

Durum açıklaması:

Gözlemevi, güvenilir kaynaklar tarafından Rosa Kadın Derneği yöneticisi Rojda Barış, KESK Genel Meclis üyesi Ayten Tekeş, Diyarbakır Barış Anneleri İnisiyatifi üyesi Makbule Özbek, Makine Mühendisleri Odası Diyarbakır Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Arin Zümrüt ve Rosa Kadın Derneği üyesi Jiyan Taş’ın keyfi olarak tutuklanmalarının yanı sıra Özgür Kadın Hareketi (TJA - Tevgera Jinen Azad) üyesi ve gazeteci Ayşe Kara, Diyarbakır Tabip Odası üyesi Ferhat Erkuş, TTB Tıp Öğrencileri Kolu üyesi Azad Can ve Özgürlükçü Hukukçular Derneği Genel Merkez Yönetim Kurulu üyesi ve avukat Berdan Acun’a uygulanan adli taciz hakkında bilgilendirilmiştir.

Elde edilen bilgilere göre, 26 Haziran 2020 tarihinde aralarında Rojda Barış, Ayten Tekeş, Arin Zümrüt, Makbule Özbek, Jiyan Taş, Berdan Acun, Ferhat Erkuş, Azad Can ile birlikte Halkların Demokratik Partisi’nden (HDP) belediye meclisi üyeleri, belediye başkanları ve yöneticilerinin de olduğu 45 kişi, Diyarbakır Başsavcılığı tarafından başlatılan bir soruşturma kapsamında polis tarafından Diyarbakır’da gözaltına alınmıştır. Bu soruşturma, Ekim 2018’de Demokratik Toplum Kongresi’ne[1] düzenlenen baskında elde edilen bilgi ve belgelere dayandırılmaktadır. Başlangıçta, 64 kişi hakkında yakalama emri çıkarılmış, ancak bu acil eylem çağrısının yayınlandığı tarih itibarıyla bu emirlerden 45’i yerine getirilmiştir.

28 Haziran 2020’de, savcı gözaltında bulunan kişilerden 14’ünün tutuklanmasını, 2’sinin ise adli kontrol şartıyla serbest bırakılmasını talep etmiştir.

Aynı gün, mahkeme “silahlı örgüte üyelik” suçlamasıyla aralarında Rojda Barış, Ayten Tekeş ve Arin Zümrüt’ün bulunduğu sekiz kişinin tutuklanmasına karar vermiştir. Berdan Acun’un da dahil olduğu kalan sekiz kişi ise adli kontrol şartı ile serbest bırakılmıştır.

29 Haziran 2020 tarihinde, kalan 29 kişi Diyarbakır’daki çeşitli Sulh Ceza Hakimliklerine çıkarılmıştır. Savcı, Ferhat Erkuş ile birlikte dokuz kişinin adli kontrol şartıyla serbest bırakılmasını ve aralarında Jiyan Taş, Ayşe Kara ve 70 yaşındaki Makbule Özbek’in de olduğu 20 kişinin tutuklanmasını talep etmiştir. Hakimler, Ferhat Erkuş ve Azad Can’ın dahil dokuz kişinin adli kontrol şartıyla serbest bırakılmasını onaylamıştır. Tutuklanmaları talep edilen kalan 20 kişiden, aralarında Jiyan Taş ve Makbule Özbek’in yer aldığı 15 kişi tutuklanmış ve Ayşe Kara dahil beş kişi ise adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştır. Tutuklular, Diyarbakır Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda ve Diyarbakır D tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda bulunmaktadır.

Yukarıda bahsi geçen insan hakları savunucularına, Diyarbakır Terörle Mücadele Şubesi’nde ve mahkemelerde ifade verdikleri sırada, 8 Mart 2020 tarihindeki kadın buluşması ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı gösteriler dahil, yaptıkları gösteriler, toplantılar ve basın açıklamalarına katılımları hakkında sorular sorulmuştur. Savcının aralarından bazılarının tutuklanmasını talep etmiş olmasına rağmen, bu kişilerin ifadeleri savcı tarafından alınmamıştır. Savcılık tarafından 45 kişi hakkında yürütülen soruşturma devam etmektedir ve haklarında kamu davası açılıp açılmayacağına ilişkin karar önümüzdeki günlerde verilecektir. Dosyalar üzerinde kısıtlılık kararı olması nedeniyle soruşturmanın ayrıntıları hala bilinmemektedir.

Gözlemevi, Rojda Barış, Ayten Tekeş, Makbule Özbek, Arin Zümrüt ve Jiyan Taş’ın keyfi olarak tutuklanmalarının yanı sıra Ayşe Kara, Ferhat Erkuş, Azad Can ve Berdan Acun’a karşı uygulanan adli tacizi, meşru insan hakları faaliyetlerini cezalandırmak amacıyla gerçekleştirildiklerinin görülmesi nedeniyle, şiddetle kınamaktadır.

Gözlemevi, Türkiye yetkililerine, bu kişilerle birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı uygulanan adli taciz dahil her türlü tacize derhal son vermeleri konusunda çağrıda bulunmaktadır.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:

i. Rojda Barış, Ayten Tekeş, Makbule Özbek, Arin Zümrüt, Jiyan Taş, Ayşe Kara, Ferhat Erkuş, Azad Can, Berdan Acun ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının fiziksel ve ruhsal bütünlüklerinin korunmasının her koşulda teminat altına alınması;
ii. Tutuklamaların meşru insan hakları faaliyetlerini cezalandırmak amacıyla gerçekleştirildiğinin görülmesi nedeniyle, Rojda Barış, Ayten Tekeş, Makbule Özbek, Arin Zümrüt ve Jiyan Taş ile birlikte keyfi olarak tutuklu bulundurulan diğer tüm insan hakları savunucularının derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakılmaları;
iii. Rojda Barış, Ayten Tekeş, Makbule Özbek, Arin Zümrüt, Jiyan Taş, Ayşe Kara, Ferhat Erkuş, Azad Can ve Berdan Acun ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı gerçekleştirilen adli tacizler dahil her türlü tacize son verilmesi;
iv. 9 Aralık 1998 tarihinde BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen BM İnsan Hakları Savunucuları Bildirgesi’nin tüm hükümlerine ve özellikle Madde 1, 6(a), 9, 11 ve 12.2’ye uyulması;
v. Türkiye tarafından kabul edilen uluslararası sözleşmeler ve uluslararası insan hakları standartları uyarınca insan hakları ve temel özgürlüklere saygının her koşulda sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Faks: +90 (312) 525 58 31. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. e-posta: info@adalet.gov.tr. Faks: +90 (0312) 419 33 70
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. Faks: + 32 2 511 04 50. e-posta: info@turkdeleg.org; tr- delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. E-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***
Paris-Cenevre, 30 Haziran 2020

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
◦ E-posta: Appeals@fidh-omct.org
◦ FIDH Telefon ve faksı: + 33 1 43 55 25 18 / +33 1 43 55 18 80
◦ OMCT Telefon ve faksı: + 41 22 809 49 39 / + 41 22 809 49 29


[1] Türkiye’nin demokratikleşmesinin yanı sıra Kürt meselesinin çözülmesi ve devam eden silahlı çatışmanın sona ermesi konularına odaklanan sivil toplum örgütleri ile siyasi örgütlenmelerden oluşan bir kongre.

Türkiye: Sevil Rojbin’e uygulanan insanlık dışı muamele ve keyfi gözaltı

Durum açıklaması:

Gözlemevi, güvenilir kaynaklar tarafından, bir kadın hakları girişimi olan Özgür Kadın Hareketi (TJA - Tevgera Jinen Azad) üyesi ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) üyesi olan Sevil Rojbin’e uygulanan keyfi tutuklama hakkında bilgilendirilmiştir.

Elde edilen bilgilere göre, Sevil Rojbin, TJA ile birlikte kadın hakları üzerine faaliyetleri ve HDP Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu’na üyeliği ile ilgili olarak Mardin Başsavcılığı tarafından başlatılan bir soruşturma kapsamında, 26 Haziran 2020 tarihinde polis tarafından Diyarbakır’da gözaltına alınmış ve evine baskın düzenlenmiştir.

Sevil Rojbin’in, evine düzenlenen baskın sırasında ve Diyarbakır’da alıkonulduğu süre boyunca işkence olarak nitelendirilebilecek insanlık dışı muameleye maruz bırakıldığı bildirilmiştir. Diğer şiddet türlerinin yanı sıra cinsel tacize maruz kaldığı belirtilmiştir. Adli tıp raporuna göre, bacaklarında polis köpeklerinin ısırık izleri, karın bölgesinde ayakkabı izi ve vücudunda diğer darp izleri tespit edilmiştir. Resmi şikayette bulunmak üzere Rojbin’in vücudundaki izleri gösterir fotoğraflarını çeken avukatı daha sonra ifade vermek üzere savcılığa çağrılmıştır. Bu acil eylem çağrısın yapıldığı tarihte, bahsedilen suistimallerle suçlanan polis memurları hakkında herhangi bir tedbir alınmamıştır.

Sevil Rojbin 27 Haziran 2020 tarihinde, soruşturmanın yürütüldüğü Mardin’deki Terörle Mücadele Şubesi’ne gönderilmiştir.

30 Haziran 2020 tarihinde, savcının “incelemenin devam etmesine” dayandırdığı süre uzatım talebi üzerine, mahkeme Sevil Rojbin’in gözaltı süresini dört gün daha uzatmıştır. Bu acil eylem çağrısın yayınlandığı tarih itibarıyla, Sevil Rojbin hala Mardin’de gözaltında tutulmaktadır. Sevil Rojbin ileri derecede kanser hastasıdır ve alıkonulması nedeniyle sağlığı tehdit altındadır.

Gözlemevi, insanlık dışı muamelenin yasaklandığını ve sorumluların cezalandırılmalarını sağlayacak şekilde insanlık dışı muamele iddialarının kapsamlı bir soruşturmaya tabi tutulması gerektiğini hatırlatır.

Gözlemevi, Sevil Rojbin’in keyfi olarak alıkonulmasını ve maruz kaldığı iddia edilen insanlık dışı muameleyi, meşru insan hakları faaliyetlerini cezalandırmak amacıyla gerçekleştirildiklerinin görülmesi nedeniyle, kınamaktadır. Gözlemevi, Türkiye yetkililerine, Sevil Rojbin birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı uygulanan adli taciz dahil her türlü tacize derhal son vermeleri konusunda çağrıda bulunmaktadır.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:

i. Sevil Rojbin ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının fiziksel ve ruhsal bütünlüklerinin korunmasının her koşulda teminat altına alınması;
ii. Alıkonulmalarının meşru insan hakları faaliyetlerini cezalandırmak amacıyla gerçekleştirildiğinin görülmesi nedeniyle, Sevil Rojbin’in yanı sıra keyfi olarak alıkonulan diğer tüm insan hakları savunucularının derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakılmaları;
iii. Sevil Rojbin ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı gerçekleştirilen adli taciz dahil her türlü tacize son verilmesi;
iv. Sevil Rojbin’in gördüğü iddia edilen insanlık dışı muamelenin sorumlularının belirlenmesi, bağımsız bir mahkemede yargılanması ve kanun uyarınca cezalandırılması için tarafsız, şeffaf, acil ve kapsamlı bir soruşturmanın yürütülmesi;
v. 9 Aralık 1998 tarihinde BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen BM İnsan Hakları Savunucuları Bildirgesi’nin tüm hükümlerine ve özellikle Madde 1, 6(a), 9, 11 ve 12.2’ye uyulması;
vi. Türkiye tarafından kabul edilen uluslararası sözleşmeler ve uluslararası insan hakları standartları uyarınca insan hakları ve temel özgürlüklere saygının her koşulda sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Faks: +90 (312) 525 58 31. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. e-posta: info@adalet.gov.tr. Faks: +90 (0312) 419 33 70
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Mardin Valiliği. e-posta: mardin@icisleri.gov.tr
• Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü. e-posta: diyarbakir155@egm.gov.tr
• Kamu Denetçiliği Kurumu, Kamu Başdenetçisi Şeref MALKOÇ. e-posta: iletisim@ombudsman.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. Faks: + 32 2 511 04 50. e-posta: info@turkdeleg.org; tr- delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. e-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***
Paris-Cenevre, 30 Haziran 2020

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
◦ E-posta: Appeals@fidh-omct.org
◦ FIDH Telefon ve faksı: + 33 1 43 55 25 18 / +33 1 43 55 18 80
◦ OMCT Telefon ve faksı: + 41 22 809 49 39 / + 41 22 809 49 29

Türkiye: Büyükada davasında dört hak savunucusu terör suçlamları ile hapis cezasına mahkum edildi

Yeni bilgi:

Gözlemevi, güvenilir kaynaklar tarafından Uluslararası Af Örgütü Türkiye kurucu üyesi ve Onursal Başkanı Taner Kılıç, İnsan Hakları Gündemi Derneği eski başkanı ve avukat Günal Kurşun, Yurttaşlık Derneği üyesi Özlem Dalkıran, Uluslararası Af Örgütü Türkiye eski yöneticisi İdil Eser’e hapis cezası verilmesi ve İnsan Hakları Gündemi Derneği üyesi Veli Acu, güvenlik danışmanları Ali Gharawi ve Peter Steudtner, Eşit Haklar için İzleme Derneği üyesi Nejat Taştan, Hak İnisiyatifi üyesi ve stajyer avukat Şeyhmus Özbekli, Yurttaşlık Derneği üyesi ve avukat Nalan Erkem ve Kadın Koalisyonu üyesi İlknur Üstün’ün beraati hakkında bilgilendirilmiştir.

Elde edilen bilgilere göre, on bir insan hakları savunucusu aleyhinde acılan davanın 3 Temmuz 2020 tarihindeki son duruşmasında, İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi, Taner Kılıç’a “terör örgütü üyeliği” suçundan altı yıl ve üç ay hapis cezası ve Özlem Dalkıran, İdil Eser ile Günal Kurşun’a “terör örgütüne yardım” suçundan bir yıl on üç ay hapis cezası verilmesine karar vermiştir. Aynı dosyada kovuşturulan diğer yedi insan hakları savunucusunun tamamı, yani Veli Acu, Ali Gharawi, Peter Steudtner, Nejat Taştan, Şeyhmus Özbekli, Nalan Erkem ve İlknur Üstün, beraat etmiştir. Ceza verilen insan hakları savunucuları karara itiraz edeceklerini beyan etmiştir. Cezalarının istinaf mahkemesi tarafından onaylanması halinde, hapis cezası riski ile karşı karşıya geleceklerdir.

Gözlemevi, meşru insan hakları faaliyetleri nedeniyle cezalandırıldığı düşünüldüğünden, Taner Kılıç, Günal Kurşun, Özlem Dalkıran ve İdil Eser’e verilen cezaları şiddetle kınamaktadır.

Gözlemevi, Veli Acu, Ali Gharawi, Peter Steudtner, Nejat Taştan, Şeyhmus Özbekli, Nalan Erkem ve İlknur Üstün’ün beraatlerini memnuniyetle karşılamakta, ancak kendilerine uygulanan adli tacizin ve keyfi olarak tutuklanmalarının sadece meşru insan hakları faaliyetlerini cezalandırmayı amaçlaması, aslında hiç alıkonulmamış ve kovuşturulmamış olmaları gerektiğini hatırlatmaktadır.

Arka plan bilgisi:

5 Temmuz 2017 tarihinde Büyükada’da İnsan Hakları Ortak Platformu tarafından düzenlenen bir dijital güvenlik ve bilgi yönetimi çalıştayı sırasında yapılan bir polis baskının ardından Nalan Erkem, Özlem Dalkıran, İlknur Üstün, İdil Eser, Günal Kurşun, Veli Acu, Nejat Taştan, Şeyhmus Özbekli, Ali Gharawi ve Peter Steudtner yakalanarak İstanbul Büyükada’da bulunan farklı polis karakollarında gözaltına alınmıştır. Çalıştayın düzenlendiği otelin sahibi de gözaltına alınmış ve daha sonra 6 Temmuz 2017’de serbest bırakılmıştır. Türkiye’de ilan edilmiş olan olağanüstü hal kapsamında en az 24 saat boyunca avukatlarına ve ailelerine erişimlerine izin verilmemiştir. 6 Temmuz 2017’de, 24 saat sonra, gözaltı süreleri yedi gün uzatılmıştır.

10 ve 11 Temmuz 2017 tarihlerinde, Nalan Erkem, Özlem Dalkıran, İlknur Üstün, İdil Eser, Günal Kurşun, Veli Acu, Nejat Taştan ve Şeyhmus Özbekli’nin evlerine polis tarafından baskın yapılmış ve arama sonucunda flaş diskler, harici diskler, CD’ler ve sim kartları dahil elektronik ekipmanlara el konulmuştur. Arama emirlerine göre polis, savcının terör faaliyeti şüphesi ile toplantı yaptıkları iddiasını temellendirecek deliller arıyordu. Soruşturmanın gizliliği nedeniyle arama emirlerinin veya el konulan materyallerin listesinin kopyaları avukatlarına verilmemiştir. Nalan Erkem’in dairesinin aranması ertesi sabah İstanbul Barosu’ndan bir temsilcinin hazır olması sağlanana kadar ertelenmiştir. Benzer şekilde, Nejat Taştan, polis araması için evinin kapısını açmak üzere kısa süreliğine gözaltına alındığı yerden çıkarılmıştır. Arama, Taştan’ın itirazlarına rağmen avukatı olmaksızın yapılmıştır.

11 Temmuz 2017 tarihinde, Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu soruşturmasını tamamlamak üzere on insan hakları savunucusunun gözaltı süresini yedi gün daha uzatmıştır. Savcı aynı zamanda soruşturmanın gizli olduğunu ilan ederek avukatların dosyalara erişimini engellemiştir.

18 Temmuz 2017 tarihinde, Çağlayan Adliyesi’ndeki Cumhuriyet Savcısı on insan hakları savunucusunu “üye olmamakla beraber terör örgütü adına suç işlemekle” suçlamıştır. Ne var ki, ne savcı ne de hakim belirli bir örgüt ya da belirli bir suçla ilgili hükme işaret etmiştir. Ayrıca soruşturma bir süre daha gizli tutulduğundan, bu süre boyunca avukatlar müvekkillerinin dosyalarına erişememiştir.

Savcının on insan hakları savunucusunun tamamı hakkında suçlamada bulunmasına ve tutuklanmalarını talep etmesine rağmen, Mahkeme, 17 Temmuz 2017 tarihinde Nalan Erkem, İlknur Üstün, Nejat Taştan ve Şeyhmus Özbekli’nin adli kontrol ile serbest bırakılmalarına karar vermiştir. Ancak 21 Temmuz 2017 tarihinde, Çağlayan Adliyesi’nde bulunan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazı üzerine mahkeme yeniden yakalanmalarına karar vermiştir. Nalan Erkem ve İlknur Üstün, 22 Temmuz 2017 tarihinde gece yarısı tekrar tutuklanmıştır.

24 Temmuz 2017 tarihinde, Nejat Taştan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gitmiş ve 25 Temmuz 2017 günü saat 03.00’e kadar İstanbul Adliyesi’nde beklemek zorunda kalmış ve ardından mahkeme adli kontrol talebi ile serbest bırakılmasına karar vermiştir.

25 Temmuz 2017 tarihinde, Şeyhmus Özbekli Diyarbakır Adliyesi’ne gitmiştir ve hakim onun için de adli kontrol şartı ile serbest bırakılmasına karar vermiştir. İki insan hakları savunucusu için de haftada iki kez karakola gitme ve seyahat yasağına uyma zorunluluğu getirilmiştir.

1 Ağustos 2017 tarihinde, İstanbul Sulh Ceza hakimliği Ali Gharavi, Peter Steudtner, Günal Kurşun, Veli Acu, Özlem Dalkıran ve İdil Eser’in serbest bırakılmasını reddetmiştir.

Ardından sırasıyla 18 Temmuz 2017 tarihinde Veli Acu ve Günal Kurşun, 31 Temmuz 2017 tarihinde İdil Eser, Özlem Dalkıran ve Nalan Erkem, ve 1 Ağustos 2017 tarihinde Ali Gharawi ile Peter Steudtner İstanbul’da bulunan Silivri Ceza İnfaz Kurumu’na nakledilmiştir.

16 Ekim 2017 tarihinde, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi, daha önce 4 Ekim 2017 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından on insan hakları savunucusu aleyhinde hazırlanan iddianameyi kabul etmiştir. On insan hakları savunucusu, Türk Ceza Kanunu (TCK) Madde 314.2, 314.3, 220.6, 53.1 ve 58.9 ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu (TMK) Madde 3 ve 5 kapsamında “silahlı terör örgütüne yardım” ile suçlanmış ve haklarında 15 yıla kadar hapis cezası istenmiştir.

16 Ekim 2017 tarihinde, yukarıda bahsedilen ilk grup suçlamalara ek olarak TCK Madde 314.2, 314.3, 63.1 ve 53.1, ile 3713 sayılı TMK Madde 3 ve 5 kapsamında “silahlı terör örgütüne üyelik” ile suçlanan Taner Kılıç’ın dosyası bu iddianame ile birleştirilmiştir.

Konuyu ilk defa 8 Ekim 2017 tarihinde medyadan öğrenen insan hakları savunucuları ve avukatları iddianameye hemen ulaşamamıştır. İddianame, avukatlara 16 Ekim 2017 tarihinde verilmiştir.

25 Ekim 2017 tarihinde, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi; Veli Acu, İdil Eser, Özlem Dalkıran Günal Kurşun, Ali Gharawi, Peter Steudtner, Nalan Erkem ve İlknur Üstün’ün adli kontrol şartıyla serbest bırakılmasına karar vermiştir. Ancak mahkeme Özlem Dalkıran, Veli Acu, Nejat Taştan ve Şeyhmus Özbekli’ye seyahat yasağı getirmiştir. Ayrıca mahkeme Özlem Dalkıran ve Veli Acu için adli kontrol kararı vermiştir. Nejat Taştan ve Şeyhmus Özbekli hakkındaki adli kontrol 25 Ekim 2017 tarihinde kaldırmıştır.

26 Ekim 2017 tarihinde, İzmir’de bir mahkeme hakkındaki soruşturmanın devam etmesi nedeniyle Taner Kılıç’ın tutuklu yargılanmasına devam edilmesi kararı vermiştir.

31 Ocak 2018 tarihinde, İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi Taner Kılıç’ın seyahat yasağı şartı ile serbest bırakılmasına karar vermiştir. Ne var ki, mahkeme kararına savcının İstanbul 36. Ağır Ceza Mahkemesi’nde itiraz etmesi üzerine 36. Ağır Ceza Mahkemesi Taner Kılıç hakkında yeni bir yakalama kararı almıştır. Süreç sonunda, Taner Kılıç 15 Ağustos 2018’de İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararıyla serbest bırakılmıştır.

27 Kasım 2019 tarihinde, davanın onuncu duruşmasında, savcı İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nden Günal Kurşun, Veli Acu, Nejat Taştan, İdil Eser ve Özlem Dalkıran’a TCK Madde 220/7 ve 314/2 ile 3713 sayılı TMK Madde 5/1’e dayanarak “silahlı terör örgütüne yardım suçundan” ceza verilmesini talep etmiştir. Taner Kılıç’a ise, bunlara ek olarak, TCK 314/1 ve TMK Madde 5/1’e dayanarak “terör örgütüne üyelik” suçundan ceza verilmesi istenmiştir. Duruşmada avukatları, savcı mütalaasının suçlamaları gerekçelendirecek bir temelinin bulunmadığını ve terör örgütüne ait olduğu iddia edilen bir bankaya para yatırma, terör örgütleri ile bağlantılı oldukları iddia edilen kişilerle banka havaleleri yapma ve temasta olma benzeri olaylara dayandırıldığını belirtmişlerdir. Örneğin, söz konusu banka havalelerinden biri avukatlık ücretlerinin ödenmesi içindir. Avukatları ayrıca, iddianamenin hazırlanmasının ardından, savcı mütalaasında terör örgütleri ile bağlantılı oldukları iddia edilen kişilerin kendilerine yönelik bu suçlamalardan beraat etmiş olmaları benzeri Mahkeme’ye sunulan hiç bir delili dikkate alınmadığını vurgulamıştır. Öte yandan, Savcı Ali Gharawi, Peter Steudtner, Şeyhmus Özbekli, Nalan Erkem ve İlknur Üstün’ün beraatı yönünde tavsiyede bulunmuştur.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız

i. Taner Kılıç, Günal Kurşun, Veli Acu, Ali Gharawi, Peter Steudtner, Nejat Taştan, Şeyhmus
Özbekli, Özlem Dalkıran, İdil Eser, Nalan Erkem ve İlknur Üstün ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı gerçekleştirilen adli tacizler dahil her türlü tacize son verilmesi;
ii. 9 Aralık 1998 tarihinde BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen BM İnsan Hakları Savunucuları Bildirgesi’nin tüm hükümlerine ve özellikle Madde 1, 6(a), 9, 11 ve 12.2’ye uyulması;
iii. Türkiye tarafından kabul edilen uluslararası sözleşmeler ve uluslararası insan hakları standartları uyarınca insan hakları ve temel özgürlüklere saygının her koşulda sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Faks: +90 (312) 525 58 31. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. e-posta: info@adalet.gov.tr. Faks: +90 (0312) 419 33 70
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. Faks: + 32 2 511 04 50. e-posta: info@turkdeleg.org; tr- delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. E-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***
Paris-Cenevre, 6 Temmuz 2020

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
◦ E-posta: Appeals@fidh-omct.org
◦ FIDH Telefon ve faksı: + 33 1 43 55 25 18 / +33 1 43 55 18 80
◦ OMCT Telefon ve faksı: + 41 22 809 49 39 / + 41 22 809 49 29

Türkiye (rapor): Toplantı ve Gösteri Özgürlüğüne Yapılan Saldırılar İnsan Hakları Savunucularının Faaliyetlerine Zarar Veriyor

“Sürekli OHAL: Türkiye’de Toplantı ve Gösteri Özgürlüğüne Yönelik Saldırılar ve Sivil Topluma Yansımaları” (A Perpetual Emergency: Attacks on Freedom of Assembly in Turkey and Repercussions for Civil Society,) isimli rapor, Türkiye’de sivil toplumun ve insan hakları savunucularının içinde bulunduğu durum ile toplantı ve gösteri özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar ve son dönemde yaşanan gelişmelerin bir özetini sunuyor. Rapor bir yandan çeşitli aktörlerin beyanları ve verdiği bilgilere dayanarak çıkarımlar yaparken bir yandan da toplantı özgürlüğünün korunması ve sivil toplum ile insan hakları savunucularına elverişli bir alan sağlanması bakımından yaşanan eksikliklerin giderilmesi adına ulusal ve uluslararası aktörlere öneriler sunuyor.

FIDH Genel Başkan Yardımcısı ve İHD temsilcisi Reyhan Yalçındağ, “Türkiye’de toplantı ve gösteri hakkı kullanılarak dile getirilenler de dahil olmak üzere her türlü muhalif ifade, yetkililer tarafından sistematik olarak hedef alınıyor ve bastırılıyor,” dedi.

“Bunun sonucu olarak, bireyler ve kurumların insan haklarını savunabilme ve hükümetin uygulamalarını eleştirebilme kapasitesi çarpıcı bir şekilde azaldı. Yetkililer, toplantı özgürlüğünü kısıtlamak yerine özgürlükleri savunmalı ve saygı göstermeli ki demokratik bir tartışma ortamı sağlanabilsin ve sivil toplum da yaşamsal öneme sahip faaliyetlerini sürdürebilsin.”

Reyhan Yalçındağ, FIDH Genel Başkan Yardımcısı ve İHD temsilcisi

Hükümetin sivil topluma yönelik baskıları, 2013 yılındaki Gezi Parkı eylemleri, 2015 yılında barış sürecinin sona ermesi ve 2016 yılındaki darbe girişimiyle gitgide yoğunlaşarak son yıllarda her alanda kendini hissettirmeye başladı. Bu durum, toplantı ve örgütlenme özgürlüğü de dahil olmak üzere medeni haklara ilişkin durumun gerilemesinide beraberinde getirdi. Rapor kapsamında görüşülen bir sivil toplum temsilcisi bu durumu “iktidarın meşruiyetini sorgulatma kapasitesi olan her şey hedef alınıyor” sözleriyle ifade etti.

OMCT Genel Sekreteri, Gerald Staberock, “Darbe girişiminden bu yana, Türkiye’de toplantı ve gösteri özgürlüğü ihlalleri endişe verici bir seviyeye ulaştı ve insan hakları grupları ve bireyleri baskılayan bu uygulamalar yakın zamanda sona erecek gibi görünmüyor,” dedi.

“Sivil alanın giderek daraldığı ve yetkililerle yapıcı bir diyalog ihtimalinin masadan kalkmış gibi göründüğü bu koşullarda, uluslararası kuruluşlar, toplantı özgürlüğünün korunmasına yardımcı olmak ve daha fazla aşınmasının önüne geçme adına somut adımlar atmalıdır.”

Gerald Staberock, OMCT Genel Sekreteri

Türkiye hükümetine sunulan önerilere ek olarak, rapor ayrıca Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Güvenlik ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nın dahil olduğu uluslararası kuruluşlara yönelik detaylı eylem önerileri de sunuyor. Bu aktörler, durumun izlenmesi, barışçıl toplantı özgürlüğüne getirilen kısıtlamaların sivil topluma yansımalarını değerlendirmek amacıyla Türkiye’ye ziyaretlerin düzenlenmesi, basın açıklamaları veya ikili ve çoklu görüşmeler esnasında diplomatik kanallar yoluyla endişelerin dile getirilmesi ve öneriler sunulması da dahil olmak üzere çeşitli adımlar atmaya davet ediliyor.

Bu rapor, AB tarafından fonlanan ‘Türkiye’deki Hak Savunucularına Kapsamlı Destek’ programı kapsamında, Türkiye’de daralan sivil alan konusunda yayınlancak olan iki rapordan oluşan serinin ilkidir. Bu program, Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ile Dünya İşkenceyle Mücadele Örgütü (OMCT)’nün de aralarında bulunduğu STK’lardan oluşan Konsorsiyum tarafından yürütülmektedir. Program, Türkiye’deki insan hakları savunucularına ve sivil topluma, karşılaşılan güçlüklerin raporlanması da dahil olmak üzere, çeşitli yollarla destek sunmayı ve onların kapasitesini geliştirmeyi amaçlamaktadır.

Sürekli Olağanüstü Hal Uygulamaları

2016’da darbe girişimi ardından ilan edilen olağanüstü hal, valilere tanınan eylem ve etkinlikleri yasaklama yetkisinin önünü açtı ve bu yetki keyfi bir şekilde uygulanmaya devam ederken pek çok kez meşru dayanaktan yoksun yasaklar ilan edildi. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) tarafından yapılan araştırmaya göre, 1 Ocak 2019 ile 31 Ocak 2020 tarihleri arasında, süreleri 2 gün ile 395 gün arasında değişen, eylem ve etkinliklere yönelik toplam 25 ilde en az 147 kez yasaklama kararı alındı.

Temmuz 2018’de olağanüstü halin sona ermesine rağmen sınırlamalar ve hak ihlalleri sona ermedi. Gerçekten de baskıların azaldığına yönelik hiçbir belirti olmaksızın toplantı özgürlüğüne yönelik sınırlamalar devam ediyor. Yasaklara rağmen toplantı ve gösteri özgürlüklerini kullanmak isteyen protestocular, gösterilerin güç kullanılarak dağıtılması da dahil, polis şiddeti ve adli tacize maruz kalırken orantısız güç uygulayan polis memurları çoğu zaman cezasızlık zırhı ile korunuyor. TİHV tarafından paylaşılan güncel verilere göre 2019 yılında polis en az 1.215 gösteriye müdahale ederken bu gösterilerde en az 3.980 kişi gözaltına alındı, 95 kişi yaralandı, 37 kişi tutuklandı ve 43 kişi adli kontrol, yurtdışı yasağı, ev hapsi ve karakolda imza verme gibi tedbirlere maruz bırakıldı. Barışçıl bir şekilde karşıt görüşleri açıklama özgürlüğüne getirilen bu kısıtlamalar Türkiye’nin anayasal ve uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerine aykırı. Tüm bu uygulamalar, protestocuları ve sivil toplum aktörlerini karalamaya ve terörle bir arada anarak yasadışı bir görüntü çizmeye yönelik olumsuz kamusal söylemlerle bir araya gelince, sivil toplum aktörleri üzerinde caydırıcı bir etki yaratıyor. Kendilerini köşeye sıkıştırılmış hisseden sivil toplum aktörleri, insan hakları konusunda ses çıkarmaktan ve harekete geçmekten mahrum bırakılmaya çalışılıyor.

Olağanüstü halin sona ermesinden bu yana iki yıl geçmesine rağmen, olağanüstü hal KHK’ları ile olağan dönem hukukunda çeşitli değişiklikler yapılarak temel haklara ve hukuk devletine ilişkin, olağanüstü hal koşullarını aşan, sınırlamalar getirildi. Bu sebeple, pek çok sivil toplum aktivisti Türkiye’nin pratikte hala olağanüstü hal düzeni yaşadığını düşünüyor. Bunun yanı sıra, mahkemeler çoğu zaman hak ihlallerini engellemek veya gidermek için zamanında ve etkili müdahalede bulunmayarak yetkililerin kendilerine verilen yetkileri sınırsızca kullanmasının önünü açıyor. Bu durum, sivil toplumu keyfi uygulamalara karşı onarım yollarından mahrum bırakıyor. Rapor kapsamında görüşme yapılan bir sivil toplum temsilcisi bu durumu “mahkemeler isteseler de toplantı ve gösteri özgürlüğünü savunabilecek konumda değiller; çok güvencesizler,” sözleriyle ifade etti.

Orantısız olarak etkilenen gruplar

Bazı sivil toplum kuruluşları ve insan hakları savunucuları barışçıl toplantı özgürlüğüne getirilen kısıtlamalardan ciddi bir biçimde etkilendi ve baskılardan orantısız olarak etkilendi. İktidar tarafından siyasi olarak hassas addedilen konularda yapılan gösteriler daha fazla yasaklamayla karşılaşıyor ve daha sık kriminalize ediliyor. Kamuoyunu ilgilendiren her türlü mesele, yetkililer tarafından bu yönde değerlendirilerek kısıtlamalara maruz bırakılabiliyor; LGBTİ+ ve kadın hakları bu konular içinde değerlendirilebildiği gibi Kürt sorunu, Türkiye’nin sınır dışı askeri politikası, ve terör örgütleriyle iltisaklı olmak iddiasıyla KHK ile işlerinden atılan kamu çalışanlarının hakları da bu kapsamda değerlendirilerek yoğun baskılara maruz bırakılıyor. Olağanüstü halden en ciddi etkilenen gruplardan biri de LGBTİ+ hak savunucuları; özellikle de Ankara’da ilan edilen genel eylem ve etkinlik yasağı durumun ciddiyetini ortaya koyan örneklerden biri.

Onur Yürüyüşleri Türkiye’nin her yerinde yasaklanırken, LGBTİ+ hareketi de bir yandan kamusal alandan uzaklaştırılıyor, yetkililer ve kamu tarafından düşmanlaştırılıyor ve bugüne kadar herhangi bir problem yaşamadan düzenledikleri eylem ve etkinlikler birer birer yasaklanıyor. Bu duruma paralel olarak, kadın hakları savunucuları da olağanüstü hal ilan edilmesinden bir süre sonra hedef tahtasına oturtuldu. Hükümetin otoriter ve erkek egemen politikalarına karşı eleştirilerini açıkça ifade eden son gruplardan biri olarak, kadın hakları savunuları da sivil alana yapılan saldırılardan ve barışçıl toplantı özgürlüğüne getirilen kısıtlamalardan muaf olmadı.

Türkiye: Diyarbakır’da kadın hakları savunucularının keyfi olarak tutuklanması ve adli tacizi

Durum açıklaması:

Gözlemevi, güvenilir kaynaklar tarafından Med Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Hukuki ve Dayanışma Dernekleri Federasyonu (MED TUHAD-FED) Eş Başkanı Elif Haran ile Özgür Kadın Hareketi (Tevgera Jinen Azad – TJA) üyesi kadın hakları aktivistleri Hasret Alp, Bahar Akyapı ve Figen Ekti’nin devam eden keyfi tutukluluğu ve Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu sözcüsü ve Jinnews editörü Ayşe Güney, TJA sözcüsü Ayşe Gökkan, TJA kadın hakları aktivistleri Zekiye Güler, Emine Kaya, Selma Metin, Ruken Şehir, Şükran Tamir, Gülseren Akkum, Tekoşin Tekin ve Hatice Şen, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Diyarbakır Şubesi Yöneticisi Rozerin Çatak, Büro Emekçileri Sendikası (BES) eski yöneticileri Dilan Yakut ve Güneş Özel’in aralarında bulunduğu kadın hakları savunucularına karşı devam eden adli taciz hakkında bilgilendirilmiştir.

Elde edilen bilgilere göre, 14 Temmuz 2020 tarihinde, Diyarbakır’da, polis memurları yukarıda bahsedilen 17 kadın hakları aktivisti dahil 23 kadının evlerine baskın düzenlemiş ve bu kişileri gözaltına alarak Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü’ne götürmüştür. Sonraki günlerde, aynı soruşturma kapsamında aralarında yetmiş yaşının üzerinde olan Barış Anneleri Girişimi üyesi Hayriye Türkekul ve Aklime Hanas’ın da bulunduğu beş kadın daha gözaltına alınmıştır. Emniyet Müdürlüğü’nde ifadeleri vermelerinin ardından, kısa süre önce gözaltına alınan beş kadın serbest bırakılmış ve kalan 23 kadın ise daha sonra Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı’na ifade vermiştir.

Kadın hakları savunucuları, kadın hakları girişimi olan TJA’ya üyelikleri, TJA tarafından düzenlenen toplantı ve basın açıklamalarına katılmaları, toplumsal cinsiyet temelli şiddetin önlenmesi ve diğer kadın hakları meseleleri hakkındaki toplantı, gösteri ve basın açıklamalarına katılmaları, Kürt siyasetçilerin açlık grevleri hakkındaki basın açıklamalarına katılmaları ve TUHAD-FED kongresine gitmeleri nedeniyle “terör örgütüne üyelik” suçlamasıyla karşı karşıya bulunmaktadır.

17 Temmuz 2020 tarihinde aralarında kadın hakları savunucuları Ayşe Güney, Ayşe Gökkan, Zekiye Güler, Emine Kaya, Selma Metin, Ruken Şehir, Şükran Tamir, Gülseren Akkum, Tekoşin Tekin, Hatice Şen, Rozerin Çatak, Dilan Yakut ve Güneş Özel’in bulunduğu toplam 18 kadın adli kontrol tedbiri ile serbest bırakılırken, mahkeme Elif Haran, Hasret Alp, Bahar Akyapı ve Figen Ekti dahil beş kadının tutuklanmasına karar vermiştir. Tutuklanan dört kadın hakları savunucusu Diyarbakır Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulmaktadır.
Gözlemevi, Diyarbakır’da Rosa Kadın Derneği ve TJA hakkında kısa süre önce açılan soruşturmaları ve onlarca kadın hakları savunucusunun insan hakları faaliyetleri nedeniyle keyfi olarak alıkonulduklarını hatırlatmaktadır.[1]

Gözlemevi, meşru insan hakları faaliyetleri nedeniyle cezalandırılmalarının amaçlandığı tespit edildiğinden, Elif Haran, Hasret Alp, Bahar Akyapı ve Figen Ekti’nin keyfi tutuklanmasını ve ayrıca Ayşe Güney, Ayşe Gökkan, Zekiye Güler, Emine Kaya, Selma Metin, Ruken Şehir, Şükran Tamir, Gülseren Akkum, Tekoşin Tekin, Hatice Şen, Rozerin Çatak, Dilan Yakut ve Güneş Özel’e uygulanan adli tacizi kınamaktadır.

Gözlemevi, Türkiye yetkililerine, bu kişilerle birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı uygulanan adli taciz dahil her türlü tacize derhal son vermeleri konusunda çağrıda bulunmaktadır.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:

i. Elif Haran, Hasret Alp, Bahar Akyapı ve Figen Ekti ve Türkiye’deki diğer tüm insan hakları savunucularının bedensel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasının her koşulda teminat altına alınması;
ii. Tutuklamaların meşru insan hakları faaliyetlerini cezalandırmak amacıyla gerçekleştirildiğinin görülmesi nedeniyle Elif Haran, Hasret Alp, Bahar Akyapı ve Figen Ekti ile birlikte keyfi olarak tutuklu bulundurulan diğer tüm insan hakları savunucularının derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakılmaları;
iii. Elif Haran, Hasret Alp, Bahar Akyapı, Figen Ekti, Ayşe Güney, Ayşe Gökkan, Zekiye Güler, Emine Kaya, Selma Metin, Ruken Şehir, Şükran Tamir, Gülseren Akkum, Tekoşin Tekin, Hatice Şen, Rozerin Çatak, Dilan Yakut ve Güneş Özel ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı gerçekleştirilen adli tacizler dahil her türlü tacize son verilmesi;
iv. Kürt kadın hakları savunucularına karşı uygulanan adli taciz ve keyfi tutuklama uygulamalarına son verilmesi ve kadınların haklarını savunmak için meşru faaliyetlerine devam ettirmelerine elverişli bir ortamın sağlanması;
v. 9 Aralık 1998 tarihinde BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen BM İnsan Hakları Savunucuları Bildirgesi’nin tüm hükümlerine ve özellikle Madde 1, 6(a), 9, 11 ve 12.2’ye uyulması;
vi. Türkiye tarafından kabul edilen uluslararası sözleşmeler ve uluslararası insan hakları standartları uyarınca insan hakları ve temel özgürlüklere saygının her koşulda sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Faks: +90 (312) 525 58 31. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. e-posta: info@adalet.gov.tr. Faks: +90 (0312) 419 33 70
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. Faks: + 32 2 511 04 50. e-posta: info@turkdeleg.org; tr- delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. E-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***
Paris-Cenevre, 24 Temmuz 2020

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
◦ E-posta: Appeals@fidh-omct.org
◦ FIDH Telefon ve faksı: + 33 1 43 55 25 18 / +33 1 43 55 18 80
◦ OMCT Telefon ve faksı: + 41 22 809 49 39 / + 41 22 809 49 29

___

[1]Bkz. Gözlemevi Acil Eylem çağrısı TUR 005 / 0520 / OBS 058

Türkiye: Aytaç Ünsal şartlı olarak tahliye edildi

Yeni bilgi:

Gözlemevi, güvenilir kaynaklar tarafından, adil yargılanma hakkına saygı gösterilmesi için 213 gün boyunca açlık grevi yapan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi ve insan hakları savunucusu Aytaç Ünsal’ın sağlık durumu sebebiyle şartlı tahliyesi hakkında bilgilendirilmiştir.

Elde edilen bilgilere göre, 3 Eylül 2020 tarihinde, Yargıtay 16. Ceza Dairesi Aytaç Ünsal’ın sağlığının bozulması nedeniyle sağlık durumu düzelene dek cezasının infazının durdurularak tahliye edilmesine karar vermiştir. 4 Eylül 2020 tarihinde ise bu gelişme sonucunda Aytaç Ünsal açlık grevini sona erdirdiğini açıklamıştır.

Aytaç Ünsal ve 17 meslektaşının terörle ilgili suçlardan hüküm giymelerinin ardından (bkz. arka plan bilgisi), gerek müvekkilleri gerekse kendisi adına adil yargılanma talebiyle 3 Şubat 2020 tarihinde başladığı açlık grevi nedeniyle tutukluluğunun son günlerinde Aytaç Ünsal’ın sağlığı hayati tehlike yaratacak derecede bozulmuştur. Gözlemevi, Ünsal’ın meslektaşı Ebru Timtik’in de aynı nedenlerle açlık grevine başladığını ve her ikisinin birden Türkiye’de 5 Nisan 2020 tarihinde kutlanan Avukatlar Gününde açlık grevlerini ölüm orucuna çevirdiklerini hatırlatmaktadır. 27 Ağustos 2020 tarihinde, Ebru Timtik, 238 günlük açlık grevinin ardından tutuklu olduğu sırada ölüm orucu sonucunda hayatını kaybetmiştir.[1]

Gözlemevi Aytaç Ünsal’ın şartlı tahliyesini memnuniyetle karşılamakla birlikte, aslında hiçbir şekilde tutuklanmaması gerektiğini ve sadece bir insan hakları avukatı olarak meşru insan hakları faaliyetleri nedeniyle cezalandırılmasının amaçlanması nedeniyle tutukluluğunun keyfi olduğunu hatırlatmaktadır. Gözlemevi ayrıca Yargıtay kararının, Aytaç Ünsal’ın sağlık durumunun iyileşmesi ve Yargıtay’ın hükmü onaması halinde hapis cezasının infazına devam edilmesine olanak tanımasından dolayı endişe duymaktadır.

Gözlemevi, Soma ve Ermenek maden katliamları, kentsel dönüşüm projelerine bağlı zorla yerinden edilmeler, polis şiddeti ve işkence vakaları ve düşünceleri nedeniyle kovuşturulan diğer kişilere ilişkin davalarda müvekkillerini temsil etmeleri nedeniyle ÇHD üyesi diğer 17 insan hakları avukatı hakkındaki davanın Yergıtay tarafından incelenmekte olduğunu hatırlatmaktadır.

Gözlemevi, Aycan Çiçek, Oya Aslan, Barkın Timtik, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu ve Selçuk Kozağaçlı’nın devam eden tutukluluklarını ve Ayşegül Çağatay, Didem Baydar Ünsal, Ezgi Çakır, Naciye Demir, Şükriye Erden, Yağmur Ereren, Yaprak Türkmen, Zehra Özdemir, Ahmet Mandacı, Özgür Yılmaz ve Süleyman Gökten’e karşı devam eden adli tacizi, bu kişilerin insan hakları avukatı olarak meşru insan hakları faaliyetleri nedeniyle cezalandırılmasından ibaret olduklarının görülmesi nedeniyle kınamaktadır.

Gözlemevi, Türkiye yetkililerine derhal ve koşulsuz olarak bu avukatlarla birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı uygulanan adli taciz dahil her türlü tacize son vermeleri konusunda çağrıda bulunmaktadır.

Arka plan bilgisi:

2017 yılının son aylarında, yukarıda anılan 17 ÇHD üyesi gözaltına alınmış ve daha sonra terörle ilgili suçlamalardan tutuklanmıştır.

Dava boyunca, adil yargılanma hakları sürekli ihlal edilmiştir ve dava gizli tanık beyanı ve cezaevindeki müvekkillerini ziyaret etmeleri gibi “delillere” dayandırılmıştır. 14 Eylül 2018 tarihinde, tutuklu 17 avukatın tamamı bir hafta süren duruşmaların ardından İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından serbest bırakılmıştır. Buna rağmen, aynı mahkeme heyeti, ilk kararlarının üzerinden henüz 24 saat geçmeden savcının itirazının ardından 12 avukatın yeniden tutuklanmasına karar vermiş ve kalan 5 avukatın tahliyesini onaylamıştır. Sonrasında, tahliyeleri yönünde karar veren heyet üyeleri davadan alınmış ve başka mahkemelere atanmıştır. On iki avukattan altısı, yani Aycan Çiçek, Ahmet Mandacı, Aytaç Ünsal, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu ve Selçuk Kozağaçlı, izleyen günlerde tekrar tutuklanmıştır.

20 Mart 2019 tarihinde, İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi; Aycan Çiçek, Ayşegül Çağatay, Didem Baydar Ünsal, Ebru Timtik, Ezgi Çakır, Naciye Demir, Şükriye Erden, Yağmur Ereren, Yaprak Türkmen, Zehra Özdemir, Ahmet Mandacı, Aytaç Ünsal, Barkın Timtik, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu, Özgür Yılmaz, Selçuk Kozağaçlı ve Süleyman Gökten’in 3 yıl bir ay 15 gün ile 18 yıl dokuz ay arasında değişen sürelerde hapisle cezalandırılmalarına karar vermiştir. Bu karar, 8 Ekim 2019 tarihinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi tarafından onanmıştır ve şu anda Yargıtay önünde beklemektedir. Cezalarının Yargıtay tarafından onanması halinde, haklarında hüküm verilen tüm avukatlar hapis cezalarının infazı için cezaevine girecektir.

5 Şubat 2020 tarihinde, Aycan Çiçek, Oya Aslan, Ebru Timtik, Aytaç Ünsal, Barkın Timtik, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu ve Selçuk Kozağaçlı kendileri ve müvekkilleri adına adil yargılanma talebiyle açlık grevine başladıklarını açıklamıştır. Bu avukatlardan altısı sağlık sorunları nedeniyle 10 Mart 2020 tarihinde açlık grevine son vermiş, ancak Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal açlık grevine devam etmiştir.

Bugün itibarıyla, Aycan Çiçek, Barkın Timtik, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu ve Selçuk Kozağaçlı’nın tutukluluğu devam etmektedir. Ayrıca hakkında açılan dava diğer davalardan ayrılan ve halen karara bağlanmamış olan Oya Aslan’nın tutukluluğu da devam etmektedir.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:

i. Aycan Çiçek, Oya Aslan, Barkın Timtik, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu ve Selçuk Kozağaçlı ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının bedensel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasının her koşulda teminat altına alınması;

ii. Tamamıyla insan hakları faaliyetlerine yaptırım getirilmesi amacıyla yapıldığı görüldüğünden tutuklulukları keyfi olan Aycan Çiçek, Oya Aslan, Barkın Timtik, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu ve Selçuk Kozağaçlı ile birlikte Türkiye’de keyfi olarak tutuklu bulundurulan tüm insan hakları savunucularının derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakılması;
iii. Aycan Çiçek, Ayşegül Çağatay, Didem Baydar Ünsal, Ezgi Çakır, Naciye Demir, Oya Aslan, Şükriye Erden, Yağmur Ereren, Yaprak Türkmen, Zehra Özdemir, Ahmet Mandacı, Aytaç Ünsal, Barkın Timtik, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu, Özgür Yılmaz, Selçuk Kozağaçlı ve Süleyman Gökten ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı gerçekleştirilen adli tacizler dahil her türlü tacize son verilmesi;

iv. ÇHD’den 17 avukatın Yargıtay önündeki dosyalarının, adil yargılanma hakkına uygun şekilde ve bu hakkın dava ve istinaf evrelerinde ciddi şekilde ihlal edildiğinin göz önünde bulundurularak değerlendirilmesinin sağlanması;

v. 9 Aralık 1998 tarihinde BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen BM İnsan Hakları Savunucuları Bildirgesi’nin tüm hükümlerine ve özellikle Madde 1 ve 12’ye uyulması;

vi. Türkiye tarafından kabul edilen uluslararası sözleşmeler ve uluslararası insan hakları standartları uyarınca insan hakları ve temel özgürlüklere saygının her koşulda sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. e-posta: info@adalet.gov.tr
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. e-posta: info@turkdeleg.org; tr- delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. e-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***
Paris-Cenevre, 7 Ekim 2020

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
◦ E-posta: Appeals@fidh-omct.org
◦ FIDH Telefon ve faksı: + 33 1 43 55 25 18 / +33 1 43 55 18 80
◦ OMCT Telefon ve faksı: + 41 22 809 49 39 / + 41 22 809 49 29


[1] Bkz. 28 Ağustos 2020’de yayınlanan Gözlemevi Basın Açıklaması “Turkey: Authorities are responsible for Ebru Timtik’s death in custody”.

Türkiye: Yargıtay ÇHD üyesi 14 avukatın cezalarını onadı

Yeni bilgi:

Gözlemevi, güvenilir kaynaklar tarafından, Yargıtay’ın, tamamı Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi önde gelen insan hakları avukatları olan Ayçan Çiçek, Ayşegül Çağatay, Didem Baydar Ünsal, Naciye Demir, Şükriye Erden, Yağmur Ereren, Yaprak Türkmen, Zehra Özdemir, Ahmet Mandacı, Aytaç Ünsal, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu, Özgür Yılmaz ve Süleyman Gökten hakkındaki hapis cezalarını onanmasi ve Barkın Timtik, Ezgi Çakır ve Selçuk Kozağaçlı’nın dosyalarının yenden incelenmesine dair kararı hakkında bilgilendirilmiştir.

Elde edilen bilgilere göre, 15 Eylül 2020 tarihinde, Yargıtay terörle ilgili suçlamalardan kovuşturulan 14 ÇHD avukatına verilen cezaları (bkz. arka plan bilgisi), avukatlar aleyhindeki delillerin hukuka uygun olarak elde edilmesi ve her ne kadar sözde bir “terör örgütü” üyesi olan kişileri avukat olarak temsil etmek suç olmasa da, ceza alan avukatların terör örgütünü ve üyelerini “savunma hakkını aşar biçimde (...) terör örgütünü ve diğer mensuplarını koruyucu davranışta bulunmak” üzere hareket etmeleri gerekçesi ile onamıştır.

Bu nihai karar ile 14 avukata şu cezalar verilmiştir: Özgür Yılmaz’a 13 yıl ve altı ay hapis cezası; Behiç Aşçı ve Şükriye Erden’e 12 yıl hapis cezası; Aytaç Ünsal, Engin Gökoğlu ve Süleyman Gökten’e 10 yıl ve altı ay hapis cezası; Ayçan Çiçek ve Naciye Demir’e 9 yıl hapis cezası; Ayşegül Çağatay, Didem Baydar Ünsal, Yağmur Ereren ve Yaprak Türkmen’e 3 yıl dokuz ay hapis cezası; Ahmet Mandacı ve Zehra Özdemir’e 3 yıl, bir ay ve 15 gün hapis cezası.

Bugün itibarıyla, Aycan Çiçek, Barkın Timtik, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu and Selçuk Kozağaçlı’nın tutukluluğu devam etmektedir. Ayrıca hakkında açılan dava diğer davalardan ayrılan ve dosyası halen karara bağlanmamış olan ÇHD üyesi avukat Oya Aslan’nın tutukluluğu da devam etmektedir. Adil yargılanma için başladığı ölüm orucu nedeniyle sağlığı kısa süre önce ağır şekilde bozulan Aytaç Ünsal için ise, cezasının infazı 3 Eylül 2020 tarihinde, tedavisi sona erene dek durdurulmuştur (bkz. arka plan bilgisi).

Buna ek olarak, Yargıtay, yerel mahkemenin Barkın Timtik’e 18 yıl ve dokuz ay hapis cezası ve Selçuk Kozağaçlı’ya 11 yıl ve üç ay hapis cezası verdiği kararını, terörle ilgili suçlamalardan haklarında devam eden diğer davalarla birlikte yeniden incelenmesi gerektiği gerekçesi ile bozmuştur. Yargıtay aynı zamanda yerel mahkemenin Ezgi Çakır’a 8 yıl hapis cezası verdiği kararını, “terör örgütüne üyelik” yerine “bilerek ve isteyerek örgüte yardım etmek” suçlaması üzerinden ceza alması gerektiği gerekçesi ile bozmuştur.

Terörle ilgili suçlamalardan kovuşturulan ÇHD avukatı Ebru Timtik’in dosyası ile ilgili olarak Yargıtay, Timtik’in adil yargılanma için başlattığı ölüm orucunda iken 27 Ağustos 2020 tarihinde yaşamını kaybetmiş olması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığını belirtti (bkz. arka plan bilgisi).

Gözlemevi, bu karar nedeniyle dehşete kapılmıştır ve Aycan Çiçek, Ayşegül Çağatay, Didem Baydar Ünsal, Naciye Demir, Oya Aslan, Şükriye Erden, Yağmur Ereren, Yaprak Türkmen, Zehra Özdemir, Ahmet Mandacı, Aytaç Ünsal, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu, Özgür Yılmaz ve Süleyman Gökten’e verilen hapis cezaları ile birlikte Barkın Timtik, Ezgi Çakır ve Selçuk Kozağaçlı’ya karşı devam eden adli tacizi, bu kişilerin insan hakları avukatı olarak meşru insan hakları faaliyetleri nedeniyle cezalandırılmalarından ibaret olduklarının görülmesi nedeniyle, kınamaktadır.

Gözlemevi, ayrıca, Aycan Çiçek, Barkın Timtik, Oya Aslan, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu ve Selçuk Kozağaçlı’nın devam eden keyfi tutukluluklarını, insan hakları avukatı olarak meşru insan hakları faaliyetleri nedeniyle cezalandırılmasından ibaret olduklarının görülmesi nedeniyle kınamaktadır.

Gözlemevi, Türkiye yetkililerine derhal ve koşulsuz olarak hapisteki altı insan hakları avukatının serbest bırakılması ve bu avukatlarla birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı uygulanan adli taciz dahil her türlü tacize son vermeleri konusunda çağrıda bulunmaktadır.

Arka plan bilgisi:

2017 yılının son aylarında, yukarıda anılan 17 ÇHD üyesi gözaltına alınmış ve daha sonra Soma ve Ermenek maden katliamları, kentsel dönüşüm projelerine bağlı zorla yeniden yerleştirmeler, polis şiddeti ve işkence vakaları ve düşünceleri nedeniyle kovuşturulan diğerleri benzeri davalarda müvekkillerini temsil ettikleri için terörle ilgili suçlamalardan tutuklanmıştır.

Dava boyunca, adil yargılanma hakları sürekli ihlal edilmiştir ve dava gizli tanık beyanı ve cezaevindeki müvekkillerini ziyaret etmeleri benzeri “delillere” dayandırılmıştır. 14 Eylül 2018 tarihinde, tutuklu 17 avukatın tamamı bir hafta süren duruşmaların ardından İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından serbest bırakılmıştır. Buna rağmen, aynı hakim heyeti, ilk kararlarının üzerinden henüz 24 saat geçmeden savcının itirazının ardından 12 avukatın yeniden tutuklanmasına karar vermiş ve kalan 5 avukatın tahliyesini onaylamıştır. Sonrasında, tahliyeleri yönünde karar veren hakim heyeti üyeleri davadan alınmış ve başka mahkemelere atanmıştır. On iki avukattan altısı, yani Aycan Çiçek, Ahmet Mandacı, Aytaç Ünsal, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu ve Selçuk Kozağaçlı, izleyen günlerde tekrar alıkonulmuştur.

20 Mart 2019 tarihinde, İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi; Aycan Çiçek, Ayşegül Çağatay, Didem Baydar Ünsal, Ebru Timtik, Ezgi Çakır, Naciye Demir, Şükriye Erden, Yağmur Ereren, Yaprak Türkmen, Zehra Özdemir, Ahmet Mandacı, Aytaç Ünsal, Barkın Timtik, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu, Özgür Yılmaz, Selçuk Kozağaçlı ve Süleyman Gökten’in terörle ilgili suçlardan 3 yıl, bir ay ve 15 gün ile 18 yıl, dokuz aya kadar değişen sürelerle hapisle cezalandırılmalarına karar vermiştir. Bu karar, 8 Ekim 2019 tarihinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi tarafından onanmıştır.

5 Şubat 2020 tarihinde, Aycan Çiçek, Oya Aslan, Ebru Timtik, Aytaç Ünsal, Barkın Timtik, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu ve Selçuk Kozağaçlı kendileri ve müvekkilleri adına adil yargılanma talebiyle açlık grevine başladıklarını açıklamıştır. Bu avukatlardan altısı sağlık sorunları nedeniyle 10 Mart 2020 tarihinde açlık grevine son vermiş, ancak Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal açlık grevine devam etmiştir. Her ikisi birden Türkiye’de 5 Nisan 2020 tarihinde kutlanan Avukatlar Gününde açlık grevlerini ölüm orucuna çevirmeye karar vermiştir. 27 Ağustos 2020 tarihinde, Ebru Timtik, 238 günlük açlık grevinin ardından tutuklu olduğu sırada ölüm orucu sonucunda hayatını kaybetmiştir.[1]

3 Eylül 2020 tarihinde, Yargıtay 16.. Ceza Dairesi, Aytaç Ünsal’ın sağlığının bozulması nedeniyle durumu düzelene dek cezasının infazının durdurulmasına ve durumu düzelene dek tahliye edilmesine karar vermiştir. 4 Eylül 2020 tarihinde ise bu gelişme sonucunda Aytaç Ünsal açlık grevini sona erdirdiğini açıklamıştır.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:

i. Aycan Çiçek, Barkın Timtik, Oya Aslan, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu ve Selçuk Kozağaçlı ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının bedensel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasının her koşulda teminat altına alınması;

ii. Tamamıyla insan hakları faaliyetlerine yaptırım getirilmesi amacıyla yapıldığı görüldüğünden tutuklulukları keyfi olan Aycan Çiçek, Barkın Timtik, Oya Aslan, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu ve Selçuk Kozağaçlı ile birlikte Türkiye’de keyfi olarak tutuklu bulundurulan tüm insan hakları savunucularının derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakılması;

iii. Aycan Çiçek, Ayşegül Çağatay, Barkın Timtik, Didem Baydar Ünsal, Ezgi Çakır, Naciye Demir, Oya Aslan, Şükriye Erden, Yağmur Ereren, Yaprak Türkmen, Zehra Özdemir, Ahmet Mandacı, Aytaç Ünsal, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu, Özgür Yılmaz, Selçuk Kozağaçlı ve Süleyman Gökten ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı gerçekleştirilen adli tacizler dahil her türlü tacize son verilmesi;

iv. 9 Aralık 1998 tarihinde BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen BM İnsan Hakları Savunucuları Bildirgesi’nin tüm hükümlerine ve özellikle Madde 1 ve 12’ye uyulması;

v. Türkiye tarafından kabul edilen uluslararası sözleşmeler ve uluslararası insan hakları standartları uyarınca insan hakları ve temel özgürlüklere saygının her koşulda sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. e-posta: info@adalet.gov.tr
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. e-posta: info@turkdeleg.org; tr- delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. e-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***
Paris-Cenevre, 18 Eylül 2020

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
◦ E-posta: Appeals@fidh-omct.org
◦ FIDH Telefon ve faksı: + 33 1 43 55 25 18 / +33 1 43 55 18 80
◦ OMCT Telefon ve faksı: + 41 22 809 49 39 / + 41 22 809 49 29


[1] Bkz. 28 Ağustos 2020 tarihinde yayınlanan Gözlemevi Basın Açıklaması “Turkey: Authorities are responsible for Ebru Timtik’s death in custody”.

Türkiye: İnsan hakları avukatı Aytaç Ünsal yeniden tutuklandı

Yeni Bilgi:

Gözlemevi, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi önde gelen bir insan hakları avukatı olan Aytaç Ünsal’ın, adil yargılanma hakkına saygı gösterilmesi talebiyle 213 gün boyunca sürdürdüğü açlık grevinin ardından 3 Eylül 2020 tarihinde sağlık durumu sebebiyle geçici olarak tahliye edilmiş olmasına rağmen yeniden tutuklandığı bilgisine ulaşmıştır.

9 Aralık 2020 tarihinde, Aytaç Ünsal (Türkiye’nin Kuzey Batısında ve Yunanistan sınırı yakınlarında yer alan) Edirne’de gözaltına alınmıştır. İçişleri Bakanlığı, Ünsal’ın “yurtdışına kaçmasını engellemek üzere” gözaltına alındığını açıklamıştır. Gözaltında bulundurulduğu süre içinde, sürekli alması gereken ilaçlar kendisine verilmemiş ve sosyal medyada paylaşılan görüntülerden anlaşıldığı üzere kötü muameleye tabii tutulmuştur.

3 Eylül 2020 tarihinde Yargıtay’ın Ünsal’ın sağlığının bozulması sebebiyle cezasının infazının ertelenmesine dair verdiği karar, Edirne’ye gitmek üzere İstanbul’dan ayrılmasından sonra “infaz erteleme kararının koşullarını ihlal ettiği” iddiasıyla 10 Aralık 2020 tarihinde kaldırılmıştır. Öte yandan, meslektaşları ve avukatları Ünsal’ın İstanbul’dan ayrılmasının erteleme kararının koşullarını ihlal etmediğini belirterek erteleme kararının kaldırılmasını yerel mahkemelere taşımıştır. Bu acil eylem çağrısının yayınlandığı tarihte, süreç İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nde devam etmektedir.

Sağlık durumunun kritik olmasına, Kovid-19 salgınının devam etmesine ve tedavisi tamamlanana kadar cezasının infazının durdurulması için Yargıtay’ın verdiği karara rağmen Ünsal Edirne F Tipi Cezaevi’ne gönderilmiştir. Alması gereken ilaçların cezaevi yönetimi tarafından kendisine verilmediği ve sağlık durumunun hassasiyetinin devam ettiği bildirilmiştir.

Yargıtay 3 Eylül 2020 tarihinde cezasının infazının durdurulmasından bu yana, Aytaç Ünsal yetkililer tarafından hastane yönetimine yapıldığı iddia edilen baskılar nedeniyle hastanede gerekli tedaviyi görememesi ve silahlı güvenlik görevlilerince evine baskın düzenlenmesi de dahil çeşitli tacizlere maruz bırakılmıştır.

Gözlemevi, Aytaç Ünsal ve ÇHD üyesi diğer insan hakları avukatlarının 2017 yılının son aylarında gözaltına alındıklarını ve daha sonra terörle ilgili suçlamalardan tutuklandıklarını hatırlatmaktadır. ÇHD avukatları, Soma ve Ermenek maden katliamları, kentsel dönüşüm projelerine bağlı zorla yerinden etmeler, polis şiddeti ve işkence vakaları ve düşünce suçlularına ilişkin davalara bakmaktadır. Yargılama süreci boyunca, adil yargılanma hakları sürekli ihlal edilmiş ve dava gizli tanık beyanı ve cezaevindeki müvekkillerini ziyaret etmeleri benzeri “delillere” dayandırılmıştır. Yargıtay, 15 Eylül 2020 tarihinde, Aytaç Ünsal ve ÇHD üyesi diğer 13 avukatın yargılandığı davada Bölge Adliye Mahkemesi’nin kararının onamış ve böylece 3 yıl bir ay ve 15 günden 13 yıl, altı aya kadar değişen hapis cezaları kesinleşmiştir. Aytaç Ünsal’a 10 yıl altı ay hapis cezası verilmiştir.

Gözlemevi ayrıca, 5 Şubat 2020 tarihinde Aytaç Ünsal ve bazı meslektaşlarının kendileri ve müvekkilleri adına adil yargılanma talebiyle açlık grevine başladıklarını açıkladıklarını hatırlatır. Ünsal, Türkiye’de Avukatlar günü olan 5 Nisan 2020 tarihinde açlık grevini süresiz ölüm orucuna çevirmeye karar vermiştir. Daha sonra, Yargıtay 16. Ceza Dairesi tarafından 4 Eylül 2020 tarihinde hapis cezasının infazının durdurulması ve buna bağlı olarak gerçekleşen geçici tahliyesi sonrasında Aytaç Ünsal açlık grevini sona erdirdiğini açıklamıştır.

Gözlemevi, Aytaç Ünsal’ın bir insan hakları avukatı olarak meşru insan hakları faaliyetleri nedeniyle cezalandırılmasından ibaret oluğu görülmesi nedeniyle yeniden gözaltına alınması ve keyfi olarak tutuklanması hakkında ciddi endişelerini ifade eder. Gözlemevi, özellikle cezaevinde tutulmasına elvermeyen hassas sağlık durumu nedeniyle endişe duymakta ve durumun yeterli tıbbi bakım olmaması nedeniyle durumunun cezaevinde daha da kötüye gideceğinden korkmaktadır.

Gözlemevi ayrıca meslektaşları Aycan Çiçek, Barkın Timtik, Oya Aslan, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu ve Selçuk Kozağaçlı’nın keyfi tutukluluklarının devam etmesini kınamaktadır.

Gözlemevi, cezaevindeki yedi insan hakları avukatının serbest bırakılmaları ve bu kişilerle birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı adli düzeydekiler dahil her türlü taciz uygulamasının sona erdirilmesi için çağrıda bulunmaktadır.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:

i. Aytaç Ünsal’ın bedensel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasının her koşulda teminat altına alınması ve sağlık durumunun gerektirdiği tıbbi tedaviyi almasının sağlanması;

ii.Tamamıyla insan hakları faaliyetlerine yaptırım getirilmesi amacıyla yapıldığı görüldüğünden tutuklulukları keyfi olan Aytaç Ünsal, Aycan Çiçek, Barkın Timtik, Oya Aslan, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu ve Selçuk Kozağaçlı ile birlikte Türkiye’de keyfi olarak tutuklu bulundurulan tüm insan hakları savunucularının derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakılması;

iii. Aytaç Ünsal, Aycan Çiçek, Barkın Timtik, Oya Aslan, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu ve Selçuk Kozağaçlı ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı gerçekleştirilen adli tacizler dahil her türlü tacize son verilmesi.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. e-posta: info@adalet.gov.tr
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. e-posta: info@turkdeleg.org; tr- delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. e-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***
Paris-Cenevre, 8 Ocak 2021

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
◦ E-posta: Appeals@fidh-omct.org
◦ FIDH Telefonu: + 33 1 43 55 25 18
◦ OMCT Telefonu: + 41 22 809 49 39

TÜRKİYE: Yeni kanun, örgütlenme özgürlüğünü ciddi şekilde tehdit etmektedir ve yürürlükten kaldırılmalıdır!

Tartışmalı kanun teklifi, “7262 sayılı Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine ilişkin Kanun” başlığı ile 31 Aralık 2020 tarihinde yürürlüğe girdi[2]. Kanunun amacı bir dizi BM Güvenlik Konseyi kararı[3] ile birlikte Mali Eylem Görev Gücü’nün (FATF)[4] tavsiyelerini uygulamak olsa da, maddelerinin çoğunun ya bu amaçla doğrudan herhangi bir bağlantısı bulunmamaktadır ya da açıkça bu amacı aşan önlemler öngörmektedir. Kanun, “Dernekler Kanunu” ve “Yardım Toplama Kanunu” da dahil olmak üzere yedi kanunda değişiklik yapmaktadır. Ayrıca, bu değişikliklerin kendilerini doğrudan ilgilendirmesine rağmen başta sivil toplum olmak üzere paydaşlarla herhangi bir istişare yapılmaksızın veya bunların katkıları olmaksızın kanunun ayrıntıları belirlenmiş ve sunulmasından sadece 11 gün sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmiştir[5] .

Değişiklikler, İçişleri Bakanı’nın sivil toplum örgütlerinin terörle ilgili suçlamalardan kovuşturulan yöneticilerini ve/veya çalışanlarını görevden uzaklaştırmasına ve/veya, 48 saat içinde mahkeme kararıyla onaylanmak üzere, sivil toplum örgütlerini faaliyetten geçici olarak alıkoymasına izin vermektedir. Kanun, yetkili makamlardan önceden izin almadan çevrimiçi platformlar üzerinden bağış toplayan kuruluşlara uygulanan idari para cezalarını da önemli ölçüde artırmaktadır. Kanun, yetkili makamların sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerini makul olmayan bir şekilde kısıtlamasına izin veren başka hükümler de içermektedir; bunlar arasında Cumhurbaşkanı’nın terörizmi finanse ettiği iddia edilen bir örgütün mal varlığını dondurması, sivil toplum örgütlerine ve ortaklarına yapılacak denetimlerin sayısını artırma ve terörizmi veya uyuşturucu kaçakçılığını finanse etmekten suçlanan bireylerin sivil toplum faaliyetlerine yasak getirilmesi yer almaktadır[6].

Bu Kanun sadece Türkiye Anayasası[7] ve Türkiye’nin uymakla yükümlü olduğu uluslararası standartları[8] ihlal etmemekte, aynı zamanda halihazırda benzeri görülmemiş bir baskı ile karşı karşıya olan sivil toplum faaliyetlerine daha fazla kısıtlama getirilmesi konusunda ciddi endişeler uyandırmaktadır. Son yıllarda, özellikle de Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından, sivil toplum aktörleri ve insan hakları savunucuları, onları susturmaya ve çalışmalarını engellemeye yönelik baskıcı yasalar ve siyasi amaçlı ceza yargılamaları veya idari yargılamalarla sürekli hedef alınmaktadır. Sivil toplum kuruluşlarının kapanmaya zorlandığı, ceza adaleti sisteminin sivil topluma zarar vermek için defalarca suistimal edildiği, önde gelen sivil toplum aktörlerinin terörizmle ilgili uydurma suçlamalara dayanılarak adli taciz, mahkumiyet ve tutuklulukla karşı karşıya bırakıldığı ve sivil toplum alanının dramatik bir şekilde daraldığı bir bağlamda, söz konusu Kanun, Türkiye’de bağımsız sivil toplumun varlığı için tehlikeli bir tehdit oluşturmaktadır.

Gözlemevi, Türkiye’de sivil topluma yönelik devam etmekte olan baskılar ile birlikte sivil toplumu daha fazla baskılamak ve meşru insan hakları çalışmalarını engellemek için yetkililere ek araçlar sağlayacak olan 7262 sayılı Kanunun kabul edilmesini kınamaktadır.

İlgili taraflara aşağıdakiler konusunda çağrıda bulunuyoruz;

Türkiye Hükümeti’ne:

• Örgütlenme özgürlüğünün serbest kullanımını tehdit etmesi ve terörizmin finansmanını kısıtlama meşru amacını aşması nedeniyle 31 Aralık 2020 tarihinde yürürlüğe giren 7262 sayılı Kanunun derhal yürürlükten kaldırılması;

• Kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesine ilişkin yeni bir tasarının hazırlanmasında sivil toplum aktörleri ve diğer paydaşlarla anlamlı ve zamanında istişarelerde bulunulması ve genel anlamda karar alma süreçlerine, sivil toplum aktörleri ve insan hakları savunucuları dahil olmak üzere, paydaşların anlamlı katılımının sağlanması;

• Tüm sivil toplum aktörleri ve insan hakları savunucuları üzerinde devam eden baskıların durdurulması. ve engellenme veya misilleme korkusu olmaksızın meşru insan hakları çalışmalarının özgürce yürütülebileceği elverişli bir ortamın sağlanması;

• Yargı bağımsızlığının yanı sıra ifade ve örgütlenme özgürlüğünü teminat altına almaya yönelik yasal ve anayasal reformların yapılması yolu da dahil olmak üzere, ülkede hukukun üstünlüğüne ve temel haklara saygı gösterilmesinin sağlanması.

Birleşmiş Milletler’e, özellikle de barışçıl toplanma ve örgütlenme özgürlüğü, terörizmle mücadelede insan hakları ve temel özgürlüklerin geliştirilmesi ve korunması, düşünce ve ifade özgürlüğü, ile insan hakları savunucularının korunması konularında çalışan Özel Raportörler’e:

• Türkiye Hükümeti’ni, örgütlenme özgürlüğünün ve diğer temel hakların serbestçe kullanılmasını tehdit eden ve Türkiye’de meşru sivil toplum faaliyetlerini ciddi şekilde engelleme ve sivil alanı daha da kısıtlama potansiyeline sahip olan bu Kanunu derhal iptal etmeye çağıran kamuya açık bir bildirinin yayınlanması;

• Türkiye Hükümeti’ne, terörizme ve uyuşturucu kaçakçılığına karşı mücadeleyi amaçlayan herhangi bir kanun teklifi veya politikasının, özellikle örgütlenme ve ifade özgürlüğü ile insan haklarını savunma hakkına ilişkin temel haklarla ilgili olanlar olmak üzere, uluslararası insan hakları standartlarına uyması gerektiğinin hatırlatılması;

• Hükümetin, her türlü adli ve idari taciz, siyasi amaçlı denetimler, uzaklaştırmalar ve çalışmalarını engellemeyi amaçlayan diğer önlemler dahil olmak üzere, insan hakları savunucularına ve sivil toplum kuruluşlarına yönelik tüm saldırıları durdurmaya teşvik edilmesi.

Mali Eylem Görev Gücü’ne ("FATF"):

• Türkiye Hükümeti’ni, Kara Para Aklamayla Mücadele ve Terörizm ve Yayılmasının Finansmanı ile ilgili FATF tavsiyelerinin özünü ihlal ve istismar eden yukarıda belirtilen 7262 sayılı Kanunu derhal iptal etmeye çağıran kamuya açık bir bildirinin yayınlanması.

Avrupa Konseyi, Genel Sekreteri, İnsan Hakları Komiseri ve Parlamenterler Meclisi’ne:

• Türkiye Hükümeti’ni, örgütlenme özgürlüğünün ve diğer temel hakların özgürce kullanılmasını tehdit eden ve meşru sivil toplum faaliyetlerini ciddi şekilde engelleme ve sivil alanı daha da kısıtlama potansiyeline sahip olan 7262 sayılı Kanunu derhal iptal etmeye çağıran kamuya açık bir bildiri yayınlayarak bu gelişmeye hızla ve kesin bir şekilde tepki verilmesi;

• Değişiklikleri ve bu değişikliklerin başta ifade ve örgütlenme özgürlüğü ile insan haklarını savunma hakkı olmak üzere insan hakları üzerindeki etkilerini, Türkiye’de insan hakları savunucuları ve sivil topluma karşı daha geniş çaplı bir baskı bağlamında tartışmak üzere Parlamenterler Meclisi’nin bir sonraki oturumunda bir tartışma oturumunun programa alınması; ve 7262 sayılı Kanunu kınayan ve başta örgütlenme ve ifade özgürlüğü ile halkın katılım hakkı olmak üzere Sözleşme’de yer alan hakların etkin bir şekilde kullanılması ve sivil toplum için elverişli bir ortamın yaratılmasını sağlama konusunda Türkiye’deki yetkililere çağrıda bulunan bir kararın çıkarılması;

• Yeni çıkarılan 7262 sayılı Kanunun Avrupa Konseyi tarafından belirlenen ve tüm üye devletlerin saygı göstermeye mecbur olduğu anayasal standartlar ışığında incelenmesi için Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu’nun (Venedik Komisyonu) görevlendirilmesi ve bu değerlendirmeye dayanarak Türkiye Hükümeti’ne tavsiyelerde bulunulması.

Avrupa Birliği, Başkan Yardımcısı/ Ortak Dış ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi ("CSFP"), Genişlemeden Sorumlu Komisyon Üyesi ve Avrupa Parlamentosu ve üye devletlerine:

• Türkiye Hükümeti’ni, örgütlenme özgürlüğünün ve diğer temel hakların serbestçe kullanılmasını tehdit eden ve meşru sivil toplum faaliyetlerini ciddi şekilde engelleme ve sivil alanı daha da kısıtlama potansiyeline sahip olan yukarıda bahsedilen değişiklikleri iptal etmeye çağıran kamuya açık bir bildiri yayınlayarak bu gelişmeye hızlı ve kesin bir şekilde tepki verilmesi;

• Yıllık insan hakları diyaloğu ve Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı ile AB Başkan Yardımcısı ve CSFP Yüksek Temsilcisi arasında 21 Ocak’ta yapılması planlanan toplantı gibi AB temsilcileri ile Türkiye Hükümeti temsilcileri arasındaki diğer toplantılar da dahil olmak üzere tüm diplomatik kanalların kullanılarak yukarıda bahsedilen değişikliklerle ilgili endişelerin dile getirilmesi ve Türkiye Hükümeti’nin 7262 sayılı Kanunu yürürlükten kaldırmaya çağırılması;

• İnsan hakları ihlallerinin kolaylaştırılmasına, özellikle de sivil topluma ve insan hakları savunucularına karşı baskıların artırılmasına katkıda bulunmadığından emin olmak için AB’nin Türkiye ile terörle mücadele işbirliğini gözden geçirilmesi;

• Sivil toplumu ve insan hakları savunucularını mali açıdan ve terörle mücadele bağlamı da dahil olmak üzere desteklemenin öneminin kamuoyu nezdinde yeniden teyit edilmesi; Devletlerin terörle mücadele mevzuatı ve politikalarını sivil toplumu ve insan hakları savunucularını hedef almak ve taciz etmek için istismarına dair devam eden küresel eğilime ilişkin endişelerin kamuya açık bir şekilde ifade edilmesi; aşırı geniş tanımların insan hakları savunucularına karşı kullanılmasını önlemek için çok taraflı forumlarda evrensel olarak kabul edilecek bir terörizm tanımının benimsenmesinin teşvik edilmesi;

• Terörizmin finansmanı suistimaline karşı mücadele bahanesiyle bağımsız sivil toplum ve insan hakları savunucularının tacize uğramamalarını, tutuklanmamalarını, kovuşturulmamalarını veya başka türlü hedef gösterilmemelerini sağlayarak ifade özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğünü korumaya yönelik güvenceler getirmek için 8 sayılı tavsiye hakkındaki yorum notunun yeniden inceleme döngüsünün başlatılmasını destekleme yoluyla FATF çerçevesinin iyileştirilmesinin teşvik edilmesi.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi), 1997 yılında Dünya İşkenceyle Mücadele Örgütü (OMCT) ve Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. OMCT ve FIDH, uluslararası sivil toplum tarafından yürütülen Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması ProtectDefenders.eu üyesidir.


[1] Bakınız, “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesi İlişkin Kanun Teklifi Anayasaya ve Örgütlenme Özgürlüğü Aykırıdır!” başlıklı ve 600’den fazla sivil toplum örgütü tarafından imzalanmış olan ortak açıklama. (22 Aralık 2020). Türkçe metne erişmek için: https://siviltoplumsusturulamaz.org/
[2] Bkz. Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine ilişkin Kanun ve amacı (16 Aralık 2020). Türkçe metne erişmek için: https://www2.tbmm.gov.tr/d27/2/2-3261.pdf
[3] Güvenlik Konseyi Kararları No. 1267 (1999), 1988 (2011), 1989 (2011), 2253 (2015) ve 1373 (2001).
[4] Financial Action Task Force, Anti-money laundering and counter-terrorist financing measures: Turkey – Mutual Evaluation Report (Mali Eylem Görev Gücü, Kara para aklamayı önleme ve terörle mücadele finansmanı önlemleri: Türkiye - Karşılıklı Değerlendirme Raporu) (Aralık 2019). Rapora erişmek için: https://www.fatf-gafi.org/media/fatf/documents/reports/mer4/Mutual-Evaluation-Report-Turkey-2019.pdf
[5] Teklif, 16 Aralık 2020 tarihinde Meclis Başkanlığı’na sunulmuş ve 27 Aralık 2020 tarihinde Meclis tarafından kabul edilmiştir.
[6] Daha fazla bilgi için Türkiye’deki insan hakları örgütleri tarafından yapılan değerlendirmeye bakınız : Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine ilişkin Kanun Teklifine Dair Değerlendirme (22 Aralık 2020). Erişim: https://ihop.org.tr/kitle-imha-silahlarinin-yayilmasinin-finansmaninin-onlenmesine-iliskin-kanun-teklifine-dair-degerlendirme/
[7] Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Madde 33
[8] Özellikle, her ikisi de örgütlenme özgürlüğü hakkını tanıyan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Madde 11 ve Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi Madde 22.

Türkiye: İnsan hakları avukatı Eren Keskin hapis cezasına mahkum edildi

Yeni Bilgi:

Gözlemevi, İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı ve insan hakları avukatı1 olan Eren Keskin’e verilen hapis cezası hakkında bilgilendirilmiştir. Eren Keskin, barış ve insan hakları çalışmaları nedeniyle aralarında 2018 Helsinki Sivil Toplum Ödülü ve İnsan Hakları Savunucuları için verilen Martin Ennals Ödülü 2019 finalistliğinin de yer aldığı çok sayıda uluslararası ödül almıştır.

15 Şubat 2021 tarihinde, İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi, Özgür Gündem ana davasında Eren Keskin’e “yasadışı silahlı örgüt üyeliği” suçlamasıyla (TCK Madde 314/2) altı yıl üç ay hapis cezası vermiştir. Bu davada yargılanan diğer sekiz sanıktan üçü için de hapis cezası verilirken diğer üçü beraat etmiş ve ikisinin dosyası ise ana davadan ayrılmıştır. Eren Keskin’in avukatları karara itiraz etmiştir ve Keskin tutuksuz olarak yargılanmayı beklemektedir.

Gözlemevi, 2016 yılından bu yana Eren Keskin ile aralarında kapatılan Özgür Gündem gazetesinin köşe yazarları, nöbetçi genel yayın yönetmenleri ve danışma kurulu üyelerinin bulunduğu diğer sekiz sanığın Özgür Gündem’de yayınlanan yazılar nedeniyle “devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma”, “suç işlemeye tahrik”, “terör örgütü üyeliği”, “terör örgütü propagandası yapma” ve “terör örgütlerinin açıklamalarını yayma ve nakletme” suçlamalarıyla karşı karşıya bulunduğunu hatırlatmaktadır. Özgür Gündem gazetesi, “terör propagandası” yaptığı iddiasıyla 29 Ekim 2016 tarihinde 675 sayılı KHK ile kapatılmıştır. Suçlamalar ayrıca 2016 yılının Mayıs ve Ağustos ayları arasında gazetenin cezaevindeki çalışanlarına destek verme amacıyla yürütülen “nöbetçi genel yayın yönetmeni” kampanyasıyla da ilişkilidir.

Gözlemevi ayrıca, Eren Keskin’in barışçıl insan hakları faaliyetleri ve ifade özgürlüğünü kullanması nedeniyle yıllar boyu sürekli olarak adli tacize uğradığını ve sindirilmeye çalışıldığını da hatırlatmaktadır.

Gözlemevi, Eren Keskin’e verilen hapis cezasını kınamakta ve Türkiye’deki yetkililere Keskin ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı uygulanan adli taciz dahil her türlü tacize son verilmesi çağrısında bulunmaktadır.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:

i. Eren Keskin ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının fiziksel ve ruhsal bütünlüklerinin korunmasının her koşulda teminat altına alınması;

ii. Eren Keskin ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı gerçekleştirilen adli tacizler dahil her türlü tacize son verilmesi ve herhangi bir engelleme veya misilleme korkusu olmaksızın insan hakları faaliyetlerine devam edebilmelerinin sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. e-posta: info@adalet.gov.tr
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. e-posta: info@turkdeleg.org; tr- delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. E-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizde bulunan Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***

Cenevre-Paris, 17 Şubat 2021

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
◦ E-posta: Appeals@fidh-omct.org
◦ FIDH Telefonu: + 33 1 43 55 25 18
◦ OMCT Telefonu: + 41 22 809 49 39

Türkiye: Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın adli tacizi

Durum açıklaması:

Gözlemevi, Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın barışçıl oturma eylemlerine katılan 46 kişinin maruz bırakıldığı adli taciz konusunda bilgilendirilmiştir. Cumartesi Anneleri/İnsanları, 1980’ler ve 1990’larda zorla kaybedilen ya da siyasi cinayet mağduru yakınlarının fotoğraflarını ellerinde tutarak İstanbul Galatasaray Meydanı’nda her cumartesi öğle saatlerinde yarım saatliğine buluşan bir grup insan hakları savunucusudur. Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın talepleri, yakınlarının akıbetinin ve nerede olduğunun açıklanması ve bu suçlarla ilgili cezasızlığın sona ermesidir.

18 Kasım 2020 tarihinde İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi, Beyoğlu Kaymakamlığı tarafından getirilen yasaklamaya rağmen 25 Ağustos 2018 tarihinde gerçekleştirilen Cumartesi Anneleri/İnsanları 700. buluşmasına katılmaları nedeniyle aralarında zorla kaybedilenlerin yakınları ile İnsan Hakları Derneği (İHD) üyeleri ve yöneticilerinin de bulunduğu 46 barışçıl protestocuyu “izinsiz bir gösteriye silahsız olarak katılmak ve ihtarlara rağmen dağılmamakta ısrar etmek” (Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, Madde 32) ile suçlamıştır.

Ceza kovuşturması sürecini başlatma kararı ile, Mahkeme İstanbul Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu tarafından hazırlanan ve yetkililerin Cumartesi Anneleri/İnsanları 700. buluşmasını “milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının genel hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla” yasakladığını ileri süren iddianameyi kabul etmiştir. Davanın ilk duruşması 25 Mart 2021 tarihinde yapılacaktır. Bu acil eylem çağrısının yayınlandığı tarihte, söz konusu 46 kişi tutuksuz yargılanmaktadır. Suçlu bulunmaları halinde 3 yıla kadar hapis cezasına mahkum edilebilirler.

Gözlemevi, polisin 25 Ağustos 2018 tarihinde göz yaşartıcı gaz ve plastik mermi kullanarak 700. buluşmayı dağıttığını ve 47 göstericiyi gözaltına aldığını hatırlatır. Sonrasında 27 Ağustos 2018’de İçişleri Bakanlığı, annelerin ‘terör örgütleri tarafından istismar edildiğini’ ve bu örgütlerin ‘mağduriyet yaratma, terörü maskeleme ve toplumu ayrıştırma amacıyla annelik kavramını kullandığını’ ileri sürerek polisin güç kullanmasını ‘haklı göstermiştir’.

Gözlemevi, Cumartesi Anneleri/İnsanları buluşmasında 46 katılımcıya karşı polisin aşırı güç kullanması ve uygulanan adli taciz konusundaki derin endişesini dile getirmektedir. Gözlemevi ayrıca, Türkiye’de barışçıl toplanma hakkına getirilen sistematik kısıtlamaları kınamakta ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 34. Maddesi ile teminat altına alınan barışçıl toplanma hakkından yararlanmak için önceden izin veya onay gerekmediğini hatırlatmaktadır.

Gözlemevi, Türkiye’deki yetkililere, Cumartesi Anneleri/İnsanları buluşmalarına katılan 46 kişiye karşı adli düzeydekiler de dahil, her türlü tacizin derhal ve koşulsuz olarak sona erdirilmesi ve polisin hukuka aykırı güç kullandığı iddialarına ilişkin kapsamlı, hızlı, şeffaf ve tarafsız bir soruşturma yürütülmesi çağrısında bulunmaktadır.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:

i. Cumartesi Anneleri/İnsanları buluşmalarına katılanlarla birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının bedensel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasının her koşulda teminat altına alınması;

ii. Cumartesi Anneleri/İnsanları buluşmalarına katılanlara ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı gerçekleştirilen adli tacizler dahil her türlü tacize son verilmesi ve misilleme korkusu ya da engelleme olmaksızın faaliyetlerine devam edebilmelerinin sağlanması;

iii. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. Maddesinde ve Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 21. Maddesinde belirtildiği gibi, barışçıl toplanma özgürlüğü hakkını etkili bir şekilde teminat altına alan, kolaylaştırıcı bir hukuki, kurumsal ve idari ortamın sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. e-posta: info@adalet.gov.tr
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. Faks: + 32 2 511 04 50. e-posta: info@turkdeleg.org; tr-delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. e-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.
 
***
Paris-Cenevre, 24 Şubat 2021

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
• E-posta: Appeals@fidh-omct.org
• OMCT Telefonu: + 41 22 809 49 39
• FIDH Telefonu: + 33 1 43 55 25 18

TÜRKİYE: İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) damgalanması ve hedef gösterilmesi son bulmalı!

15 Şubat 2021 tarihinde İHD bir basın toplantısı düzenleyerek Türkiye’den 13 asker, polis ve istihbarat görevlisinin Kuzey Irak’ın Gare bölgesinde öldürülmeleri konusunda Türkiye hükümeti ile Kürdistan İşçi Partisi’nin (Partîya Karkerên Kurdistanê - PKK) ortak sorumluluğuna işaret eden bir açıklama yaptı. Türk Silahlı Kuvvetleri, Gare bölgesinde askeri operasyon düzenlemeye karar verdiğinde, söz konusu 13 kişi PKK tarafından altı yıldan uzun süredir alıkonulmaktaydı ve operasyonun hedeflerinden biri de alıkonulan kişileri kurtarmaktı. 14 Şubat 2021 tarihinde Milli Savunma Bakanı, bu operasyonda alıkonulan 13 kişinin yaşamını kaybettiğini açıkladı.

Bu olayın ardından 16 Şubat 2021 tarihinde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Hükümet temsilcisi olarak olay hakkında bilgi vermek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde milletvekillerine hitaben bir konuşma yaptı. Konuşmasının bir kısmında, alıkonulan 13 kişinin ölümünden devleti de sorumlu tutmaları nedeniyle İHD’yi ve yöneticilerini hedef alan Bakan, İHD’yi “canı çıkasıca” dernek olarak andı. Ayrıca gerçeği yansıtmayan bir şekilde İHD’yi terör örgütleri tarafından sivillerin katledilmesine karşı sessiz kalmakla itham etti. 18 Şubat 2021 tarihinde İHD, derneğin kim tarafından yapılırsa yapılsın sivillere yönelik saldırıları her zaman alenen kınadığını, alıkonulma durumlarında arabuluculuk rolü oynadığını ve, özellikle de riskli bir askeri operasyon bağlamında, üçüncü şahısların suistimallerine karşı hors de combat (çatışmanın tarafı olmayan) kişilerin yaşam haklarının korunması konusunda Devletin sorumluluğu bulunduğunu hatırlatan ve bu haksız suçlamaları reddeden bir bildiri yayınladı.

İçişleri Bakanı’nın açıklamasının ardından İHD, e-postalar ve sosyal medya da dahil olmak üzere çeşitli kanallardan tehditler almaya başladı. Gözlemevi bu gelişmeden son derece büyük bir endişe duymakta ve İHD’nin İç İşleri Bakanı tarafından damgalanıp düşmanlaştırılmasının dernek ve üyelerine yönelik tacizi artırabileceğinden korkmaktadır. Gözlemevi, birçok İHD üyesi ve yöneticisinin insan haklarını ve barışı savunma çalışmaları nedeniyle halihazırda temelsiz cezai kovuşturmalarla karşı karşıya olduğunu hatırlatmaktadır.

Gözlemevi, Türkiye’deki yetkilileri, İHD’nin ve tüm insan hakları savunucularının ve örgütlerinin damgalanmasına ve hedef gösterilmesine son vermeye ve ülkede ifade ve örgütlenme özgürlüğü haklarını güvence altına almaya çağırmaktadır. Gözlemevi daha genel olarak yetkililere, Türkiye’deki tüm insan hakları örgütlerinin meşru insan hakları çalışmalarını misilleme korkusu olmadan ve adli taciz de dahil olmak üzere herhangi bir kısıtlamaya maruz kalmadan yürütebilmelerini sağlamaları çağrısında bulunmaktadır. Gözlemevi, insan hakları örgütlerinin Devletin sorumluluğuna işaret etme hakkına sahip olduğunu ve Devletin uluslararası insan hakları hukuku ve uluslararası insancıl hukuka uygun davranmasına ilişkin herhangi bir ihmalinin soruşturulmasını talep edebileceğini hatırlatır.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi), 1997’de Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) ve Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. OMCT ve FIDH, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Türkiye: İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı

Durum açıklaması:

Gözlemevi, İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı ve saygın bir insan hakları avukatı olan Öztürk Türkdoğan’ın keyfi olarak gözaltına alınmasının ardından serbest bırakıldığı bilgisini almıştır.

19 Mart 2021’de sabah erken saatlerde polis memurları Türkdoğan’ın Ankara’daki evine baskın düzenledi ve Türkdoğan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında gözaltına alındı. Savcılık makamında Türkdoğan’a “yasadışı silahlı örgüte üye olmak” (TCK 314/2 Maddesi) suçlamasıyla soruşturulduğu bilgisi verildi. Savcı, Türkdoğan’a, İHD Eş Genel Başkanı sıfatıyla basına yaptığı çeşitli açıklamaların yanı sıra uluslararası kuruluşlar, milletvekilleri, devlet yetkilileri ve uluslararası delegasyonlarla yaptığı telefon görüşmeleriyle ilgili sorular sordu.

Öztürk Türkdoğan, aynı günün akşam saatlerinde hakkında soruşturma açılmak üzere adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Türkdoğan ayda iki kez imza vermek için polis karakoluna gitmek zorunda. Ayrıca 20 Mart 2021 tarihinde Türkdoğan’a savcılık tarafından yurt dışı seyahat yasağı getirildi.

Gözlemevi, İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin hakkında verilen ceza kararı ve İHD’ye karşı son dönemdeki tehditler ve damgalama çabaları dahil, barışçıl insan hakları faaliyetleri ile ifade ve örgütlenme özgürlüklerini kullanmaları nedeniyle İHD ve üyelerinin yıllardır adli taciz ve sindirme çabalarına maruz bırakıldıklarını hatırlatmaktadır.

Gözlemevi, Öztürk Türkdoğan’ın maruz bırakıldığı keyfi gözaltı ve adli tacizi şiddetle kınamakta ve Türkiye yetkililerini, Türkdoğan’a karşı uygulanan adli düzeydekiler dahil her türlü tacize derhal ve koşulsuz olarak son vermeye çağırmaktadır.

Gözlemevi, ayrıca Türkiye’deki yetkilileri, İHD’nin ve ülkedeki tüm insan hakları savunucularının ve kuruluşlarının hedef alınmasına son vermeye çağırmaktadır. Gözlemevi daha genel olarak yetkilileri Türkiye’deki tüm insan hakları kuruluşlarının ve insan hakları savunucularının misilleme korkusu olmadan ve adli taciz dahil herhangi bir kısıtlamayla karşılaşmaksızın meşru insan hakları faaliyetlerini yürütebilmelerini sağlamaya çağırmaktadır.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız::

i. Öztürk Türkdoğan ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının bedensel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasının her koşulda teminat altına alınması;

ii. Öztürk Türkdoğan ve Türkiye’deki tüm insan hakları savunucuları ile birlikte İnsan Hakları Derneği’ne ve Türkiye’de meşru insan hakları faaliyetleri yürüten tüm kuruluşlara karşı gerçekleştirilen adli tacizler dahil her türlü tacize son verilmesi ve herhangi bir baskı ya da misilleme korkusu olmaksızın meşru faaliyetlerini yürütebilmelerinin her koşulda sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. e-posta: info@adalet.gov.tr
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. e-posta: info@turkdeleg.org; tr- delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. e-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***
Cenevre-Paris, 26 Mart 2021

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
• E-posta: Appeals@fidh-omct.org
• OMCT Telefon ve faksı: + 41 22 809 49 39
• FIDH Telefon ve faksı: + 33 1 43 55 25 18

Türkiye: Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun Keyfi Olarak Alıkonulması

Durum açıklaması:

Gözlemevi, İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği (MAZLUMDER) [7] eski başkanı, doktor ve köşe yazarı olan ve uzun yıllardır insan hakları savunuculuğu yapan Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun keyfi alıkonulması hakkında bilgilendirilmiştir. Ömer Faruk Gergerlioğlu, 2018 yılından milletvekilliğinin düşürüldüğü Mart 2021 tarihine kadar milletvekili olarak görev yapmıştır.

2 Nisan 2021 tarihinde Gergerlioğlu, 2016 tarihli sosyal medya paylaşımı gerekçe gösterilerek “terör propagandası” yaptığı iddiasıyla verilen iki buçuk yıl hapis cezasının infazı için cezaevine girmiştir. Sosyal medya paylaşımı, PKK [8] tarafından yetkililere barış için adım atmaları yönünde yapılan çağrı ile birlikte dönemin Meclis Başkanı ve eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın buna yanıtını içeren bir haberle beraber Gergerlioğlu’nun barış çağrısında bulunmasına ilişkindir. Söz konusu haberin hala erişime açık olması ve bugüne dek haberi hedef alan herhangi bir adli işlemin yapılmamış olması dikkat çekicidir.

Gözlemevi, Gergerlioğlu’nun Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 21 Şubat 2018 tarihinde “terör propagandası” yapmak suçundan iki buçuk yıl hapse mahkum edildiğini hatırlatır. 19 Şubat 2021 tarihinde Gergerlioğlu’na verilen hapis cezası Yargıtay tarafından onanmış ve 17 Mart 2021’de milletvekilliği düşürülmüştür. Gergerlioğlu bir gazete haberini paylaştığı sosyal medya paylaşımı nedeniyle hapis cezası alırken, söz konusu haber hakkında suçlamada bulunulmaması verilen hapis cezasının siyasi saik ile verildiğine dair güçlü şüphe uyandırmaktadır.

Gergerlioğlu, uzun zamandır insan hakları savunucusudur ve 2018 yılında milletvekili seçilmesinden bu yana, güvenlik görevlilerinin işkence ve kötü muamelesine maruz kalan çeşitli kişiler ile birlikte “terör örgütleri ile iltisaklı olmaları” iddiasıyla görevlerinden alınan devlet memurlarının insan hakları için sürekli olarak savunuculuk yapmıştır. Kısa süre önce, gözaltına alınan kadınlara uygulanan çıplak aramaları Meclis’in dikkatine sunmuş ancak bu iddialar iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) tarafından defalarca reddedilmiştir.

Gözlemevi, ayrıca Gergerlioğlu’nun kamudaki doktorluk görevinden 7 Ocak 2017 tarihli KHK ile alındığını hatırlatır.

Gözlemevi, Ömer Faruk Gergerlioğlu’na uygulanan keyfi alıkonulma ve adli tacizi şiddetle kınamakta ve Türkiye yetkililerine Gergerlioğlu’nu derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakma ve Gergerlioğlu’na karşı uygulanan adli taciz dahil her türlü tacize son verilmesi çağrısında bulunmaktadır. Gözlemevi, Gergerlioğlu’na verilen hapis cezasını ifade özgürlüğü, insan haklarını savunma hakkı ile siyasi katılım ve temsil hakkının açık bir ihlali olarak değerlendirmektedir.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:

i. Ömer Faruk Gergerlioğlu ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının fiziksel ve ruhsal bütünlüklerinin korunmasının her koşulda teminat altına alınması;

ii. Alıkonulmasının tamamıyla insan hakları faaliyetlerine yaptırım getirme amacıyla kullanıldığı görüldüğünden keyfi olarak alıkonulan Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun koşulsuz ve derhal salıverilmesi;

iii. Ömer Faruk Gergerlioğlu ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı gerçekleştirilen adli tacizler dahil her türlü tacize son verilmesi ve herhangi bir engelleme veya misilleme korkusu olmaksızın insan hakları faaliyetlerine devam edebilmelerinin sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. e-posta: info@adalet.gov.tr.
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. e-posta: info@turkdeleg.org; tr-delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. e-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***
Paris-Cenevre, 22 Nisan 2021

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.
 
İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.


Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
• E-posta: Appeals@fidh-omct.org
• FIDH Telefonu: + 33 1 43 55 25 18
• OMCT Telefonu: + 41 22 809 49 39

TÜRKİYE: LGBTQI+ ve kadın hakları savunucularına yönelik polis şiddeti

İstanbul’da düzenlenen 19. LGBTQI+ Onur Yürüyüşü yerel makamlar tarafından bir kez daha yasaklandı. LGBTQI+ hak savunucularının, halka açık toplantı ve mitingler için belirlenen alanlardan biri olan Maltepe Etkinlik Alanı’nda Onur Yürüyüşü düzenleme girişimi, şiddet ve terör eylemlerinin önlenmesi ve kamu düzeninin, halk sağlığının ve ahlakın korunması gibi gerekçelerle İstanbul Valiliği tarafından engellendi. Onur Yürüyüşü daha sonra, yıllardır geleneksel olarak düzenlendiği Taksim bölgesine taşındı, ancak Beyoğlu Kaymakamlığı tarafından 26 Haziran 2021’de yapılan açıklamada, "devletin bölünmez bütünlüğü, genel ahlak ve Kovid-19 tedbirleri” gerekçesiyle yeniden yasaklandı.

Yukarıda belirtilen kararların ardından, 26 Haziran 2021’de Taksim bölgesi ve çevresinde konuşlanan çevik kuvvet polisleri, ana caddeye erişimi engelledi ve toplanan gruba plastik mermi ve biber gazı kullanarak saldırdı. Olayı izleyen gazeteciler de dahil olmak üzere en az 20 kişinin tutuklandığı bildirildi. Agence France-Presse (AFP) foto muhabiri Bülent Kılıç, dizini boynuna bastırarak nefes almasına engel olan bir polis memuru tarafından şiddet kullanılarak yere yatırıldı ve kamerasına zarar verildi. Yetkililere göre, Kılıç’ın gazeteci olduğu tespit edildikten sonra polis nezaretinden serbest bırakıldı.

2015 yılından bu yana, İstanbul LGBTQI+ Onur Yürüyüşü yetkililer tarafından ayrımcı ve yasa dışı gerekçelerle yasaklanmaktadır. Onur yürüyüşleri Türkiye genelinde pratikte yetkililer tarafından yasaklanmış durumdadır ve LGBTQI+ hareketi büyük ölçüde kamusal alandan dışlanmaktadır. Üst düzey devlet yetkilileri, kamusal söylemde LGBTQI+ topluluğuna karşı giderek artan bir şekilde ve açıkça nefret söylemi kullanmakta ve medyadaki nefret söylemi büyük bir endişe kaynağı olmaya devam etmektedir. Özellikle Temmuz 2016’daki darbe girişiminden bu yana, Türkiye’de sivil toplum ve muhalif sesler daha geniş anlamda ciddi baskı altına alınırken, sivil alan yıllar içinde giderek daralmaktadır.

Yükselen LGBTQI+ karşıtı söylemler Türkiye’deki kadın haklarına da zarar vermektedir. 19. Onur Yürüyüşü, Türkiye’nin LGBTQI+ karşıtı gerekçelerle 20 Mart 2021’de sadece bir cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin söz konusu olduğu bir dönemde gerçekleşti. Türkiye genelinde kadınlar, çekilme kararının yürürlüğe girdiği 1 Temmuz 2021’de Türkiye’nin Sözleşmeden resmi olarak çekilmesini kınamak için sokaklara döküldü. İstanbul, Taksim de dahil olmak üzere bazı yerlerde yoğun polis önlemleri altında protestolar düzenlendi ve polis, kadın hakları savunucularına karşı göz yaşartıcı gaz ve plastik mermi kullandı.

Gözlemevi, Onur Yürüyüşü ve Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmesine karşı protestolar sırasında barışçıl protestoculara ve gazetecilere yönelik şiddeti güçlü şekilde kınamakta ve Türkiye Hükümetini ülkedeki LGBTQI+ ve kadın hakları savunucuları ile birlikte gazetecilerin devam eden kriminalizasyonu ve tacine son vermeye çağırmaktadır. Gözlemevi ayrıca yetkilileri , Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve uluslararası insan hakları hukuku tarafından korunan barışçıl toplanma özgürlüğü hakkını tanımaya ve Türkiye yurttaşlarının ve sivil toplumunun insan haklarının meşru kullanımına orantısız kısıtlamalar getirmeye son vermeye çağırmaktadır.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Türkiye: İnsan hakları avukatı Eren Keskin’in adli tacizi devam ediyor

Yeni bilgi:

Gözlemevi, insan hakları avukatı1 ve İnsan Hakları Derneği (İHD) eş başkanı Eren Keskin’e karşı devam eden adli taciz hakkında bilgilendirilmiştir. Eren Keskin, barış ve insan hakları çalışmaları nedeniyle 2018 Helsinki Sivil Toplum Ödülü de dahil olmak üzere birçok uluslararası ödül almış ve 2019 yılında Martin Ennals İnsan Hakları Savunucuları Ödülü finalisti olmuştur.

28 Haziran 2021’de Eren Keskin, 2019’da Halkların Demokratik Partisi (HDP) belediye başkanlarının görevden alınmasını kınayan bir basın açıklamasının okunması ile ilgili sorgulama için Savcılığın Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu’na çağrıldı. Keskin ifadesini vermiş olsa da, dava dosyasındaki gizlilik kararı devam ediyor ve hala savcının incelemeyi tamamlaması bekleniyor; bu nedenle, Keskin aleyhindeki suçlamalar henüz açıklanmadı.

Gözlemevi, 15 Şubat 2021’de İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Keskin’e Özgür Gündem davasında “yasadışı silahlı örgüte üyelik” (TCK Madde 314/2) suçundan altı yıl üç ay hapis cezası verdiğini hatırlatır. Eren Keskin 2016’dan beri , Kürt medyasının sembolü olan ve kapatılan Özgür Gündem gazetesinde yayınlanan yazılar nedeniyle “devletin birliğini bozmak”, “suç işlemeye tahrik”, “terör örgütüne üyelik”, “terör propagandası” ve “terör örgütlerinin açıklamalarını yayınlamak ve yaymak” suçlamalarıyla karşı karşıya. Gazete, “terör propagandası” iddiaları üzerine 29 Ekim 2016 tarihinde 675 sayılı Olağanüstü Hal Kararnamesi ile kapatılmıştı. Keskin’in avukatları mahkumiyet karara itiraz etti ve Keskin şu anda tutuksuz yargılanıyor.

Gözlemevi ayrıca Keskin’in barışçıl insan hakları faaliyetleri ve ifade özgürlüğünü kullanması nedeniyle yıllardır sürekli olarak adli taciz ve sindirme çabalarına maruz bırakıldığını hatırlatır.

Gözlemevi, Eren Keskin’e karşı devam etmekte olan adli tacizi kınamakta ve Türkiye yetkililerini Keskin’e yönelik tüm suçlamaları düşürmeye ve kendisi ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı gerçekleştirilen adli tacizler dahil her türlü tacize son vermeye çağırmaktadır.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:

i. Eren Keskin ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının bedensel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasının her koşulda teminat altına alınması;

ii. Eren Keskin aleyhindeki tüm suçlamaların düşürülmesi; Keskin ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı gerçekleştirilen adli tacizler dahil her türlü tacize son verilmesi ve herhangi bir engelleme ya da misilleme korkusu olmaksızın faaliyetlerine devam edebilmelerinin sağlanması.

​ Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. e-posta: info@adalet.gov.tr.
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. e-posta: info@turkdeleg.org; tr- delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. E-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***
Paris-Cenevre, 9 Temmuz 2021

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
◦ E-posta: Appeals@fidh-omct.org
◦ FIDH Telefonu: + 33 1 43 55 25 18
◦ OMCT Telefonu: + 41 22 809 49 39

Türkiye: İnsan hakları avukatı Abdurrahman Karabulut’a yönelik tehdit ve tacizler

Durum Açıklaması:

Gözlemevi, 12 Mayıs 2021 tarihinde Konya’da ırkçı saldırıya uğrayan ve ağır yaralanan Kürt Dedeoğlu ailesini savunması nedeniyle insan hakları avukatı Abdurrahman Karabulut’a yönelik tehdit ve tacizler hakkında bilgilendirilmiştir. 30 Temmuz 2021 tarihinde aileden dördü erkek, üçü kadın yedi kişi öldürülmüş ve evleri ateşe verilmiştir.

Cinayetleri takip eden günlerde, 12 Mayıs saldırısıyla ilgili davada Dedeoğlu ailesini temsil eden Abdurrahman Karabulut, Twitter üzerinden çok sayıda açıklama yaparak müvekkillerinin Kürt halkına yönelik ırkçılığa dayalı bir nefret suçunun mağduru olduğunu belirtmiştir [9]. Sonuç olarak, katliamın ardından, Avukat Karabulut hedef alınarak tacize maruz bırakılmış ve Karabulut’un açıklamaları üzerine Konya Barosu’ndan “harekete geçmesini” talep eden sosyal medya kullanıcıları tarafından “provokasyon” ile suçlanmıştır.

30 Temmuz 2021 tarihinde, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, cinayetlerin ardından sosyal medyada gösterilen tepki üzerine, saldırının kişisel bir husumet sonucu olduğunu ve nefret suçu olarak sınıflandırılmasının “provokasyon” olduğunu belirtti. Aynı gün Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Twitter’dan yaptığı açıklamada, "Bu cinayetin, bu vahşi katliamın ideolojik saiklerle işlendiği propagandası tam anlamıyla bir provokasyondur, yalandır." dedi. 31 Temmuz 2021 tarihinde, Konya Cumhuriyet Başsavcılığı "Eylemin ırkçı nefret saiki ile işlendiğine dair iddialar gerçeği yansıtmamaktadır" açıklamasını yaptı.

3 Ağustos 2021 tarihinde, Abdurrahman Karabulut’un müvekkillerinin cenazesine katıldığı sırada, hukuk bürosu kimliği belirsiz bir kişi tarafından telefonla aranarak tehdit edildi. Karabulut’un asistanı ile telefonda konuşan kişi, yakında Karabulut’un karşısına çıkıp kendisini tanıtacağını söyleyerek asistan aramayı sonlandırmadan önce “şerefsiz, faşist köpekler” diye bağırdı.

Abdurrahman Karabulut, 9 Ağustos 2021’de kamu görevini yerine getirmesi nedeniyle hakaret ve tehdide uğradığı iddiasıyla Konya Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Bu Acil Eylem çağrısının yayınlandığı tarihte, bu müracaat kapsamında henüz herhangi bir soruşturma başlatılmamıştı. 11 Ağustos 2021 tarihinde Abdurrahman Karabulut ayrıca Konya Valiliği’nden yakın koruma tedbiri uygulanması talebinde bulundu ancak bu talep başlangıçta reddedildi. Karabulut Valilik kararına itiraz etti, Valilik ancak 18 Ağustos 2021 tarihinden itibaren kendisine yakın koruma sağladı.

Gözlemevi, Abdurrahman Karabulut’a yönelik tehdit ve taciz eylemlerini kınamakta ve Türkiye yetkililerine bu tehditler hakkında bir soruşturma yürütmeleri ve Karabulut ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının bedensel ve ruhsal bütünlüklerinin korunmasını sağlamaları konusunda çağrıda bulunmaktadır.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:

i. Abdurrahman Karabulut ile birlikte, özellikle Kürt meselesi üzerine çalışanlara odaklanarak başta azınlık hakları savunucuları olmak üzere, Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının bedensel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasının her koşulda teminat altına alınması;

ii. Sorumluların tespit edilmesi amacıyla Abdurrahman Karabulut’a yönelik tehditlere ilişkin bağımsız, kapsamlı, tarafsız ve şeffaf bir soruşturma yürütülmesi ve bu kişilere hukuka uygun şekilde yaptırım uygulanması;

iii. Abdurrahman Karabulut’a ve Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına yönelik her türlü taciz eylemine son verilmesinin ve her koşulda faaliyetlerini herhangi bir engelleme veya misilleme korkusu olmadan yürütebilmelerinin sağlanması;

iv. Ülkede azınlık haklarına saygı gösterilmesinin ve bu hakların uygulanmasının sağlanması ile başta Kürt halkına karşı olanlar olmak üzere her türlü ırkçı ve ayrımcı saldırıya son vermek için gerekli tüm önlemlerin alınması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. e-posta: info@adalet.gov.tr
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. e-posta: info@turkdeleg.org; tr- delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. e-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

​ Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***
Paris-Cenevre, 20 Ağustos 2021

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
• E-posta: Appeals@fidh-omct.org
• FIDH Telefon ve faksı: + 33 1 43 55 25 18
• OMCT Telefon ve faksı: + 41 22 809 49 39

Türkiye: Avukat Harika Karataş saldırıya uğradıTürkiye: Avukatlar Harika Günay Karataş ve Tevfik Gündüz’e saldırı

Durum Açıklaması:

Gözlemevi, Hakkari Barosu ve Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukat Harika Günay Karataş ile yine Hakkari Barosu üyesi olan avukat Tevfik Gündüz’e yönelik saldırılar hakkında bilgilendirilmiştir.

Hakkari’nin Yüksekova İlçe Jandarma Komutanlığı’nda askerlerin saldırısına uğrayan Harika Günay Karataş ve Tevfik Gündüz, 23 Ağustos 2021’de kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, hakaret, tehdit ve görevi kötüye kullanma suçlarından Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Şikayet üzerine soruşturma başlatıldı.

20 Ağustos 2021’de Harika Günay Karataş, Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) yönelik baskı operasyonları kapsamında aynı gün gözaltına alınan HDP üyesi müvekkilinin ifadesinin alınmasına katılmak üzere gittiği Hakkari’nin Yüksekova İlçe Jandarma Komutanlığı’nda kaba kuvvete ve ağır hakarete maruz bırakılmıştı.

Müvekkilinin ifade vermesini beklerken, Avukat Karataş komutanın ofisine çağrıldı ve burada komutan olduğunu iddia eden sivil giyimli bir erkek, onu huzursuzluk çıkarmakla suçlayarak kendisine sözlü saldırıda bulundu. Karataş yanıt verdiği sırada, komutan olduğunu iddia eden kişi kolundan tutup ayrılmasını engelledi. Müvekkilini görmek için Yüksekova İlçe Jandarma Komutanlığı’nda hazır bulunan Tevfik Gündüz, münakaşayı duydu, müdahale etmek için odanın girişine geldi ve buna karşılık fiziksel saldırıya uğradı ve dışarıda tutuldu. Harika Günay Karataş daha sonra Tevfik Gündüz eşliğinde ayrılırken, komutan olduğu iddia edilen kişi ve askerlerin sözlü ve fiziki saldırısına uğradı.

Hakkari Barosu, Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Hakkari Şubesi saldırının ardından bir toplantı düzenledi. Bu saldırıyı protesto etmek için Hakkari Barosu’nun OCAS sistemini (Otomatik CMK Atama Sistemi) 24 saat süreyle kendi isteğiyle kapatmasına karar verildi. HDP üyelerinin ifadelerine 21 Ağustos 2021’de Hakkari Barosu Yönetim Kurulu üyesi diğer avukatların huzurunda yeniden başlandı.

Gözlemevi, insan hakları avukatları Tevfik Gündüz ve Harika Günay Karataş’a yönelik saldırıları kınamakta ve Türkiye’deki yetkililere, söz konusu avukatlarla birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının bedensel ve ruhsal bütünlüklerinin korunmasını sağlama konusunda çağrıda bulunmaktadır.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye’deki yetkililere yazınız:

i. Tevfik Gündüz ve Harika Günay Karataş ile birlikte, Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının bedensel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasının her koşulda teminat altına alınması;
ii. Tevfik Gündüz ve Harika Günay Karataş’a yönelik saldırılara ilişkin bağımsız, kapsamlı, tarafsız ve şeffaf bir soruşturma yürütülmesi ve sorumlulara hukuka uygun şekilde yaptırım uygulanması;
iii. Tevfik Gündüz ve Harika Günay Karataş ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına yönelik her türlü taciz eylemine son verilmesinin ve her koşulda faaliyetlerini herhangi bir engelleme veya misilleme korkusu olmadan yürütebilmelerinin sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. e-posta: info@adalet.gov.tr
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. e-posta: info@turkdeleg.org; tr-delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. e-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

​ Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***
Paris-Cenevre, 8 Eylül 2021

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.
İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.
Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
• E-posta: Appeals@fidh-omct.org
• FIDH Telefon: + 33 1 43 55 25 18
• OMCT Telefon: + 41 22 809 49 39

Türkiye: Duruşma salonunda Diyarbakır Barosu Yönetim Kurulu üyeleri ve avukatlarına polis tarafından fiziksel ve sözlü saldırı

Durum açıklaması:

Gözlemevi, Diyarbakır Barosu yönetim kurulu üyelerine ve insan hakları avukatlarına mahkeme salonunda polis memurları ve bir mahkeme başkanı tarafından yapılan fiziksel ve sözlü saldırılar hakkında bilgilendirilmiştir.

13 Eylül 2021 tarihinde Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, Mahkeme başkanının Özgür Kadın Hareketi (Tevgera Jinên Azad-TJA) Dönem Sözcüsü Ayşe Gökkan’ın [10] Kürtçe savunmasını yanlış anlaması nedeniyle Ayşe Gökkan’ı temsilen insan hakları avukatı Lütfiye Berfin Gökkan araya girerek müvekkilinin ayrıntılı savunmasını hazırlaması için ek süre talep etti. Mahkeme başkanı avukata, “sana söz vermedim, otur, hadsizlik etme, ben bilirim ne yapacağımı, otur dedim sana, bu dosya çok vahim biliyor musunuz, içinde üç ayrı üyelik ve propaganda suçları var, çok ağır bir dosya bu, bırakın ben işimi yapayım...” diye bağırdı ve elini kürsüye vurarak, “Hepinizi salondan atacağım” dedi.

Başkan ardından ek süre talebine karar vermek için sadece savunma avukatlarını dışarı çıkarttı. Diğer avukatların ve o sırada duruşma salonunda bulunan sanık yakınlarının da tanık olduğu üzere, mahkeme başkanı diğer mahkeme üyeleriyle istişare etmeden talebi reddetti ve sanığa “bak avukatların senin savunmanı nasıl sabote ediyor” dedi. Sonrasında mahkeme başkanı, mahkeme görevlisine “Bu avukatların hepsini mahkeme salonundan atacağım” diyerek kadın polis memurlarını çağırmasını söyledi. Yaklaşık 10 polis duruşma salonuna girdi ve mahkeme başkanı onlara “tek bir müdafi, ben söz vermeden konuşmaya kalkarsa salondan atacaksınız. Zor kullanın, tutun ve atın… daha doğrusu önce ben ihtar edeceğim avukatları, ihtara rağmen çıkmazlarsa o zaman siz tutup atacaksınız salondan” dedi.

Savunma avukatları daha sonra tekrar duruşma salonuna alınırken, sanığın savunmasına devam edildi. Kısa süre sonra Diyarbakır Barosu başkanı Nahit Eren, yönetim kurulu üyesi Mehdi Özdemir ve diğer yönetim kurulu üyeleri duruşmayı izlemek için duruşma salonuna girdi. Bu sırada avukat Özüm Vurgun, müvekkiline ve tercümana su almak için mahkeme salonundan çıkmak üzereyken, mahkeme başkanı kendisine “nereye gidiyorsun, bana sormadan çıkamazsın, otur yerine” diye bağırdı. Bunun üzerine Baro Başkanı Nahit Eren ayağa kalkıp kendini tanıtarak beyanda bulunmayı talep etti ve mahkeme Eren’e söz verdi. Eren, “Sayın başkan, duruşma düzenini bozmamak için daha önce söz alamadım. Ancak şu an yine bir meslektaşımıza haksız yere müdahale ettikten sonra söz alma ihtiyacı duydum. Sizlere bir kez daha hatırlatmak isteriz ki savunma makamı yargılamanın temel sujesidir. Sizlerin gerek duruşma başlarken gerek şu anda meslektaşlarımıza karşı haksız tutumunuzu kabul etmiyoruz” dedi. Mahkeme başkanının duruşmanın başında olanları Eren’in nasıl bildiğini sorgulaması üzerine, Eren diğer yönetim kurulu üyelerinin duruşmayı izlemek için hazır bulunduğunu ve durumu kendisine aktardıkları yanıtını verdi.

Eren konuşmaya çalışırken mahkeme başkanı “atın şunu” diye bağırdı. Avukatlar, avukatların mahkeme salonundan çıkarılmasının hukuka aykırı olduğunu ifade ederek itiraz etti, ancak mahkeme başkanı herkesi dışarı çıkarttıracağını tekrarladı. Bunun üzerine mahkeme salonundaki polis memurları, avukatlar da dahil olmak üzere herkesi zor kullanarak duruşma salonundan çıkarmaya çalıştı. Mahkeme salonunda sanığın bir akrabasının fenalaşıp bayılmasına rağmen polis memurları saldırıya devam etti.

Bu sırada polis memurları, Baro yönetim kurulu üyesi Mehdi Özdemir’i sağ kolundan tutup sürükleyerek mahkeme salonu dışında gözaltına almaya çalıştı. Bu durumu gören Nahit Eren, polis memurlarına Özdemir’in yönetim kurulu üyesi olduğunu söyledi. Ancak bir polis memuru Nahit Eren’i de iterek “terbiyesiz, şerefsizsiniz” diyerek hakaret etti. Baro yönetim kurulu üyesi Seyit Rıza Karakaş, bir polis memuru tarafından göğüs kafesinden yumruklandı. Avukatlar Çiğdem Sevimli, Serdar Özer, Gözde Engin ve Muhammed Tapancı ise duruşma salonunun girişinde itilerek darp edildi.

Avukatlar ayrıca sanığın akrabalarından birinin polis tarafından haksız yere alıkonulduğunu tespit etti ve polise kişinin serbest bırakılmasını söyledi. Bir başka polis memuru orada bulunan memurlara “kimseyi bırakmayın, tutun” diye bağırdı. Nahit Eren ve Baro yönetim kurulu üyesi Öykü Çakmak, sanığın akrabasını hangi gerekçeyle alıkoyduklarını sormaları nedeniyle polisler tarafından itilerek darp edildi.

Bu saldırılara uğrayan Baro başkanı ve yönetim kurulu üyelerinin de aralarında bulunduğu avukatlar, 14 Eylül 2021 tarihinde, "kamu görevlisine hakaret" ve "kanunsuz emrin uygulanmasından dolayı görevi kötüye kullanma" suçlarından Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Bu Acil Eylem çağrısının yayınlandığı tarihte, söz konusu şikayetle ilgili herhangi bir gelişme olmamıştır.

Gözlemevi, Diyarbakır Barosu yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere insan hakları avukatlarına yönelik, hakim ve avukatların bağımsızlığı ve adil yargılanma hakkının önünde açık bir engel teşkil eden fiziksel ve sözlü saldırıları kınamakta ve Türkiye yetkililerini, Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı ve saldırılara karışan polis memurlarının eylemleri hakkında bağımsız, kapsamlı, tarafsız ve şeffaf bir soruşturma yürütmeye çağırmaktadır.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye’deki yetkililere yazınız:

i. Diyarbakır Barosu yönetim kurulu üyeleri ve insan hakları avukatları ile birlikte, Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının bedensel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasının her koşulda teminat altına alınması;

ii. Yukarıda bahsedilen saldırılara ilişkin bağımsız, kapsamlı, tarafsız ve şeffaf bir soruşturma yürütülmesi ve sorumlulara hukuka uygun şekilde yaptırım uygulanması;

iii. Her koşulda adil yargılanma hakkı ile hakim ve avukatların bağımsızlığının teminat altına alınması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. e-posta: info@adalet.gov.tr
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. e-posta: info@turkdeleg.org; tr-delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. e-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

​ Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***
Paris-Cenevre, 17 Eylül 2021

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
• E-posta: Appeals@fidh-omct.org
• FIDH Telefon: + 33 1 43 55 25 18
• OMCT Telefon: + 41 22 809 49 39

Türkiye: ODTÜ Onur Yürüyüşü’ne katılan insan hakları savunucuları gelecek duruşmada beraat etmeli

19 LGBTİ+ hakları savunucusu, 10 Mayıs 2019’da ODTÜ kampüsünde gerçekleştirilen Onur Yürüyüşü’ne katıldıkları için “kanuna aykırı toplantıya katılmak” ve “ihtara rağmen kendiliğinden dağılmamak” ile suçlanıyor. Aynı yıl daha önceki bir tarihte, 21 Şubat 2019’da Ankara 12. Bölge İdare Mahkemesi, 2017’de olağanüstü hal döneminde çıkartılan ve Ankara’daki tüm LGBTİ+ etkinliklerini yasaklayan genel yasağı temel hak ve özgürlükleri koşulsuz, belirsiz ve ölçüsüz olarak kısıtlandığı ve hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle kaldırmıştı. Buna rağmen üniversite yönetimi, önceki yasağı yürüyüşü yasaklamak için yasal bir dayanak olarak kullandı.

ODTÜ Onur Yürüyüşü 2011’den beri her yıl barışçıl biçimde gerçekleştiriliyordu. Ancak 6 Mayıs 2019’da ODTÜ yönetimi barışçıl Onur Yürüyüşü’nü hukuka aykırı şekilde yasakladı. 7 Mayıs 2019’da ODTÜ LGBTİ+ Dayanışması Ankara 7. İdare Mahkemesi’ne başvurarak yasağa itiraz etti. Bu sırada, ODTÜ yönetiminin kararı Ankara 12. Bölge İdare Mahkemesi’nin Şubat ayındaki kararına aykırı olduğu için aktivistler ve öğrenciler yasal toplanma özgürlüğü haklarını kullanarak Onur Yürüyüşü’nü gerçekleştirmek üzere kampüste toplandı. Bunun üzerine üniversite yönetimi, yürüyüşü engellemek için Ankara Emniyet Müdürlüğü’yle iletişime geçerek müdahale edilmesini istedi.

Yürüyüş günü, 10 Mayıs’ta, polis barışçıl protestoculara aşırı güç kullandı: Kalabalığa biber gazı ve plastik mermiler sıkıldı, öğrenciler yerlerde sürüklendi, ağaçlara itildi ve kafalarından yaralandılar. Polis müdahalesi sırasında başvurulan aşırı güç kullanımı, Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi dahil olmak üzere uluslararası hukuk ve iç hukukun güvence altına aldığı barışçıl toplanma hakkının ihlalidir.

Haziran 2020’de Ankara 7. İdare Mahkemesi, Ankara 12. Bölge İdare Mahkemesi’nin 2017’den beri başkentteki tüm LGBTİ+ etkinliklerine yönelik genel yasağı kaldıran 2019’daki kararına atıfta bulunarak “belirli toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yasaklanması mümkün olmakla birlikte barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının demokratik bir toplumda vazgeçilmez haklardan biri olarak korunması gerektiği”ni ve “devletin toplanma özgürlüğünün kullanılmasını sağlamak için gereken önlemleri almakla yükümlü olduğu”nu belirtti. Bu karar, ODTÜ yönetiminin Mayıs 2019’da kampüsteki Onur Yürüyüşü’ne getirdiği yasağın hukuki dayanağı olmadığını doğruladı. Buna rağmen yargılanan kişiler hâlâ beraat etmedi.

19 kişi, Ağustos 2019’da haklarında açılan ve iki yıldan uzun süren, bu süre boyunca onları kaygılandıran ve günlük yaşamları üzerinde olumsuz etkiler yaratan; onları kişisel, akademik ve mesleki anlamda etkileyen bir davayla karşı karşıya.

Bu nedenle, 8 Ekim’de Ankara 39. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek duruşmada 19 insan hakları savunucusunun tamamının beraat etmesi için çağrı yapıyoruz. Türkiye yetkililerini, güvenlik güçleri ve ODTÜ yönetiminin, gelecekte ODTÜ kampüsünde ve Ankara’da yapılacak Onur Yürüyüşlerinin herhangi bir engellemeyle karşılaşmaksızın gerçekleştirilmesini sağlayarak, iç hukuk ve uluslararası insan hakları hukukunca güvence altına alınan barışçıl toplanma özgürlüğü hakkını korumasını sağlamaya çağırıyoruz. Ayrıca, Türkiye yetkililerini, polisin kampüsteki aşırı güç kullanımına ilişkin hızlı, bağımsız ve tarafsız bir soruşturma yürütmeye ve keyfi veya görevi suiistimale dayalı güç kullanan kolluk görevlilerinin adalet önüne çıkarılmasını sağlamaya çağırıyoruz.

TÜRKİYE: Osman Kavala derhal serbest bırakılmalıdır

Osman Kavala, Mart 2019’dan beri devam eden Gezi davası kapsamında hükümet karşıtı hareketleri kışkırtmak ve casusluk gibi asılsız suçlamalarla dört yılı aşkın keyfi tutukluluğun ardından 26 Kasım 2021’de İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi önüne çıkacak.

10 Aralık 2019 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Osman Kavala’nın tutukluluğunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesi (özgürlük ve güvenlik hakkı) ile birlikte 18. maddesini (haklara getirilen kısıtlamaların sınırlandırılması) ihlal ettiğine karar verdi ve derhal serbest bırakılmasını emretti. Mahkemenin kararına rağmen Kavala serbest bırakılmadı ve bu karar henüz uygulanmadı. Sonuç olarak, 16 Eylül 2021 tarihinde Avrupa Konseyi (AK) Bakanlar Komitesi, 30 Kasım - 2 Aralık 2021 tarihleri arasında gerçekleşecek olan 1419. insan hakları toplantısından önce ülkenin AİHM kararına uymaması ve Kavala’yı serbest bırakmaması halinde Türkiye aleyhine ihlal prosedürü başlatacağını açıkladı.

AK Bakanlar Komitesi’nin açıklamasının ardından Türkiye’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda üst düzey isim, Osman Kavala’yı hedef alan, onu suç işlemekle itham ederek masumiyet karinesi ilkesini ihlal eden ve yargıyı etkilemeye çalışan açıklamalar yaptı. Ayrıca, devlet destekli medya organları, Kavala’yı hedef alan ve yargıya yönelik "talimatlar" ima eden köşe yazıları yayınladı.

Osman Kavala tanınmış bir iş insanı, hayırsever ve insan hakları savunucusudur. Türkiye’de çeşitli sivil toplum örgütlerinin kurucusu olarak ülkede demokrasiyi, insan haklarını ve çok kültürlülüğü teşvik etmektedir. 2002’de bir sivil toplum örgütü olan Anadolu Kültür’ü ve Anadolu kentlerinde çeşitli sanat merkezleri kurdu. Osman Kavala aynı zamanda Açık Toplum Vakfı, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) ve Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (DİSA) gibi birçok sivil toplum örgütünün kurucu üyesi, yönetim kurulu üyesi ve danışma kurulu üyesidir.

Osman Kavala, 18 Ekim 2017 tarihinde polis tarafından gözaltına alındı, 1 Kasım 2017 tarihinde yüksek güvenlikli Silivri Cezaevi’nde "2013 Gezi Parkı Eylemlerinin beyni olmak" ve "Temmuz 2016 darbe girişimine katılmak" suçlamalarıyla tutuklu olarak yargılanmaya başladı. İddianame ve resmi herhangi bir suçlama olmaksızın bir yıl dört ay hapis yattı. Daha sonra soruşturmanın kapsamı genişletildi ve akademisyenler ve Anadolu Kültür çalışanları da dahil olmak üzere birçok sivil toplum aktörünü hedef alan yüksek profilli bir ceza davasına dönüştü. Osman Kavala’nın keyfi tutukluluğuna sonunda, Aralık 2019’da derhal serbest bırakılmasına karar veren AİHM önünde itiraz edildi.

18 Şubat 2020 tarihinde Osman Kavala, diğer sanıklarla birlikte Gezi davasındaki tüm suçlamalardan beraat etti ve hakim tahliyesine karar verdi. Ancak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişimine karıştığı iddiasıyla “hükümeti devirmeye teşebbüse” dair uydurma suçlamalarla aynı gün Kavala hakkında gözaltı kararı vererek cezaevinden çıkmasını engelledi. İstanbul 8. Sulh Ceza Hakimliği, 19 Şubat 2020 tarihinde söz konusu suçlamalarla yeniden tutukluluğuna devam edilmesi kararını verdi. 9 Mart 2020 tarihinde, Kavala hakkında "casusluk" iddiasıyla başka bir tutuklama kararı verildi. “Hükümeti devirmeye teşebbüs” suçlamasıyla verilen önceki tutukluluk kararı daha sonra iptal edildi, ancak “casusluk” suçlamalarına dayalı ikinci tutuklama kararı kapsamında serbest bırakılmadı.

Nihayet beraatlere rağmen, Gezi davası hukuka aykırı olarak çArşı davasıyla birleştirildi ve sadece Kavala’nın tutuklu yargılandığı 52 sanıklı bir dava başlatıldı. Sanık sayısı dikkate alındığında, davanın aylarca sürmesi ve bu esnada Osman Kavala’nın keyfi tutukluluğunun süresiz olarak devam etmesi kuvvetle muhtemel.

Gözlemevi, Osman Kavala’nın meşru insan hakları çalışmalarına misilleme olduğu görünen devam eden keyfi tutukluluğu ve kendisine yönelik yargısal tacizi şiddetle kınamaktadır. Gözlemevi, Türkiye’deki yetkilileri derhal ve koşulsuz olarak Kavala’yı serbest bırakmaya ve aleyhindeki tüm suçlamaları düşürmeye çağırmaktadır.
Gözlemevi ayrıca, Türkiye’deki yetkilileri, ülkedeki tüm insan hakları savunucularının suçlu haline getirilmesine, hedef alınmasına ve taciz edilmesine son vermeye; ve sivil toplum ile Türkiye vatandaşları tarafından insan haklarının meşru şekilde kullanılmasına orantısız kısıtlamalar getirilmesine son vermeye çağırmaktadır.

Ayrıca, 26 Kasım 2021’deki duruşmada Osman Kavala’nın serbest bırakılmaması durumunda Gözlemevi, AK Bakanlar Komitesi’ni kararlarına uymaya ve Türkiye aleyhine ihlal prosedürünü başlatmaya çağırmaktadır.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Türkiye: Dr. Şeyhmus Gökalp’in beraati

Yeni bilgi:

Gözlemevi, Türk Tabipleri Birliği (TTB) [11] Yüksek Onur Kurulu üyesi ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) [12] gönüllüsü olan Dr. Şeyhmus Gökalp’in beraatı hakkında bilgilendirilmiştir.

19 Kasım 2021 tarihinde, Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesi Dr. Şeyhmus Gökalp hakkında delil yetersizliği nedeniyle “silahlı örgüte üye olmak” ve “terör örgütüne üye olmak” (sırasıyla TCK, Madde 314/2 ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu, Madde 5/1) suçlamalarından beraat kararı vermiştir. Savcı bu beraat kararını temyiz etmiştir ve sonuç olarak temyizi bir ikinci derece mahkemesi inceleyecektir.

Gözlemevi, Dr. Gökalp’in, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında Türkiye polisi tarafından 20 Kasım 2020 tarihinde gözaltına alındığını hatırlatır. 10 Şubat 2021 tarihinde, Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesi Dr. Şeyhmus Gökalp’in 80 günü aşkın tutukluluğunun ardından serbest bırakılması kararını vermiştir. 15 Ekim 2021 tarihinde Dr. Gökalp, davasının ikinci duruşmasına katılmak üzere yukarıda belirtilen mahkemenin huzuruna çıktı. Bu duruşmada, savcı son mütalaasını sundu ve Dr. Gökalp’e, "silahlı örgüte üye olmak" ve "terör örgütüne üye olmak" suçlarından 7 ila 15 yıl arasında hapis cezası verilmesini talep etti. Ayrıca savcı, önceki yıllarda savunma avukatları tarafından sunulan argüman ve delillerin hiçbirini dikkate almadı.

Gözlemevi, Dr. Gökalp’in beraatını memnuniyetle karşılamakta, ancak yalnızca meşru insan hakları çalışmaları nedeniyle kovuşturulması söz konusu olduğundan, esasen hiçbir şekilde gözaltına alınmaması ve yargısal tacize maruz bırakılmaması gerektiğini hatırlatmaktadır. Ayrıca Gözlemevi, hekimlerin, TTB üyelerinin ve TİHV üyeleri ile gönüllülerinin barışçıl ve meşru insan hakları faaliyetleri nedeniyle ilk kez hedef alınmadığını hatırlatır. Bu uygulamalar, hukukun üstünlüğünün olmadığı, yargının bağımsız olmadığı koşullarda sivil topluma yönelik bir tehdit olarak kullanılmaktadır.

Gözlemevi, Türkiye yetkililerini terörle mücadele mevzuatını tüm muhalif sesleri hedef almak için kullanmayı bırakmaya ve Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına yönelik yargı düzeyindekiler dahil her türlü tacize derhal ve koşulsuz olarak son vermeye çağırmaktadır.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye’deki yetkililere yazınız:

i. Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının bedensel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasının her koşulda teminat altına alınması;

ii. Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına yönelik yargı düzeyindekiler dahil her türlü taciz eylemine son verilmesinin ve her koşulda faaliyetlerini herhangi bir engelleme veya misilleme korkusu olmadan yürütebilmelerinin sağlanması;

iii. Muhalefetin susturulması ve insan hakları faaliyetlerinin engellenmesi amacıyla terörle mücadele mevzuatının kötüye kullanılmasına son verilmesi.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. e-posta: info@adalet.gov.tr
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. e-posta: info@turkdeleg.org; tr-delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. e-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***
Cenevre-Paris, 25 Kasım 2021

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
• E-posta: Appeals@fidh-omct.org
• OMCT Telefon: + 41 22 809 49 39
• FIDH Telefon: + 33 1 43 55 25 18

Türkiye: Ersin Berke Gök ve Caner Perit Özen’e yönelik keyfi tutuklama ve kötü muamele

Durum açıklaması:

Gözlemevi, İstanbul’da Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri Ersin Berke Gök ve Caner Perit Özen ile rektörlerin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan [13] tarafından atanmasına karşı barışçıl protestolar düzenleyen ve akademik özgürlük çağrısında bulunan bir öğrenci hareketi olan "Boğaziçi Direnişi"ne katılanlara yönelik keyfi tutuklama ve kötü muamele hakkında bilgi edinmiştir.

Ersin Berke Gök ve Caner Perit Özen, 7 Ocak 2022’de İstanbul 22. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanacak. Gök ve Özen, 5 Ekim 2021 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi rektörlük binası önünde barışçıl bir protestoya katılmalarıyla bağlantılı olarak, “Kanuna aykırı toplantı veya gösteriye katılanların dağılması yönünde güvenlik güçlerinin ihtarlarına uymama” (2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanunu, 32. Madde), “özgürlükten yoksun bırakma”, “görevi yaptırmamak için direnme” ve “ulaşım araçlarını kaçırma veya alıkoyma” (Türk Ceza Kanunu, sırasıyla Madde 109, 265 ve 223) suçlamalarıyla karşı karşıyadır. Bu Acil Eylem çağrısının yayınlandığı tarihte, Ersin Berke Gök ve Caner Perit Özen, akrabalarıyla yazışmalarının engellendiği İstanbul’daki yüksek güvenlikli Silivri Cezaevi’nde tutukluydu. Ayrıca Ersin Berke Gök’e tutukluluğunun başından beri beslenme şekline uygun gıda verilmemiştir.

5 Ekim 2021 tarihinde, Ersin Berke Gök, Caner Perit Özen ve diğer sekiz Boğaziçi Üniversitesi öğrencisinden oluşan bir grup, rektörlük binası önünde barışçıl bir şekilde açıklama yaparken üniversitenin özel güvenlik görevlileri tarafından darp edildi. Ardından polis memurları tarafından gözaltına alınarak İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldüler. Üçü adli kontrol şartıyla serbest bırakılırken, bu kişiler hakkındaki soruşturma devam ediyor.

Aynı gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2021-2022 Yükseköğretim Akademik Yılı Açılış Töreni’nde yaptığı konuşmada eylem yapan öğrencileri “üniversite içine sızmış teröristler” olarak nitelendirdi. Ayrıca rektör Naci İnci, öğrenciler hakkında “tehdit”, “hakaret”, “mala zarar verme”, “görevi yaptırmamak için direnme” (Türk Ceza Kanunu, sırasıyla Madde 106, 151 ve 265) ve “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanununu ihlal” suçlamalarıyla savcılığa suç duyurusunda bulundu.

6 Ekim 2021’de Ersin Berke Gök, Caner Perit Özen ve diğer beş öğrenci savcılıkta sorgulanmak üzere İstanbul Çağlayan Adliyesi’ne götürüldü. Aralarından dördü adli kontrolle serbest bırakılırken, Ersin Berke Gök, Caner Perit Özen ve bir öğrenci İstanbul 9. Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edildi. Gök ve Özen, “görevi yaptırmamak için direnme” ve “kanuna aykırı toplantı veya gösteriye katılanların dağılması yönünde güvenlik güçlerinin ihtarlarına uymama” suçlamasıyla İstanbul Metris Cezaevi’nde tecrite konulurken, üçüncü öğrenci adli kontrol tedbiri ile serbest bırakıldı.

26 Ekim 2021 tarihinde Ersin Berke Gök ve Caner Perit Özen Silivri Cezaevi’ne sevk edildi. 26 Kasım 2021 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, sanıklar hakkında "kanuna aykırı toplantı veya gösteriye katılanların dağılması yönünde güvenlik güçlerinin ihtarlarına uymama", "özgürlükten yoksun bırakma", "görevi yaptırmamak için direnme" ve "ulaşım araçlarını kaçırma veya alıkoyma" suçlamalarıyla iddianame düzenledi.

Gözlemevi, Ersin Berke Gök ve Caner Perit Özen’in keyfi tutuklama ve yargısal tacizinin yanı sıra Gözlemevi’nin “Sürekli OHAL: Türkiye’de Toplantı ve Gösteri Özgürlüğüne Yönelik Saldırılar ve Sivil Topluma Yansımaları” başlıklı raporunda belgelenen, ifade özgürlüğü ve toplanma özgürlüğü haklarına yönelik devam eden ihlalleri güçlü biçimde kınamaktadır.

Gözlemevi, Türkiye yetkililerini Ersin Berke Gök ve Caner Perit Özen’i derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakmaya ve ayrıca kendileri ile birlikte tüm “Boğaziçi Direnişi” eylemcilerine yönelik -yargı düzeyindekiler dahil olmak üzere- tüm taciz eylemlerine son vermeye çağırmaktadır.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye’deki yetkililere yazınız:

i. Ersin Berke Gök ve Caner Perit Özen ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının bedensel bütünlüğünün ve ruhsal iyilik ve esenliğinin korunmasının her koşulda teminat altına alınması;

ii. Yalnızca meşru insan hakları faaliyetlerini cezalandırmak amacıyla gerçekleştirildiği görülen tutuklama keyfi olduğundan, Ersin Berke Gök ve Caner Perit Özen’in derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakılmaları;

iii. Ersin Berke Gök ve Caner Perit Özen’in aile üyelerine ve avukatlarına erişimlerinin her koşulda teminat altına alınması;

iv. Ersin Berke Gök ve Caner Perit Özen ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına yönelik yargı düzeyindekiler dahil her türlü taciz eylemine son verilmesinin ve meşru faaliyetlerini her koşulda herhangi bir engelleme veya misilleme korkusu olmadan yürütebilmelerinin sağlanması;

v. Gerek Türkiye Cumhuriyeti Anayasası gerekse aralarında Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin de bulunduğu Türkiye tarafından onaylanmış uluslararası sözleşmeler tarafından korunan ifade özgürlüğü ve toplanma özgürlüğü haklarına her koşulda saygı gösterilmesinin sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. e-posta: info@adalet.gov.tr
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. e-posta: info@turkdeleg.org; tr-delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. e-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***
Cenevre-Paris, 21 Aralık, 2021

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
• E-posta: Appeals@fidh-omct.org
• OMCT Telefon: + 41 22 809 49 39
• FIDH Telefon: + 33 1 43 55 25 18

Türkiye: Ersin Berke Gök ve Caner Perit Özen’in serbest bırakılmaları ve devam eden yargı tacizi

Yeni bilgi:

Gözlemevi, İstanbul’da Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri ve rektörlerin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan [14] tarafından atanmasına karşı barışçıl protestolar düzenleyen ve akademik özgürlük çağrısında bulunan bir öğrenci hareketi olan "Boğaziçi Direnişi" katılımcıları Ersin Berke Gök ve Caner Perit Özen’in serbest bırakılmaları ve Gök ve Özen’e yönelik devam eden yargısal taciz hakkında bilgi edinmiştir.

7 Ocak 2022’de İstanbul 22. Asliye Ceza Mahkemesi Ersin Berke Gök ve Caner Perit Özen’in adli kontrolle tahliye edilmelerine ve üç ay süren keyfi tutuklulukları sonrasında haklarında yurtdışına çıkış yasağı uygulanmasına karar vermiştir. Gök ve Özen, 5 Ekim 2021 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi rektörlük binası önünde barışçıl bir protestoya katılmalarıyla bağlantılı olarak, “Kanuna aykırı toplantı veya gösteriye katılanların dağılması yönünde güvenlik güçlerinin ihtarlarına uymama” (2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanunu, 32. Madde), “özgürlükten yoksun bırakma”, “görevi yaptırmamak için direnme” ve “ulaşım araçlarını kaçırma veya alıkoyma” (Türk Ceza Kanunu, sırasıyla Madde 109, 265 ve 223) suçlamalarıyla karşı karşıyadır.

İstanbul 22. Asliye Ceza Mahkemesi davanın bir sonraki duruşmasının tarihini 21 Mart 2022 olarak belirlemiştir. Bununla birlikte, 17 Ocak 2022 tarihinde Mahkeme, davaya müşteki olarak katılma talebinde bulunan Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Naci İnci ve üniversitedeki özel güvenlik görevlilerinden bir grup ile gizli bir duruşma yapmıştır. Ne Berke Gök ile Perit Özen ne de avukatları bu gizli duruşma konusunda bilgilendirilmiştir ve bu nedenle sanıkların İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Madde 6’da teminat altına alınan adil yargılanma hakları ihlal edilmiştir. Mahkeme, Rektör İnci Naci ve üniversite güvenlik görevlilerinin müdahale talepleri konusunda 21 Mart 2022 tarihinde karar verecektir.

Gözlemevi, Ersin Berke Gök, Caner Perit Özen ve diğer sekiz Boğaziçi Üniversitesi öğrencisinden oluşan bir grubun 5 Ekim 2021’de rektörlük binası önünde barışçıl bir şekilde açıklama yaparken şiddet kullanılarak gözaltına alındığını hatırlatır. Aynı gün, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2021-2022 Yükseköğretim Akademik Yılı Açılış Töreni’nde yaptığı konuşmada protestolara katılan öğrencileri “üniversite içine sızmış teröristler” olarak nitelendirmiştir. Ayrıca rektör Naci İnci, öğrenciler hakkında “tehdit”, “hakaret”, “mala zarar verme”, “görevi yaptırmamak için direnme” (Türk Ceza Kanunu, sırasıyla Madde 106, 151 ve 265) ve “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanununu ihlal” suçlamalarıyla savcılığa suç duyurusunda bulunmuştur.

6 Ekim 2021 tarihinde, Gök ve Özen, Metris Cezaevi’nde tecrit edilmiştir. 26 Ekim 2021 tarihinde, Yüksek Güvenlikli Silivri Cezaevi’ne sevk edilmişlerdir ve bir ay sonra 26 Kasım 2021 tarihinde, İstanbul Cumhuriyet Savcısı, haklarında "kanuna aykırı toplantı veya gösteriye katılanların dağılması yönünde güvenlik güçlerinin ihtarlarına uymama", "özgürlükten yoksun bırakma", "görevi yaptırmamak için direnme" ve "ulaşım araçlarını kaçırma veya alıkoyma" suçlamalarıyla resmi iddianame hazırlamıştır. Silivri Cezaevi’nde tutuklu oldukları süre boyunca iki öğrencinin de akrabalarıyla yazışmalarına izin verilmemiştir. Ayrıca Ersin Berke Gök’e tutukluluğu süresince beslenmesine uygun gıda verilmemiştir.

Gözlemevi, Ersin Berke Gök ve Caner Perit Özen’in uğradığı devam eden yargısal tacizin yanı sıra Gözlemevi’nin “Sürekli OHAL: Türkiye’de Toplantı ve Gösteri Özgürlüğüne Yönelik Saldırılar ve Sivil Topluma Yansımaları” başlıklı raporda belgelediği ifade özgürlüğü ve toplanma özgürlüğü haklarının süregelen ihlallerini güçlü biçimde kınamaktadır.

Gözlemevi, Türkiye yetkililerini Ersin Berke Gök ve Caner Perit Özen aleyhine tüm suçlamaları derhal ve koşulsuz olarak düşürmeye ve ayrıca kendileri ile birlikte tüm “Boğaziçi Direnişi” katılımcılarına yönelik -yargı düzeyindekiler dahil olmak üzere- her türlü taciz eylemlerine son vermeye çağırmaktadır.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye’deki yetkililere yazınız:

i. Ersin Berke Gök ve Caner Perit Özen ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının bedensel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasının her koşulda teminat altına alınması;

ii. Ersin Berke Gök ve Caner Perit Özen hakkındaki tüm suçlamaların derhal ve koşulsuz olarak düşürülmesi ve kendileriyle ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına yönelik -yargı düzeyindekiler dahil olmak üzere- her türlü taciz eylemine son verilmesi;

iii. Ersin Berke Gök ve Caner Perit Özen’in davaları süresince adil yargılanma haklarının teminat altına alınması;

iv. Gerek Türkiye Cumhuriyeti Anayasası gerekse aralarında Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin de bulunduğu Türkiye tarafından onaylanmış uluslararası sözleşmeler tarafından korunan ifade özgürlüğü ve toplanma özgürlüğü haklarına her koşulda saygı gösterilmesinin sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. e-posta: info@adalet.gov.tr
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. e-posta: info@turkdeleg.org; tr-delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. e-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***
Cenevre-Paris, 28 Ocak 2022

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
• E-posta: Appeals@fidh-omct.org
• OMCT Telefon: + 41 22 809 49 39
• FIDH Telefon: + 33 1 43 55 25 18

Türkiye: Öztürk Türkdoğan’a yönelik devam eden yargı tacizi

Yeni bilgi:

Gözlemevi, İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı ve saygın bir insan hakları avukatı olan Öztürk Türkdoğan’a yönelik devam eden yargısal taciz hakkında bilgi edinmiştir.

Öztürk Türkdoğan, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianame üzerine 22 Şubat 2022’de "yasa dışı silahlı örgüte üye olmak" suçlamasıyla (Türk Ceza Kanunu, Madde 314/2) Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi’ne çıkacak. Bu suçlama, Savcılık tarafından Türkdoğan’ın İHD Eş Genel Başkanı sıfatıyla barışçıl insan hakları faaliyetlerine dair yürütülen bir soruşturmaya dayandırılmaktadır. Türkdoğan özellikle, Abdullah Öcalan’ın İmralı Cezaevi’ndeki cezaevi koşullarına [15] ilişkin kamuoyuna yaptığı açıklamaların yanı sıra Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT) de dahil olmak üzere uluslararası heyetler, milletvekilleri, devlet yetkilileri ve uluslararası örgütlerle yaptığı işbirliği nedeniyle hedeftedir. Öztürk Türkdoğan suçlu bulunup ceza alırsa, beş ila on yıl arasında değişecek bir hapis cezası ile karşı karşıya kalacaktır.

Gözlemevi, 19 Mart 2021 tarihinde polis memurlarının Türkdoğan’ın Ankara’daki evine baskın düzenlediğini hatırlatır. Baskının ardından Türkdoğan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen anılan soruşturma kapsamında gözaltına alınmıştır. Aynı günün akşam saatlerinde adli kontrol şartıyla serbest bırakılmış ve kendisine yurt dışı seyahat yasağı getirilmiştir.

Gözlemevi ayrıca, Aralık 2021’den bu yana Öztürk Türkdoğan’ın sadece kendisinin ve İHD’nin barışçıl insan hakları faaliyetlerini ve ifade özgürlüğünü hedef alan iki ceza davasıyla daha karşı karşıya olduğunu hatırlatır. Türkdoğan, İHD’nin 24 Nisan 2017 tarihinde internet sitesinde yayınladığı "Adalet ve Hakikat İçin Ermeni Soykırımı’nın İnkârına Son" başlıklı bir yazıyla ilgili olarak Ankara 24. Asliye Ceza Mahkemesi’nde "Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı organlarını alenen aşağılama" (Türk Ceza Kanunu, Madde 301) suçlamasıyla karşı karşıyadır. Bu suçlamaya dayanarak suçlu bulunup ceza alırsa, Türkdoğan altı ay ile iki yıl arasında değişecek hapis cezası ile karşı karşıya kalacaktır.

Ayrıca Öztürk Türkdoğan, 29 Haziran 2018 tarihinde yayınlanan ve İçişleri Bakanı’nın sivil toplum örgütlerini, siyasetçileri ve halkı hedef alan, tehdit eden ve aşağılayan açıklamalarını kınayan bir İHD açıklaması ile ilgili olarak Ankara 60. Asliye Ceza Mahkemesi’nde "hakaret" (Türk Ceza Kanunu, Madde 125/3) suçlamasıyla karşı karşıyadır. Bu davanın ilk duruşması 18 Şubat 2022’de yapılacaktır. Türkdoğan, suçlu bulunup ceza alması halinde iki yıla kadar hapis cezası ile karşı karşıya kalacaktır

Gözlemevi, İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin hakkında verilen ceza kararı ve örgüte karşı tehditler ve damgalama çabaları dahil, barışçıl insan hakları faaliyetleri ile ifade ve örgütlenme özgürlüklerini kullanmaları nedeniyle İHD ve üyelerinin yıllardır yargı tacizi ve sindirme çabalarına maruz bırakıldıklarını hatırlatmaktadır.

Gözlemevi, Öztürk Türkdoğan’a yönelik devam eden yargısal tacizi şiddetle kınamakta ve Türkiye yetkililerini, Türkdoğan’a karşı uygulanan yargı düzeyindekiler dahil olmak üzere her türlü tacize derhal ve koşulsuz olarak son vermeye ve yukarıda anılan ceza davaları çerçevesinde hakkında isnat edilen tüm suçlamaları düşürmeye çağırmaktadır.

Gözlemevi, ayrıca Türkiye’deki yetkilileri, İHD’nin ve ülkedeki tüm insan hakları savunucularının ve örgütlerinin hedef alınmasına son vermeye çağırmaktadır. Gözlemevi daha genel olarak yetkilileri Türkiye’deki tüm insan hakları örgütlerinin ve insan hakları savunucularının misilleme korkusu olmadan ve yargısal taciz dahil herhangi bir kısıtlamayla karşılaşmaksızın meşru insan hakları faaliyetlerini yürütebilmelerini sağlamaya çağırmaktadır.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:

i. Öztürk Türkdoğan ile birlikte İHD üyelerinin ve Türkiye’deki diğer tüm insan hakları savunucularının bedensel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasının her koşulda teminat altına alınması;

ii. Öztürk Türkdoğan, İHD üyeleri ve Türkiye’deki diğer tüm insan hakları savunucuları ile birlikte İnsan Hakları Derneği’ne ve Türkiye’de meşru insan hakları faaliyetleri yürüten tüm örgütlere karşı gerçekleştirilen yargı düzeyindekiler dahil olmak üzere her türlü tacize son verilmesi ve herhangi bir baskı ya da misilleme korkusu olmaksızın meşru faaliyetlerini yürütebilmelerinin her koşulda sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Bekir Bozdağ. e-posta: info@adalet.gov.tr
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. e-posta: info@turkdeleg.org; tr-delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. e-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***
Cenevre-Paris,, 31 Ocak 2022

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
• E-posta: Appeals@fidh-omct.org
• OMCT Telefon: + 41 22 809 49 39
• FIDH Telefon: + 33 1 43 55 25 18

Türkiye: İNSAN HAKLARI SAVUNUCULUĞU YARGILANAMAZ!

22.02.2022 - Ankara Adliyesi

35 yılı aşkın bir süredir varlığını Türkiye’nin temel insan hakları sorunlarına ve insan hakları ihlallerinin mağdurlarına çare bulmaya adamış İnsan Hakları Derneği’nin Eş Genel Başkanlığını 15 yıldır sürdüren değerli arkadaşımız Avukat Öztürk Türkdoğan ve İnsan Hakları Derneği ile dayanışmak için buradayız.

İnsan Hakları Derneği, İçişleri Bakanlığı Müfettişleri tarafından önce 2016 yılında, daha sonra 2020 yılında denetlenmiş, her iki denetim sonucunda müfettişler Dernek hakkında şikâyette bulunmuştu. 2017 yılında yapılan şikâyet Cumhuriyet savcılığı tarafından verilen takipsizlik kararlarıyla sonuçlanmıştı. 2020 yılı denetiminden bir süre sonra 19 Mart 2021 tarihinde İHD Eş Genel Başkanı gözaltına alınmış ve aynı gün adli kontrol ile serbest bırakılmıştı. 2020 yılındaki denetim sonucu müfettişlerin şikayetleri üzerine bu kez Cumhuriyet Savcılığı, İHD Eş Genel Başkanının Türk Ceza Kanunu’nun 125.,301. ve 314. maddesinde yer alan suçları işlediğine ilişkin iddialarının yer aldığı üç iddianame hazırlamış, ilgili mahkemeler de bu iddianameleri kabul ederek kovuşturma sürecini başlatmışlardır.

TCK’nın 125. ve 301. maddelerinde yer alan suçlamalar, doğrudan İnsan Hakları Derneğinin faaliyetlerine yöneliktir. İçişleri Bakanının eylemlerini ve söylemlerini eleştiren bir açıklama ve çok uzun zamandır her yıl 24 Nisan tarihinde İHD tarafından yapılan “Ermeni Soykırımını Tanıma Çağrısı suç olarak tanımlanmıştır. Bunlar, daha önce Cumhuriyet savcısının takipsizlik kararı verdiği iddialardır.

Bugün 22 Şubat günü OHAL döneminde ihdas edilmiş olan Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesinde ilk duruşması yapılacak olan davada Öztürk Türkdoğan’ın İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanı sıfatıyla yaptığı savunuculuk faaliyetleri cezalandırılmak istenmektedir. Örgüt üyeliği suçunun ve bu suça ilişkin Avrupa İnsan hakları Mahkemesinin saptadığı belirsizliğin insan hakları savunuculuğu faaliyetlerini kapsayacak şekilde genişletilmesi hiçbir şekilde kabul edilemez.

İnsan Hakları Derneğini ve Eş Genel Başkanını hedef alan bu iddianameler, insan hakları savunucularının susturulması ve sindirilmesi yoluyla işkencenin, ayrımcılığın, şiddetin, hukuksuzluğun ve cezasızlığın meşru sayılarak üstünün örtülmesi iddianameleridir.

Bu iddianame, aynı zamanda Türkiye’de insan hak ve özgürlüklerini savunan tüm hak savunucularına ve bağımsız sivil toplum örgütlerine de yönelik bir tehdittir.

Aşağıda imzası bulunan insan hakları örgütleri olarak, biz insan hakları savunucuları ve örgütleri Türkiye’de hiçbir ayrımcılığa izin vermeden herkesin eşitliği ve özgürlüğü ve adalet için mücadele etmeye, Anayasa’nın 90. Maddesi gereği iç hukukun parçası sayılan uluslararası insan hakları standartlarını hayata geçirmeye ve haksızlıklara karşı durmaya devam edeceğiz.

İnsan hakları mücadelesine yönelik bu tür baskıların hak örgütleri olarak ne mücadelemizi ne de dayanışmamızı zayıflatamayacağını herkesin bilmesini isteriz.

İnsan hak ve özgürlüklerini savunmaya, birbirimize sahip çıkmaya devam edeceğiz.

TÜRKİYE: Diyarbakır’da kadın hakları savunucularının keyfi tutuklanmaları

Diyarbakır’da 16 Mart 2022 sabahı polis memurları, farklı sivil toplum örgütleri, sendikalar ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) üyelerinden oluşan 24 kadın hakları savunucusu ve aktivistin evlerine baskın düzenledi.

Bu baskınlar sonucunda aşağıdaki hak savunucuları ve aktivistler gözaltına alındı ve Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne getirildi: Rosa Kadın Derneği (Rosa) Yönetim Kurulu Başkanı Adalet Kaya; Rosa Yönetim Kurulu üyesi Nevin Oyman; Rosa üyesi Fatma Gültekin; Özgür Kadın Hareketi ( Tevgera Jinen Azad – TJA) aktivisti Zekiye Güler; HDP Yenişehir İlçe Eş Başkanı Remziye Sızıcı; yerine kayyum atanan Sur Belediyesi Eş Başkanı Filiz Buluttekin; Diyarbakır Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Kadın Sekreteri Fatma Yıldızhan; TÜMBEL-SEN (Tüm Belediye Memurları Sendikası) Eş-Başkanı Nihal Yanık; Eğitim-Sen (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası) 1 No’lu Şube Eğitim Sekreteri Hatice Efe; BTS (Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası) Kadın Sekreteri Bahar Uluğ; Sakine Karadeniz; Birsen Güneş; Gülşen Özer; Muhibet Özcanlı; Fatma Kavmaz; Esma Efetürk; Xezal Yıldırım; Jale Okkan; Yıldız Kardeş; Emine Akşahin; Songül Kapancı; Emine Kaya; Evin Yelboğa ve Safiye Akdağ.

Gözaltına alınan kadınların avukatları tarafından ziyaret edilmelerine 24 saat yasak getirildi ve bu yasak daha sonra avukatlarının itirazları üzerine kaldırıldı. Bununla birlikte, polis ifadelerini ancak 17 Mart 2022 gece yarısı civarında almaya başladı. "Terör örgütüne üyelik" suçlamasıyla (Türk Ceza Kanunu, Madde 314/2), polis 1 Eylül 2021’deki Dünya Barış Günü, 25 Kasım 2021’deki Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması Günü, 8 Mart 2022’deki Dünya Kadınlar Günü ve Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden çekilmesi vesilesiyle yapılanlar da dahil olmak üzere Diyarbakır’da gerçekleşen toplantılar, eylemler, buluşmalar ve basın açıklamaları hakkında kadınları sorguladı.

18 Mart 2022 tarihinde Sulh Ceza Hakimlikleri tarafından verilen kararlar uyarınca Jale Okkan, Emine Kaya, Sakine Karadeniz, Fatma Kavmaz, Remziye Sızıcı, Gülşen Özer, Esma Efetürk, Filiz Buluttekin, Bahar Uluğ, Songül Kapancı ve Fatma Yıldızhan tutuklanarak Diyarbakır Cezaevi’ne gönderildi. Yıldız Kardeş savcılık tarafından, geri kalan insan hakları savunucuları ve aktivistler ise adli kontrol tedbirleri ile serbest bırakıldı.

Aşağıda imzası bulunan örgütler, Diyarbakır’daki kadın hakları savunucularının ilk kez hedef alınmadığını üzüntü ile belirtmektedir. Nitekim, TJA ve Rosa Kadın Derneği’nin faaliyetlerine karşı yürütülen soruşturmalar kapsamında, özellikle Mayıs 2020, Temmuz 2020 ve Nisan 2021’de benzer baskınlar ve tutuklama dalgaları gerçekleşmişti. Bu soruşturmalar, insan hakları savunucularını, gazetecileri, muhalifleri ve başta HDP üyeleri olmak üzere muhalif siyasetçileri yargısal olarak taciz etmek için sistematik şekilde istismar edilen Türkiye’nin terörle mücadele mevzuatı kapsamındakiler de dahil olmak üzere, çeşitli temelsiz suçlamalarla çok sayıda kadın hakları savunucusunun gözaltına alınması ve hapis cezası almasıyla sonuçlandı.

Gözlemevi, İHD ve TİHVmeşru insan hakları faaliyetlerine karşı misilleme olarak görünen bu baskınları ve sonrasında kadın hakları savunucularının tutuklanmasını şiddetle kınamaktadır. Aşağıda imzası bulunan örgütler, Türkiye’deki yetkililerin Kürt kadın hakları savunucuları da dahil olmak üzere tüm insan hakları savunucularına yönelik olarak gerçekleştirilen ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü haklarının bariz ve tekrarlanan ihlallerinden duydukları endişeyi dile getirmektedir.

Yetkilileri, yukarıda anılan ve keyfi olarak tutuklanmış tüm kadın hakları savunucularını derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakmaya ve haklarındaki tüm suçlamaları kaldırmaya çağırıyoruz. Ayrıca hükümeti, Türkiye’deki kadın hakları savunucuları ile birlikte tüm insan hakları savunucularına yönelik yargı düzeyindekiler de dahil olmak üzere tüm taciz eylemlerine son vermeye çağırıyoruz. Ayrıca, Türkiye’deki yetkilileri, uluslararası insan hakları hukukunda ve özellikle Türkiye’nin saygı göstermeyi ve uygulamayı taahhüt ettiği Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 19, 21 ve 22’nci maddelerinde yer alan ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü haklarını her koşulda teminat altına almaya çağırıyoruz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizmasıolan ProtectDefenders.eu üyesidir.

İnsan Hakları Derneği (İHD), 17 Temmuz 1986’da, aralarında avukatlar, gazeteciler, aydınların da bulunduğu ancak çoğunlukla siyasi tutuklu ve hükümlü yakınlarından oluşan 98 kişi tarafından kuruldu. İHD’nin tek amacı insan hak ve özgürlüklerini savunmak için faaliyetlerde bulunmaktır. Genel merkezi ile 31 şubesi ve temsilciliğiyle birlikte İHD, Türkiye’nin en büyük sivil insan hakları örgütüdür ve 1996 yılından beri FIDH üyesidir.

TİHV, 1990 yılından itibaren işkence ve diğer kötü muameleye maruz kalanlar ve yakınlarına tedavi ve rehabilitasyon hizmeti sunan ve başta işkence olmak üzere diğer insan hakları ihlallerinin önlenmesi için çalışan uluslararası tanınırlığı olan bir sivil toplum kuruluşudur.

Türkiye: İnsan hakları savunucusu Fırat Akdeniz’e hapis cezası

Durum açıklaması:

Gözlemevi, İnsan Hakları Derneği (İHD), Diyarbakır Şubesi üyesi ve Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) üyesi Fırat Akdeniz’e verilen ceza hakkında bilgilendirilmiştir. Akdeniz, Türkiye’de zorla kaybetmeleri ve yargısız infazları durdurmayı, soruşturmayı, önlemeyi ve bu kişiler için adalet aramayı savunan önemli bir insan hakları savunucusudur.

Fırat Akdeniz, 23 Mart 2022 tarihinde davasının son duruşması için Diyarbakır 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin önüne çıktı. "Yasadışı silahlı örgüte üye olmak" suçundan (TCK Madde 314/2) altı yıl üç ay hapis cezası verildi. Akdeniz’in avukatları bu karara itiraz edecek. Fırat Akdeniz’e kararın kesinleşmesine kadar yürürlükte olacak şekilde seyahat yasağı getirildi.

Akdeniz, 24 Mayıs 2021 tarihinde evinde yapılan ve yasaklı olduğu iddia edilen bir yayının ele geçirildiği aramanın ardından aynı gün keyfi olarak gözaltına alındı. Diyarbakır 4. Sulh Ceza Hakimliği, 26 Mayıs 2021’de "yasa dışı silahlı örgüte üye olmak" suçundan tutuklu yargılanmasına karar verdi. 17 Haziran 2021 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Akdeniz hakkında resmi olarak suç duyurusunda bulundu. İddianame, Akdeniz’in Ekim 2019’dan Aralık 2020’ye kadar halka açık 17 farklı toplantıya katılmasına dayanıyor. Bu halka açık toplantılar arasında Dünya Barış Günü, Kürtçe dili festivali ile cinsiyete dayalı şiddete, avukatların keyfi olarak gözaltına alınmalarına ve yerelde seçilmiş kişilerin keyfi olarak görevden alınmalarına karşı gösteriler gibi çeşitli etkinlikler var. Cumhuriyet Savcılığı, bu halka açık toplantılarda Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) faaliyetlerinin ve ilkelerinin övüldüğünü ve savunulduğunu iddia ediyor.

3 Eylül 2021 tarihinde Akdeniz’in Diyarbakır 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davasının ilk duruşmasında, yukarıda belirtilen iddiaların doğrulanması için isimsiz bir tanık ifadesi alınmıştır. 8 Eylül 2021 tarihinde, ikinci duruşmanın ardından, Akdeniz, davasında karar açıklamasını beklemek üzere şartlı olarak serbest bırakılmıştır.

Gözlemevi, Fırat Akdeniz’e yönelik yargısal taciz konusunda ciddi endişesini dile getirerek Akdeniz’in hedef alınmasının, İHD üyeleri de dahil olmak üzere Türkiye’deki insan hakları savunucularının suçlulaştırılmasına dair daha yaygın bir eğiliminin bir parçası olduğunu vurgulamaktadır. Kurum ve üyeleri, barışçıl insan hakları faaliyetleri ile ifade ve örgütlenme özgürlüğünü kullanmaları nedeniyle yıllardır yetkililer tarafından yargısal taciz ve yıldırmaya maruz bırakılmaktadır; buna örnek olarak İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin’e ceza verilmesi, örgüte yönelik tehdit ve damgalama eylemlerinin yanı sıra İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan hakkında yürütülen üç ceza davası verilebilir.

Gözlemevi, Fırat Akdeniz’in cezalandırılmasını şiddetle kınamakta ve Türkiye yetkililerini hakkında verilen mahkumiyet kararını bozmaya ve Fırat Akdeniz ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına yönelik yargı düzeyindekiler de dahil olmak üzere her türlü taciz eylemine son vermeye çağırmaktadır.

Talep Edilen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:

i. Fırat Akdeniz ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının fiziksel ve psikolojik bütünlüğünün korunmasının her koşulda teminat altına alınması;

ii. Fırat Akdeniz hakkındaki ceza kararının bozulması; Akdeniz ile birlikte Türkiye’deki diğer tüm insan hakları savunucularına yönelik yargı düzeyindekiler de dahil olmak üzere her türlü tacize son verilmesi ve herhangi bir baskı ya da misilleme korkusu olmaksızın meşru faaliyetlerini yürütebilmelerinin her koşulda sağlanması;

iii. Fırat Akdeniz’in davasında sürecin kanunlarca belirtilen esaslara uygun olarak yürütülmesi ve adil yargılanma haklarının teminat altına alınması;

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Bekir Bozdağ. e-posta: info@adalet.gov.tr
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. e-posta: info@turkdeleg.org; tr-delegation.eu@mfa.gov.tr
Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. e-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye Büyükelçiliğine ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***

Cenevre-Paris, 25 Mart 2022

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
• E-posta: Appeals@fidh-omct.org
• OMCT Telefon: + 41 22 809 49 39
• FIDH Telefon: + 33 1 43 55 25 18

Türkiye: Öztürk Türkdoğan’a açılan davanın ikinci duruşması

Yeni bilgi:

Gözlemevi, İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı ve saygın bir insan hakları avukatı olan Öztürk Türkdoğan’a yönelik devam eden yargısal taciz hakkında bilgi edinmiştir.

Öztürk Türkdoğan, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianame üzerine 22 Şubat 2022 tarihinde "yasa dışı silahlı örgüte üye olmak" suçlamasıyla (Türk Ceza Kanunu, Madde 314/2) Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi’ne çıkacaktır. Bu suçlama, Türkdoğan’ın İHD Eş Genel Başkanı sıfatıyla sürdürdüğü barışçıl insan hakları faaliyetlerine ilişkin Savcılık tarafından yürütülen bir soruşturmaya dayandırılmaktadır. Türkdoğan özellikle, Abdullah Öcalan’ın İmralı Cezaevi’nde bulunduğu tutukluluk koşullarına [16] ilişkin kamuoyuna yaptığı açıklamalar ile Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT) de dahil olmak üzere uluslararası heyetler, milletvekilleri, devlet yetkilileri ve uluslararası örgütlerle yaptığı işbirlikleri nedeniyle hedeftedir. Öztürk Türkdoğan suçlu bulunup ceza alırsa, beş ila on yıl arasında değişecek bir hapis cezası ile karşı karşıya kalacaktır.

Davanın ilk duruşması 22 Şubat 2022’de görülmüştür. Duruşma sırasında hakim, sözlü savunmanın üç avukatla sınırlandırılmasına karar vermiş ve böylece Türkdoğan’ın avukat ekibinin tamamı tarafından savunulması talebini reddetmiştir. Karar, üyelerle veya savcılıkla görüşmeden sadece mahkeme başkanı tarafından verilmiştir. Ayrıca, hakim 19 Mart 2021 tarihinde Türkdoğan’a getirilen seyahat yasağının devamına karar vermiştir. Aynı tarihte, polis memurları Ankara’da Türkdoğan’ın evine baskın düzenleyerek, Türkdoğan’ı gözaltına almış ve daha sonra soruşturma açılmak üzere adli kontrol şartıyla akşam saatlerinde serbest bırakmıştır.

Hatırlamak gerekir ki, Aralık 2021’den bu yana Öztürk Türkdoğan, kendisinin ve İHD’nin barışçıl insan hakları faaliyetlerini ve ifade özgürlüğünü hedef alan iki ceza davasıyla daha karşı karşıyadır. Türkdoğan, İHD’nin 24 Nisan 2017 tarihinde internet sitesinde yayınladığı "Adalet ve Hakikat İçin Ermeni Soykırımı’nın İnkârına Son" başlıklı bir yazıyla ilgili olarak, Ankara 24. Asliye Ceza Mahkemesi’nde "Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı organlarını alenen aşağılama" (Türk Ceza Kanunu, Madde 301) suçlamasıyla karşı karşıyadır. Bu suçlamaya dayanarak suçlu bulunup ceza alırsa, Türkdoğan altı ay ile iki yıl arasında değişecek hapis cezası ile karşı karşıya kalacaktır.

Ayrıca Öztürk Türkdoğan, 29 Haziran 2018 tarihinde yayınlanan ve İçişleri Bakanı’nın sivil toplum kurumlarını, siyasetçileri ve halkı hedef alan, tehdit eden ve aşağılayan açıklamalarını kınayan bir İHD açıklaması ile ilgili olarak Ankara 60. Asliye Ceza Mahkemesi’nde "hakaret" (Türk Ceza Kanunu, Madde 125/3) suçlamasıyla karşı karşıyadır. Bu davanın ilk duruşması 18 Şubat 2022’de yapılacak iken hakimin temelsiz bir mazeret öne sürmesi ile Mayıs 2022’ye ertelenmiştir. Türkdoğan, suçlu bulunup ceza alması halinde iki yıla kadar hapis cezası ile karşı karşıya kalacaktır.

Gözlemevi, barışçıl insan hakları faaliyetleri ile ifade ve örgütlenme özgürlüklerini kullanmaları nedeniyle İHD ve üyelerinin yıllardır yargı tacizi ve sindirme çabalarına maruz bırakıldıklarını, İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin hakkında verilen ceza kararı ile kuruma karşı tehditler ve damgalama çabalarını da hatırlatır.

Gözlemevi, Öztürk Türkdoğan’a yönelik devam eden yargısal tacizi şiddetle kınamakta ve Türkiye yetkililerini, Türkdoğan’a karşı uygulanan yargı düzeyindekiler dahil her türlü tacize derhal ve koşulsuz olarak son vermeye ve yukarıda anılan ceza davaları çerçevesinde hakkında isnat edilen tüm suçlamaları düşürmeye çağırmaktadır.

Gözlemevi, ayrıca Türkiye’deki yetkilileri, İHD’nin ve ülkedeki tüm insan hakları savunucularının ve kurumlarının hedef alınmasına son vermeye çağırmaktadır. Gözlemevi daha genel olarak yetkilileri, Türkiye’deki tüm insan hakları kurumlarının ve insan hakları savunucularının misilleme korkusu olmadan ve yargısal taciz dahil herhangi bir kısıtlamayla karşılaşmaksızın meşru insan hakları faaliyetlerini yürütebilmelerini sağlamaya çağırmaktadır.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:

i. Öztürk Türkdoğan ile birlikte İHD üyelerinin ve Türkiye’deki diğer tüm insan hakları savunucularının bedensel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasının her koşulda teminat altına alınması;

ii. Öztürk Türkdoğan, İHD üyeleri ve Türkiye’deki diğer tüm insan hakları savunucuları ile birlikte İnsan Hakları Derneği’ne ve Türkiye’de meşru insan hakları faaliyetleri yürüten tüm kurumlara karşı gerçekleştirilen yargı düzeyindekiler dahil olmak üzere her türlü tacize son verilmesi ve herhangi bir baskı ya da misilleme korkusu olmaksızın meşru faaliyetlerini yürütebilmelerinin her koşulda sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. e-posta: contact@tccb.gov.tr 
• Adalet Bakanı Bekir Bozdağ. e-posta: info@adalet.gov.tr
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. e-posta: info@turkdeleg.org; tr-delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. e-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye Büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***
Cenevre-Paris, 15 Nisan 2022

Atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Mücadale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:

E-posta:Appeals@fidh-omct.org 
OMCT Telefon: + 41 22 809 49 39
FIDH Telefon: + 33 1 43 55 25 18

Türkiye: İnsan Hakları Derneği Eşbaşkanı Eren Keskin’e Ceza

Yeni bilgi:

Gözlemevi, insan hakları avukatı [17] ve İnsan Hakları Derneği (İHD) eş başkanı Eren Keskin’e karşı devam eden yargısal taciz hakkında bilgilendirilmiştir. Eren Keskin, barış ve insan hakları çalışmaları nedeniyle 2018 Helsinki Sivil Toplum Ödülü dahil olmak üzere birçok uluslararası ödül almış ve 2019 yılında Martin Ennals İnsan Hakları Savunucuları Ödülü finalisti olmuştur.

14 Nisan 2022 tarihinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 27. Ceza Dairesi, 15 Şubat 2021 tarihinde İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Özgür Gündem davasında Eren Keskin aleyhine "silahlı örgüt üyeliği" (TCK Madde 314/2) suçundan verilen altı yıl üç ay hapis cezasını onadı. Keskin’in avukatları bu karara Yargıtay’da itiraz ettiler ve Keskin şu anda tutuksuz yargılanıyor.

Aynı davada ilk derece mahkemede ceza almış olan diğer üç sanığın cezaları da onandı. Gazeteci İnan Kızılkaya ve Kemal Sancılı "silahlı örgüt üyeliği" suçundan altı yıl üç ay, Bilir Kaya ise "propaganda" iddiasıyla bir yıl on üç ay hapis cezası aldı.

Gözlemevi, 2016 yılından bu yana Eren Keskin’in, Kürt medyasının simgesi olan ve şu an kapatılmış Özgür Gündem gazetesinde yayınlanan makalelerle ilgili olarak "devletin birliğini bozmak", "suç işlemeye tahrik", "terör örgütü üyeliği", "terör propagandası" ve "terör örgütlerinin açıklamalarını yayınlamak ve yaymak" suçlamalarıyla karşı karşıya olduğunu hatırlatıyor. Gazete, 29 Ekim 2016 tarihinde 675 sayılı KHK ile "terör propagandası" iddiaları üzerine kapatılmıştı.

Gözlemevi ayrıca, Eren Keskin’in 28 Haziran 2021’de, Halkların Demokratik Partisi (HDP) belediye başkanlarının 2019’da görevden alınmasını kınayan bir basın açıklamasının okunması ile ilgili sorgulama için Savcılığın Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu’na çağrıldığını hatırlatır. 17 Şubat 2022 tarihinde, Tunceli Ağır Ceza Mahkemesi, Keskin’in bu davada beraat etmesine karar verdi.

Gözlemevi, son olarak, Keskin’in barışçıl insan hakları faaliyetleri ve ifade özgürlüğünü kullanması nedeniyle yıllardır sürekli olarak yargısal taciz ve sindirme çabalarına maruz bırakıldığını hatırlatır.

Gözlemevi, Eren Keskin, İnan Kızılkaya, Kemal Sancılı ve Bilir Kaya’ya verilen cezaları ve bu kişilere karşı devam etmekte olan yargısal tacizi kınamakta ve Türkiye yetkililerini tüm suçlamaları düşürmeye ve bu kişilerle birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı gerçekleştirilen yargısal dahil her türlü tacize son vermeye çağırmaktadır.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:

i. Eren Keskin, İnan Kızılkaya, Kemal Sancılı ve Bilir Kaya ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının bedensel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasının her koşulda teminat altına alınması;

ii. Eren Keskin, İnan Kızılkaya, Kemal Sancılı ve Bilir Kaya aleyhindeki tüm suçlamaların düşürülmesi; bu kişilerle birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularına karşı gerçekleştirilen yargısal dahil her türlü tacize son verilmesi ve herhangi bir engelleme ya da misilleme korkusu olmaksızın faaliyetlerine devam edebilmelerinin sağlanması

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. e-posta: contact@tccb.gov.tr 
• Adalet Bakanı Bekir Bozdağ. e-posta: info@adalet.gov.tr
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. e-posta: info@turkdeleg.org; tr-delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. e-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***
Paris-Cenevre, 20 Nisan 2022

Yanıtınızda, atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:

E-posta:Appeals@fidh-omct.org 
OMCT Telefon: + 41 22 809 49 39
FIDH Telefon: + 33 1 43 55 25 18

Türkiye: Öztürk Türdoğan beraat etti

Yeni bilgi:

Gözlemevi, İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı ve saygın bir insan hakları avukatı olan Öztürk Türkdoğan’ın beraati ve kendisine yönelik devam eden yargısal taciz hakkında bilgi edinmiştir.

19 Nisan 2022 tarihinde, Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi, Öztürk Türkdoğan’ın “yasadışı silahlı örgüt üyeliği” (TCK, Madde 314/2) suçundan yargılandığı davada delil yetersizliğinden beraat ettiğini açıkladı. Bu suçlama, savcılık tarafından Türkdoğan’ın İHD Eş Başkanı sıfatıyla gerçekleştirdiği barışçıl insan hakları faaliyetleri hakkında yürütülen bir soruşturmaya dayanmaktadır. Türkdoğan özellikle, Abdullah Öcalan’ın İmralı Cezaevi’ndeki gözaltı koşullarına ilişkin kamuoyuna yaptığı açıklamalar nedeniyle hedef alınmıştır. [18] 

Gözlemevi, Türkdoğan’ın beraatini memnuniyetle karşılamakla birlikte, Aralık 2021’den bu yana Öztürk Türkdoğan’ın sadece kendisinin ve İHD’nin barışçıl insan hakları faaliyetleri ile ifade özgürlüğünü hedef alan iki ceza davasıyla daha karşı karşıya olduğunu hatırlatır. Türkdoğan, İHD’nin 24 Nisan 2017 tarihinde internet sitesinde yayınladığı "Adalet ve Hakikat İçin Ermeni Soykırımı’nın İnkârına Son" başlıklı bir yazıyla ilgili olarak Ankara 24. Asliye Ceza Mahkemesi’nde "Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı organlarını alenen aşağılama" (TCK, Madde 301) suçlamasıyla karşı karşıyadır. Bu suçlamaya dayanarak suçlu bulunup ceza alırsa, Türkdoğan altı ay ile iki yıl arasında değişecek hapis cezası ile karşı karşıya kalacaktır.

Ayrıca Öztürk Türkdoğan, 29 Haziran 2018 tarihinde yayınlanan ve İçişleri Bakanı’nın sivil toplum örgütlerini, siyasetçileri ve halkı hedef alan, tehdit eden ve aşağılayan açıklamalarını kınayan bir İHD açıklaması ile ilgili olarak Ankara 60. Asliye Ceza Mahkemesi’nde "hakaret" (Türk Ceza Kanunu, Madde 125/3) suçlamasıyla karşı karşıyadır. Bu davanın ilk duruşması 18 Şubat 2022’de yapılacak iken hakimin temelsiz bir mazeret öne sürmesi ile Mayıs 2022’ye ertelenmiştir. Türkdoğan, suçlu bulunup ceza alması halinde iki yıla kadar hapis cezası ile karşı karşıya kalacaktır

Gözlemevi, İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin hakkında verilen ceza kararı ve örgüte karşı tehditler ve damgalama dahil, barışçıl insan hakları faaliyetleri ile ifade ve örgütlenme özgürlüklerini kullanmaları nedeniyle İHD ve üyelerinin yıllardır yargısal tacize ve sindirme çabalarına maruz bırakıldıklarını hatırlatmaktadır. 

Gözlemevi, Öztürk Türkdoğan’a yönelik devam eden yargısal tacizi şiddetle kınamakta ve Türkiye’deki yetkilileri, Türkdoğan’a karşı uygulanan yargı düzeyindekiler dahil olmak üzere her türlü tacize derhal ve koşulsuz olarak son vermeye ve yukarıda anılan ceza davaları çerçevesinde hakkında isnat edilen tüm suçlamaları düşürmeye çağırmaktadır.

Gözlemevi, ayrıca Türkiye’deki yetkilileri, İHD’nin ve ülkedeki tüm insan hakları savunucularının ve kurumlarının hedef alınmasına son vermeye çağırmaktadır. Gözlemevi daha genel olarak yetkilileri Türkiye’deki tüm insan hakları kurumlarının ve insan hakları savunucularının misilleme korkusu olmadan ve yargısal taciz dahil herhangi bir kısıtlamayla karşılaşmaksızın meşru insan hakları faaliyetlerini yürütebilmelerini sağlamaya çağırmaktadır.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:

i. Öztürk Türkdoğan ile birlikte İHD üyelerinin ve Türkiye’deki diğer tüm insan hakları savunucularının bedensel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasının her koşulda teminat altına alınması;

ii. Öztürk Türkdoğan, İHD üyeleri ve Türkiye’deki diğer tüm insan hakları savunucuları ile birlikte İnsan Hakları Derneği’ne ve Türkiye’de meşru insan hakları faaliyetleri yürüten tüm kurumlara karşı gerçekleştirilen yargı düzeyindekiler dahil olmak üzere her türlü tacize son verilmesi ve herhangi bir baskı ya da misilleme korkusu olmaksızın meşru faaliyetlerini yürütebilmelerinin her koşulda sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. e-posta: contact@tccb.gov.tr 
• Adalet Bakanı Bekir Bozdağ. e-posta: info@adalet.gov.tr
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. e-posta: info@turkdeleg.org; tr-delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. e-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***
Cenevre-Paris, 21 Nisan 2022

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
E-posta:Appeals@fidh-omct.org 
OMCT Telefon: + 41 22 809 49 39
FIDH Telefon: + 33 1 43 55 25 18

Türkiye: Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet hapis

Durum açıklaması:

Gözlemevi, önde gelen bir iş insanı, hayırsever ve insan hakları savunucusu olan Osman Kavala’ya, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesi hakkında bilgilendirildi. Türkiye’de çeşitli sivil toplum örgütlerinin kurucusu olan Kavala, ülkede demokrasiyi, insan haklarını ve çok kültürlülüğü teşvik etmektedir. 2002 yılında bir sivil toplum kuruluşu olan Anadolu Kültür’ü ve Anadolu’nun çeşitli illerinde sanat merkezleri kurdu. Osman Kavala aynı zamanda Açık Toplum Vakfı, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) ve Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (DİSA) gibi birçok sivil toplum kuruluşunun de kurucu üyesi, yönetim kurulu üyesi ve danışma kurulu üyesidir.

Gezi davasının 25 Nisan 2022 tarihindeki son duruşmasının ikinci oturumunda İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Osman Kavala’ya "hükümeti devirmeye teşebbüs" suçundan (TCK, Madde 312) ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi ve "casusluk" suçundan beraat ettirdi (Madde 328). Bu davanın diğer yedi sanığı olan Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi, "hükümeti devirmeye teşebbüse yardım etmek" suçundan 18’er yıl hapis cezası aldı ve mahkeme tutuklanmalarına karar verdi.

Bu Acil Eylem çağrısının yayınlandığı sırada Osman Kavala’nın tutukluluğu, 18 Ekim 2017’den beri keyfi olarak tutulduğu Silivri Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde devam ediyordu.

Gözlemevi, Osman Kavala’nın 18 Ekim 2017’de Goethe Enstitüsü ile ortak yürütülen bir proje için Antep’e yaptığı bir geziden dönerken İstanbul Atatürk Havalimanı’nda polis tarafından gözaltına alındığını ve 1 Kasım 2017’de "2013’teki Gezi Parkı protestolarının arkasındaki beyin olmak" ve "Temmuz 2016’daki darbe girişimine katılmak" suçlamalarıyla Silivri Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutuklu yargılandığını hatırlatır. Kavala, herhangi bir iddianame ve resmi suçlama olmaksızın bir yıl dört ay hapis yattı. Soruşturmanın kapsamı daha sonra genişletildi ve akademisyenler ile Anadolu Kültür çalışanları da dahil olmak üzere birçok sivil toplum aktörünü hedef alan yüksek profilli bir ceza davasına dönüştü.

18 Şubat 2020 tarihinde Osman Kavala, diğer sanıklarla birlikte Gezi davasındaki tüm suçlamalardan beraat etti ve hakim tahliyesine karar verdi. Ancak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, aynı gün, Kavala hakkında 15 Temmuz 2016 darbe girişimine karıştığı iddiasıyla "Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal düzenini değiştirmeye teşebbüs etmek" suçlamasıyla cezaevinden tahliyesini engelleyen bir tutuklama kararı çıkardı. İstanbul 8. Sulh Ceza Hakimliği, 19 Şubat 2020 tarihinde yeniden tutuklanmasına karar verdi. 9 Mart 2020 tarihinde hakkında sözde "casusluk" suçundan bir tutuklama emri daha çıkarıldı. 22 Ocak 2021 tarihinde Gezi davasına dair verilen beraat kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi tarafından bozuldu ve 28 Temmuz 2021 tarihinde dosya hukuksuz bir şekilde Çarşı davasıyla birleştirilerek 52 sanığın yer aldığı ve sadece Kavala’nın tutuklu olduğu bir dava haline geldi. Gezi ve Çarşı davaları 21 Şubat 2022 tarihinde ayrıldı.

Osman Kavala’nın keyfi tutukluluğuna Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde itiraz edildi ve 10 Aralık 2019 tarihinde Mahkeme, Kavala’nın tutukluluğunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 5. Maddesi (özgürlük ve güvenlik hakkı) ile 18. Maddesini (haklara getirilen kısıtlamaların kullanımının sınırlandırılması) ihlal ettiğine karar verdi ve derhal serbest bırakılmasını talep etti. Mahkemenin kararına rağmen, Kavala serbest bırakılmadı. Sonuç olarak, 16 Eylül 2021 tarihinde, Avrupa Konseyi (AK) Bakanlar Komitesi, AİHM kararına uyulmaması ve Kasım-Aralık 2021 tarihlerindeki 1419. insan hakları toplantısından önce Kavala’nın serbest bırakılmaması halinde Türkiye’ye karşı ihlal prosedürünün başlatılacağını belirtmiştir. AK Bakanlar Komitesi’nin açıklamasının ardından, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da aralarında bulunduğu Türkiye’deki birçok üst düzey isim, Osman Kavala’yı hedef alan, suç işlemekle itham ederek masumiyet karinesi ilkesini ihlal eden ve yargıyı etkilemeye teşebbüs eden açıklamalar yaptı. Ayrıca, devlet destekli medya kuruluşları, Kavala’yı hedef alan ve yargıya yönelik üstü kapalı "talimatlar" içeren makaleler yayınladı.

Gözlemevi; Osman Kavala, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi’nin cezalandırılmasıyla birlikte meşru insan hakları çalışmalarına misilleme niteliğinde oldukları görülen Osman Kavala’ya yönelik keyfi tutuklama ve yargısal tacizi şiddetle kınamaktadır.

Gözlemevi, Türkiye’deki yetkililere bu kişileri derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakmaları, bu kişilere yönelik yargı düzeyindekiler de dahil olmak üzere her türlü tacize son verilmesi ve haklarındaki suçlamaları düşürmeleri için çağrıda bulunmaktadır.

Gözlemevi ayrıca Türkiye’deki yetkililere ülkedeki tüm insan hakları savunucularına yönelik devam eden suçlulaştırma, hedef gösterme ve tacize son verilmesi; sivil toplumun ve Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının insan haklarını meşru olarak kullanmalarına getirilen orantısız kısıtlamaların bırakılması için çağrıda bulunmaktadır.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:

i. Osman Kavala, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının bedensel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasının her koşulda teminat altına alınması;

ii. Osman Kavala, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve ülkede keyfi olarak tutuklu bulundurulan diğer tüm insan hakları savunucularının derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakılmaları;

iii. Osman Kavala, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi ile birlikte Türkiye’deki diğer tüm insan hakları savunucularına yönelik gerçekleştirilen yargı düzeyindekiler dahil olmak üzere her türlü tacize son verilmesi ve herhangi bir baskı ya da misilleme korkusu olmaksızın meşru faaliyetlerini yürütebilmelerinin her koşulda sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. e-posta: contact@tccb.gov.tr 
• Adalet Bakanı Bekir Bozdağ. e-posta: info@adalet.gov.tr
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. e-posta: info@turkdeleg.org; tr-delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. e-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***

Paris-Cenevre, 29 Nisan 2022

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
• Eposta: appeals@fidh-omct.org
• FIDH Telefon: + 33 (1) 43 55 25 18
• OMCT Telefon: + 41 22 809 49 39

Türkiye: Hükümet temel haklara saldırmaya devam ettikçe sivil alana karşı tehdit giderek artıyor

Türk hükümetinin sivil topluma yönelik baskısı, Türkiye’de demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarında daha geniş kapsamlı bir gerileme zemininde devam ediyor. 2013 Gezi Parkı protestolarının ardından, FIDH ve Türkiye’deki üye örgütleri İHD ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), 2014 tarihli raporlarında Türkiye makamlarının sivil alanı daraltmak için şiddet içermeyen gösterilere yönelik sistematik baskıyı ve orantısız polis gücünü nasıl kullandığını belgelemektedir. 2016 darbe girişimi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şiddet içeren darbeye yanıt olarak "virüsü tüm devlet kurumlarından temizleme" sözü vermesiyle temel hakları daha da fazla tehlikeye attı. Takip eden iki yıllık olağanüstü hâl sırasında insan hakları ihlalleri yaygınlaştı; aralarında çok sayıda insan hakları savunucusunun da bulunduğu binlerce kamu görevlisi görevden alındı ve ceza kovuşturmalarıyla karşı karşıya kaldı ve bu arada başta Kürt bölgesinde olmak üzere onlarca STÖ ve medya kuruluşu olağanüstü hâl kararnameleri ile kapatıldı.

Temmuz 2020’de yayınlanan bu üç bölümlük serinin ilk raporu toplanma özgürlüğü hakkına odaklanıyor ve Temmuz 2018’de resmen sona ermesine rağmen olağanüstü hâlin Türkiye’de nasıl devam ettirildiğini belgeliyor. TİHV tarafından yapılan araştırmaya göre, 1 Ocak 2019 ile 31 Ocak 2020 tarihleri arasında yetkililer, 25 şehirde, tüm toplantı ve etkinliklerin 2 gün ila 395 gün arasında değişen bir süre boyunca yasaklanması için en az 147 karar aldı. Van’daki toplantı ve gösteriler Kasım 2016’dan bu yana yasak. Protestocular toplanma özgürlüğü haklarını kullanma yasaklarına meydan okuduklarında, genellikle polis şiddeti ve protestoların şiddet kullanılarak dağıtılmasıyla karşı karşıya kalıyorlar. Kadın hakları ve çevre örgütlerinin yanı sıra LGBTİ+ ve işçi hakları savunucuları özellikle hedef alınmakta ve toplanma özgürlüklerini kullanmaları engellenmektedir. Bu yasaklar ve barışçıl protestoların şiddet kullanılarak dağıtılması, toplanma özgürlüğünün doğrudan ihlali olsa da; bu, hükümetin sivil alanı zayıflatmak için kullandığı mekanizmalardan sadece biridir.

Erdoğan’ın sivil topluma yönelik baskısı, Gözlemevi’nin Mayıs 2021’de yayınlanan ikinci raporundabelgelenen, sivil toplum üzerindeki hükümet denetimini artırmak ve örgütlenme özgürlüğünü sınırlamak için tasarlanmış bir dizi yasal değişikliği de içeriyor. Bu yasal tedbirlerden biri olan 7262 sayılı Kanun, 31 Aralık 2020 tarihinde yürürlüğe girdi. Kanun, İçişleri Bakanı’nın terörle ilgili suçlamalarla yargılanan sivil toplum örgütleri çalışanlarını ve/veya yöneticilerini görevden uzaklaştırmasına olanak tanımakta ve yetkililerin önceden onayını almadan çevrimiçi platformlar üzerinden bağış toplayan örgütlere uygulanan idari para cezalarını artırmaktadır. Aşırı derecede külfetli idari ve mali gereklilikler sivil toplum aktörlerinin çalışmalarını engellerken ve karmaşık bürokratik gereksinimlerin sivil toplum örgütlerini çökertmek için bir bahane olarak kullanıldığı bildirilirken, kamu kaynakları giderek yeni ortaya çıkan ve hükümet tarafından örgütlenmiş STÖ’lere (GONGO’lar) yönlendiriliyor. Bu örgütler, hükümetin eylemlerini destekleyen alternatif bir sivil toplum olarak sunuluyor.

Toplanma ve örgütlenme özgürlüğü haklarını kısıtlayan bu tedbirler, insan hakları savunucularına karşı yargısal ve idari taciz kullanılarak tamamlanmaktadır. Bu taktik, Gözlemevi’nin üçüncü ve son raporunun temasıdır. İHD’nin eş başkanı Öztürk Türkdoğan, iki suçlamadan beraat ettikten sonra, İHD’nin bakanın tehditkâr sözlerini eleştiren bir kamuoyu açıklaması yaparak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya hakaret ettiği iddia edilen ceza davasında hala bir suçlamayla karşı karşıya. Göç İzleme Derneği’nin on altı üyesi bu ayın başlarında (Haziran 2022) keyfi olarak tutuklandı. İki dernek – Tarlabaşı Toplum Merkezi ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu – asılsız kapatma davalarıyla karşı karşıya. Tüm bu davalar, derneklere yapılan idari denetimlerin ardından, idari işlem ve yaptırımların sivil toplumu taciz etmek ve yargısal tacizin önünü açmak için nasıl kullanıldığını gösteren bir şekilde açılmıştır.

Meşru insan hakları çalışmalarına misilleme olarak savunuculara yönelik keyfi gözaltı ve tutuklama, soruşturma, yargılama ve mahkûmiyet şeklinde ortaya çıkan yargısal tacizler, insan haklarını savunma hakkını ihlal ederek ve sivil toplum üzerinde daha geniş çapta soğutucu bir etki yaratarak olağanüstü hâlden bu yana devam etmektedir. İHD’nin diğer eş başkanı Eren Keskin de yargısal tacize maruz kalmış ve geçtiğimiz günlerde "silahlı örgüt üyeliği" suçundan altı yıl üç ay hapis cezası almıştır. Osman Kavala, Fırat Akdeniz ve Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın barışçıl nöbetlerine katılan 46 kişi gibi diğer insan hakları savunucuları yakın zamanda hapis cezasına çarptırılmış, keyfi olarak tutuklanmış veya gözaltına alınmıştır. Savunuculara yönelik karalama kampanyalarının eşlik ettiği bu taciz, Erdoğan rejiminin sivil toplumu ve İHS’leri halkın gözünde damgalamak için kullandığı bir araç haline gelmiş durumda ve yargının bağımsız olmaması da göz önüne alındığında, insan hakları savunucularının buna karşı başvurabileceği etkili bir başvuru yolu bulunmuyor.

Türkiye’de sivil topluma yönelik tehditlere ve sivil alanın daralmasına ilişkin bu kapsamlı belgeleme ve analiz çalışması, Türkiye Hükümeti’ne ve uluslararası aktörlere Türkiye’deki sivil toplum ve insan hakları savunucuları tarafından dile getirilen meşru kaygıları ortaya koymayı amaçlayan tavsiyelerde bulunulmasına olanak sağlamaktadır. Uluslararası kuruluşlar, temel hakların, toplanma ve örgütlenme özgürlüğünün güvence altına alınması ve İHS’lerin güvenliğine nihayet saygı gösterilmesi amacıyla, durumun izlenmesi, hak kısıtlamalarının sivil toplum gruplarının çalışmaları üzerindeki etkisini değerlendirmek üzere ülkeye ziyaretlerin yapılması, kamuoyuna açıklamalar yoluyla ya da gerek ikili düzeyde gerekse çok taraflı diplomatik kanallarda endişelerin dile getirilmesi ve Türkiye Hükümeti’ne tavsiyelerde bulunulması dahil çeşitli adımlar atabilir.

Raporlar, AB tarafından finanse edilen "Türkiye’deki İnsan Hakları Savunucularına Kapsamlı Destek" programı kapsamında hazırlanmıştır. FIDH liderliğindeki ve OMCT Avrupa’nın da dahil olduğu STÖ’lerden oluşan bir konsorsiyum tarafından yönetilen program, karşı karşıya oldukları zorlu durumların belgelendirilmesi de dahil olmak üzere Türkiye’deki sivil toplum ve insan hakları savunucularının desteklenmesini ve kapasitelerinin geliştirilmesini amaçlıyor.

TÜRKİYE: Pınar Selek’e verilen müebbet hapis cezası, kabul edilemez bir karardır!

22 Haziran 2022’de Yargıtay, Pınar Selek’e müebbet hapis cezası verdi.

Pınar Selek, şu anda Fransa’da yaşayan ve barış süreçleri ve askersizleştirme üzerine yaptığı araştırmalar nedeniyle 1998 yılında tutuklanan Türkiyeli bir yazar, sosyolog ve insan hakları savunucusudur. Pınar Selek, Kürdistan İşçi Partisi’ni (PKK) desteklemek ve ardından aynı yılın 9 Temmuz’unda İstanbul’daki Mısır Çarşısı’nda bomba patlatmakla suçlanıyordu. Genç bir Kürdün işkence altında yaptığı suçlamalar, Selek’in tutuklanmasına yol açtı. Aktivist daha sonra ifadesini geri alsa da, Selek 2000 yılında geçici olarak serbest bırakılana kadar iki yıl boyunca tutuklu kaldı ve işkence ve kötü muameleye maruz bırakıldı. Selek kendisine verilen hapis cezası ardından İstanbul Ceza Mahkemesi tarafından 2006, 2008, 2011 ve 2014 yıllarında dört kez beraat etti. Ancak savcı sürekli olarak Yargıtay’a başvurdu ve tüm soruşturmaların patlamayı bir gaz sızıntısına bağlamasına rağmen Yargıtay beraat kararlarını iptal etti.

Yaklaşık 24 yıldır Türkiye makamlarının yargısal tacizine maruz bırakılan Pınar Selek, 2017 yılında vatandaşlığını aldığı Fransa’da mülteci konumunda. FIDH üyesi olan Fransız İnsan Hakları Birliği’nin (LDH) bir üyesi oldu ve LDH Ulusal Komitesi’nin ise eski bir üyesi.

Gözlemevi ve LDH, bu yargısal taciz ve sürekli tehdit altında keyfi bir tutuklama nedeniyle, Selek’in Türkiye’deki yaşamının ve çalışmalarının ciddi şekilde kesintiye uğradığını hatırlatır. Dahası, bu kabul edilemez müebbet hapis cezası, beraberinde Pınar Selek ve ailesi üzerinde benzeri görülmemiş bir ekonomik baskı oluşturarak milyonlarca avroluk tazminat yükü getirebilir.

Gözlemevi ve LDH, Türkiye makamlarını Pınar Selek’e verilen müebbet hapis cezasını derhal ve koşulsuz olarak iptal etmeye çağırıyor ve kendisine yönelik kesintisiz adli tacize, sadece düşünce ve ifade özgürlüğünü meşru bir şekilde kullanması nedeniyle yaptırım olarak uygulandığı görüldüğünden, son verilmesi çağrısını yineliyor.

TÜRKİYE: İstanbul Onur Yürüyüşünde 373 LGBTİQ+ hak savunucusu gözaltına alındı

20 Mayıs 2022 tarihinden bu yana Türkiye’nin dört bir yanında çeşitli Onur yürüyüşleri ve etkinlikleri polis tarafından saldırıya uğruyor, yasaklanıyor, damgalanıyor veya suç muamelesi görüyor ve birçok barışçıl protestocu ve LGBTİQ+ hakları savunucusu keyfi olarak gözaltına alınıyor. Onur Ayı etkinliklerine karşı toplam 10 yasak getirildi ve aralarında birçok LGBTİQ+ hak savunucusunun da bulunduğu 526 LGBTİQ+, 37 günlük dönemde gözaltına alındı.

20 Mayıs 2022 tarihinde polisler, Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü (BÜLGBTİA+) tarafından İstanbul’da düzenlenen 9. Boğaziçi Onur Yürüyüşüne saldırdı . Özel güvenlik görevlileri yürüyüşe müdahale ederek sonrasında yürüyüş için toplanan öğrencilere saldıran polise haber verdi. 70 öğrenci, dağılma uyarısı olmamasına rağmen keyfi olarak gözaltına alındı. Öğrenciler ertesi gün serbest bırakıldı.

5 Haziran 2022 tarihinde İstanbul Kadıköy’de Onur Ayı için toplanan LGBTİQ+ hak savunucularına saldıran polisler, 11 kişiyi gözaltına aldı. Daha sonra aynı günün gece saatlerinde serbest bırakıldılar.

10 Haziran 2022 tarihinde Ankara’da prestijli bir üniversitesi olan Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) düzenlenen 10. Onur Yürüyüşüne polisler saldırdı . Sonuç olarak, 38 kişi gözaltına alındı ve o gecenin ilerleyen saatlerinde serbest bırakıldı.

11 Haziran 2022 tarihinde Çanakkale Valiliği, aşırılık yanlıları tarafından LGBTİQ+ bireylere yönelik sosyal medyadaki taciz ve tehditlerin ardından 1. Çanakkale LGBTİQ+ Onur Haftasını yasakladı. Çanakkale LGBTİA+ İnisiyatifi MUAF, Çanakkale Feminist Dayanışma ve Çanakkale Toplum Merkezi yasağa karşı dava açtı.

İstanbul Üniversitesi Eşitlik Topluluğu tarafından 17 Haziran 2022 tarihinde kampüste düzenlenecek olan Onur Pikniği, kampüs önünde toplanan dinci ve milliyetçi aşırılıkçı bir grubun pikniğe katılanlara bağırıp tehdit etmesi üzerine iptal edilmek zorunda kaldı. Polis, 26 LGBTİQ+ hak savunucusunu topladı ve aktivistleri bu gruptan koruma kisvesi altında bir polis aracına götürdü. Bunun yerine keyfi olarak gözaltına alındılar, aşırılık yanlısı grubun üyeleri ise gözaltına alınmadı. Polis ayrıca Onur Pikniğini kayıtlara "sözde Onur Pikniği" olarak geçirdi. Aktivistler o gecenin ilerleyen saatlerinde serbest bırakıldı.

19 Haziran 2022 tarihinde Gaziantep Valiliği, Twitter’da 1. Gaziantep Onur Haftası’nı hedef gösterip "Gaziantep’te sapkın etkinlikler düzenleneceğine dair paylaşımlar var" diyerek buna izin vermeyeceklerini belirtti. Açıklamanın ardından Antep Onur Haftası komite üyeleri sosyal medyada hedef alındı ve ölüm tehditleri aldı. Nihayetinde, etkinlikler iptal edilmek zorunda kalındı.
20 Haziran 2022 tarihinde 30. İstanbul LGBTİQ+ Onur Haftası başladı. Öğleden sonra Beyoğlu ve Kadıköy Kaymakamlıkları, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa dayanarak "huzur, güvenlik ve esenliğin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla" Onur Haftasının hem iç hem de dış mekan etkinliklerini 7 gün süreyle yasakladı. İstanbul Onur Haftası Komitesi ve Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği (SPoD), yasakların iptali ve uygulanmaya devam etmesi için dava açtı. 1993’ten beri ilk kez İstanbul’da tüm Onur haftası etkinlikleri yasaklanıyor; 2015 yılından bu yana Onur Yürüyüşü ayrımcı ve yasa dışı gerekçelerle her yıl yasaklanıyor. Bu arada, LGBTİ+ bireyleri hedef alan aşırılıkçı dinciler, Onur Yürüyüşü gününde "aileyi, kuşağı ve şehri korumak ve sapkınlığa dur demek" için Taksim’de toplanma çağrısında bulundu.

20 Haziran 2022 tarihinde polis, Muğla’da 1. Datça Onur Haftası kapsamında Dünya Mülteciler Günü için film gösterimi yapılmasını keyfi olarak engelledi . Katılımcılar basın açıklaması yapmak için dışarıda toplandıklarında, polis saldırdı.

10. İzmir Onur Haftası 20 Haziran 2022 tarihinde başlamış olsa da kentteki tüm halka açık etkinlikler, 24 Haziran’da İzmir Valisi tarafından onur etkinliklerinden bahsedilmeden yasaklandı.

24 Haziran 2022 tarihinde Eskişehir Valisi, onur yürüyüşünün gerçekleşeceği gerekçesiyle 15 gün boyunca halka açık tüm etkinlikleri yasakladı. Bundan sadece bir ay önce, Eskişehir’de LGBTİQ+ bireylerin "taşlanarak öldürülmesi" çağrısında bulunan isimsiz bildiriler dağıtılmıştı. Eskişehir Onur Komitesi, yasağın iptali ve uygulanmasının durdurulması için dava açtı.

26 Haziran 2022 tarihinde İstanbul Onur Yürüyüşüne polis saldırdı ve 373 kişiyi gözaltına aldı. Aralarında reşit olmayan 34 kişinin de bulunduğu gözaltına alınan kişiler ve hak savunucuları, ifadelerini vermek üzere İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne getirildi. Otobüslerde saatlerce arkadan kelepçeli tutuldular. Kendilerine yiyecek veya su verilmedi ve birçok tutuklu polis tarafından işkence gördüklerini bildirdi. Polis ayrıca protestocuları temsil eden avukatlara fiziksel olarak saldırdı ve iki kadın avukata cinsel saldırıda bulundu. Gözaltına alınan protestocular ve hak savunucuları 27 Haziran 2022’de sabahın erken saatlerinde serbest bırakıldı.

26 Haziran 2022 tarihinde polis İzmir Onur Yürüyüşüne saldırdı ve 12 kişiyigözaltına aldı . Daha sonra serbest bırakıldılar.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (FIDH-OMCT), İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Türkiye’deki farklı Onur Yürüyüşleri ve ilgili etkinlikler sırasında barışçıl protestoculara ve LGBTİQ+ hak savunucularına yönelik şiddetli saldırıyı şiddetle kınamakta ve Türkiye Hükümetini ülkede LGBTİ+ hak savunucularının devam eden suçlanma ve tacizlerine derhal son vermeye ve güvenliklerini ve refahlarını sağlamaya çağırmaktadır.

Gözlemevi, İHD ve TİHV ayrıca yetkilileri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının yanı sıra uluslararası insan hakları hukuku tarafından korunan barışçıl toplanma özgürlüğü hakkını savunmaya ve insan haklarının sivil toplum ve Türkiye vatandaşları tarafından meşru bir şekilde kullanılmasına orantısız kısıtlamalar getirmeyi durdurmaya çağırmaktadır.

Gözlemevi, İHD ve TİHV son olarak Türkiye’deki yetkililere cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin ayrımcılık gerekçesi olarak Türkiye mevzuatına dahil edilmesi ve LGBTİQ+’ların şiddet ve ayrımcılığa karşı yasalar çerçevesinde eşit şekilde korunmasını sağlamaları çağrısında bulunmaktadır.

Türkiye: Şebnem Korur Fincancı’nın keyfi olarak gözaltına alınması

Durum açıklaması:

Gözlemevi, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Yönetim Kurulu Üyesi Şebnem Korur Fincancı ’nın keyfi olarak gözaltına alındığı konusunda bilgi edinmiştir.

26 Ekim 2022 tarihinde, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü polisleri Şebnem Korur Fincancı’yı İstanbul’daki evinden keyfi olarak gözaltına alarak sorgulanmak üzere Emniyet Müdürlüğü’ne getirdi.

Korur Fincancı’nın gözaltına alınması, Türk Tabipleri Birliği Başkanı sıfatıyla 19 Ekim 2022 tarihinde Almanya’da verdiği bir konferans vesilesiyle, Türkiye’nin Irak Kürdistan Bölgesel Federasyonu’nda kimyasal silah kullandığı iddiaları hakkında basında yaptığı bir açıklamayla bağlantılıdır. 25 Ekim 2022 tarihinde, bu açıklamaya tepki olarak ve Şebnem Fincancı Korur’un Türkiye’ye dönüşünün ardından, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kabine toplantısı sonrasında düzenlediği basın toplantısında, yargının hangi adımları atacağına değinerek Türkiye’deki yetkililerin TTB’yi ve özellikle Şebnem Korur Fincancı’yı durdurmak için ne gerekiyorsa yapacağını belirtti. Korur Fincancı, Türk Tabipleri Birliği başkanlığına seçildiğinden beri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından doğrudan hedef alınmaktadır.

Gözlemevi ayrıca, Ekim 2020’de, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) toplantısında yaptığı konuşmada, TTB’yi "terör örgütünden birini" başkan olarak seçtiği için kınadığını hatırlatır. Ayrıca, aşırı milliyetçi Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri, uzun süredir Korur Fincancı’yı ve TTB’yi hedef alma konusunda ısrarcı davranmaktadır.

Gözlemevi, Şebnem Korur Fincancı’nın gözaltına alınmasının, Türkiye’deki yetkililerin Türk Tabipleri Birliği’ni kapatma ve Korur Fincancı yerine bir kayyum getirme sürecinde olduğu sırada gerçekleştiğinin altını çizmekte.

Gözlemevi, Korur Fincancı’nın meşru insan hakları çalışmaları nedeniyle ilk kez tutuklanmadığını hatırlatıyor. Haziran 2016’da keyfi olarak 10 gün boyunca cezaevinde tutulmuş ve gazetenin tutuklu yazı işleri çalışanlarını desteklemek için Özgür Gündem’in "eş-genel yayın yönetmeni" kampanyasına katıldığı için "terör propagandası" suçundan yargılanmıştır. Temmuz 2019’da ilk derece mahkemesi tarafından beraat ettirilmesine rağmen karar savcı tarafından temyiz edilmiş ve Kasım 2020’de İstanbul Bölge İstinaf Mahkemesi 3. Ceza Dairesi tarafından bozulmuştur. Yeniden yargılaması 3 Şubat 2021 tarihinde başladı ve halen devam ediyor. Gezi Parkı protestolarıyla ilgili sosyal medya paylaşımlarına dayanan bir başka davada ise, 16 Şubat 2021 tarihinde "kamu görevlisine hakaret" suçundan 7 bin 800 TL (yaklaşık 870 Avro) para cezası verilmiştir.

Gözlemevi, Şebnem Korur Fincancı’nın sadece meşru insan hakları faaliyetleri ve ifade özgürlüğü hakkını kullanması nedeniyle cezalandırılmasını amaçlayan keyfi tutukluluğunu şiddetle kınamaktadır.

Gözlemevi, Türkiye’deki yetkilileri Şebnem Korur Fincancı’yı derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakmaya ve Korur Fincancı’nın maruz bırakıldığı aralıksız adli tacize ve hedef gösterilmesine son vermeye çağırmaktadır.

Gözlemevi daha genel olarak yetkilileri, Türkiye’deki tüm insan hakları örgütlerinin ve insan hakları savunucularının meşru insan hakları faaliyetlerini misilleme korkusu olmadan ve yargısal taciz de dahil olmak üzere tüm kısıtlamalardan muaf olarak yürütebilmelerini sağlamaya çağırmaktadır.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:

i. Şebnem Korur Fincancı ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının bedensel bütünlüğünün ve psikolojik esenliğinin her koşulda teminat altına alınması;

ii. Şebnem Korur Fincancı’nın sadece meşru insan hakları faaliyetleri için cezalandırılmasını amaçladığı görünen alıkonulmasının keyfi olması nedeniyle derhal ve koşulsuz olarak salıverilmesi;

iii. Şebnem Korur Fincancı’ya ve Türkiye’deki diğer tüm insan hakları savunucularına karşı yargı düzeyinde de dahil olmak üzere her türlü taciz eylemine son verilmesi ve herhangi bir engel ve misilleme korkusu olmadan meşru faaliyetlerini yürütebilmelerinin her koşulda sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Bekir Bozdağ. e-posta: info@adalet.gov.tr
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimî Temsilciliği, Brüksel, Belçika. e-posta: info@turkdeleg.org; tr-delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimî Temsilciliği, İsviçre. e-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***
Paris-Cenevre, 26 Ekim 2022

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
E-posta: appeals@fidh-omct.org 
FIDH Telefon: + 33 1 43 55 25 18
OMCT Telefon: + 41 22 809 49 39

Türkiye: Şebnem Korur Fincancı’nın devam eden keyfi tutukluluğu ve gördüğü yargısal taciz

Yeni bilgi:

Gözlemevi, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Yönetim Kurulu Üyesi Şebnem Korur Fincancı’nın devam eden keyfi tutukluluğu ve hakkındaki iddianame konusunda bilgi edinmiştir.

27 Ekim 2022 tarihinde, Ankara Sulh Ceza Mahkemesi, birkaç saat süren sorgulamanın ardından, Şebnem Korur Fincancı’nın "terör örgütü propagandası yapmak" suçlamasıyla tutuklanmasına karar verdi. Korur Fincancı daha sonra Ankara’daki Sincan F tipi yüksek güvenlikli cezaevine nakledildi ve bu Acil Eylem Çağrısının yayınlandığı sırada hala keyfi olarak alıkonulması devam ediyordu.

Gözlemevi, Korur Fincancı’nın, 19 Ekim 2022 tarihinde Almanya’da Türk Tabipleri Birliği Başkanı sıfatıyla verdiği bir konferans vesilesiyle, Türkiye’nin Irak Kürdistan Bölge Federasyonu’nda kimyasal silah kullandığı iddiaları hakkında basına yaptığı açıklamayla ilgili olarak, 26 Ekim 2022 tarihinde İstanbul’daki evindeyken keyfi olarak gözaltına alındığını hatırlatmaktadır. 25 Ekim 2022 tarihinde, bu açıklamaya tepki olarak ve Şebnem Fincancı Korur’un Türkiye’ye dönüşünün ardından, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kabine toplantısı sonrasında düzenlediği basın toplantısında, yargının hangi adımları atacağına değinerek Türkiye’deki yetkililerin TTB’yi ve özellikle Şebnem Korur Fincancı’yı durdurmak için ne gerekiyorsa yapacağını belirtti. Korur Fincancı, Türk Tabipleri Birliği başkanlığına seçildiğinden beri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından doğrudan hedef alınmaktadır.

Gözlemevi ayrıca, Ekim 2020’de, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) toplantısında yaptığı konuşmada, TTB’yi "terör örgütünden birini" başkan olarak seçtiği için kınadığını hatırlatır. Ayrıca, aşırı milliyetçi Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri, uzun süredir Korur Fincancı’yı ve TTB’yi hedef alma konusunda ısrarcı davranmaktadır.

Gözlemevi, Şebnem Korur Fincancı’nın keyfi olarak gözaltına alınmasının, Türkiye’deki yetkililerin Türk Tabipleri Birliği’ni kapatma ve Korur Fincancı ile birlikte dernek yönetim kurulunun yerine kayyum getirme sürecinde olduğu sırada gerçekleştiğinin altını çizmekte.

Gözlemevi, Korur Fincancı’nın meşru insan hakları çalışmaları nedeniyle ilk kez tutuklanmadığını hatırlatıyor. Haziran 2016’da keyfi olarak 10 gün boyunca cezaevinde tutulmuş ve gazetenin tutuklu yazı işleri çalışanlarını desteklemek amacıyla Özgür Gündem’in "eş-genel yayın yönetmeni" kampanyasına katıldığı için "terör propagandası" suçundan yargılanmıştır. Temmuz 2019’da ilk derece mahkemesi tarafından beraat ettirilmesine rağmen karar savcı tarafından temyiz edilmiş ve Kasım 2020’de İstanbul Bölge İstinaf Mahkemesi 3. Ceza Dairesi tarafından bozulmuştur. Yeniden yargılaması 3 Şubat 2021 tarihinde başladı ve halen devam ediyor. Gezi Parkı protestolarıyla ilgili sosyal medya paylaşımlarına dayanan bir başka davada ise, 16 Şubat 2021 tarihinde "kamu görevlisine hakaret" suçundan 7 bin 800 TL (yaklaşık 870 Avro) para cezası verilmiştir.

Gözlemevi, Şebnem Korur Fincancı’nın sadece meşru insan hakları faaliyetleri ve ifade özgürlüğü hakkını kullanması nedeniyle cezalandırılmasını amaçladığı görünen iddianame ve devam eden keyfi tutukluluğu karşısında derinden sarsılmıştır.

Gözlemevi, Türkiye’deki yetkilileri Şebnem Korur Fincancı’yı derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakmaya ve Korur Fincancı’nın maruz bırakıldığı aralıksız adli tacize ve hedef gösterilmesine son vermeye çağırmaktadır.

Gözlemevi daha genel olarak yetkilileri, Türkiye’deki tüm insan hakları örgütlerinin ve insan hakları savunucularının meşru insan hakları faaliyetlerini misilleme korkusu olmadan ve yargısal taciz de dahil olmak üzere tüm kısıtlamalardan muaf olarak yürütebilmelerini sağlamaya çağırmaktadır.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:

i. Şebnem Korur Fincancı ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının bedensel bütünlüğünün ve psikolojik esenliğinin her koşulda teminat altına alınması;

ii. Şebnem Korur Fincancı’nın sadece meşru insan hakları faaliyetleri için cezalandırılmasını amaçladığı görünen alıkonulmasının keyfi olması nedeniyle derhal ve koşulsuz olarak salıverilmesi;

iii. Şebnem Korur Fincancı’ya ve Türkiye’deki diğer tüm insan hakları savunucularına karşı yargı düzeyinde de dahil olmak üzere her türlü taciz eylemine son verilmesi ve herhangi bir engel ve misilleme korkusu olmadan meşru faaliyetlerini yürütebilmelerinin her koşulda sağlanması;

iv. Şebnem Korur Fincancı’nın davası süresince adil yargılanma hakkının teminat altına alınması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Bekir Bozdağ. e-posta: info@adalet.gov.tr
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimî Temsilciliği, Brüksel, Belçika. e-posta: info@turkdeleg.org; tr-delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Sadık Arslan, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimî Temsilciliği, İsviçre. e-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***
Paris-Cenevre, 2 Kasım 2022

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayınız:
E-posta: appeals@fidh-omct.org 
FIDH Telefon: + 33 1 43 55 25 18
OMCT Telefon: + 41 22 809 49 39

Türkiye: Depreme müdahale sırasında insan haklarını koruyun

6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli iki deprem Türkiye ve Suriye’de binlerce insanın ölümüne ve yaralanmasına neden olmuş, köyleri ve şehirleri yerle bir etmiş, hayatta kalanlar zorlu kış koşulları altında yerinden edilmiş ve barınaksız kalmıştır. Bu açıklamanın yayınlandığı tarihte resmi kaynaklar ölü sayısını 20.000 olarak verirken, bu sayının artması beklenmektedir. Aralarında İnsan Hakları Derneği üye ve yöneticilerinin de bulunduğu binlerce kişi halen enkaz altında mahsur kalmış durumdadır ve etkilenen bölgelerde yetersiz koordinasyon, ekipman, kaynak, temiz içme suyu ve ısınma koşulları altında kurtarılmayı beklemektedir. Örgütlerimiz depremden etkilenen herkese en derin baş sağlığı, sempati ve dayanışma duygularını ifade etmekte ve ihtiyaçları tespit etmek ve desteği harekete geçirmek üzere bölgedeki insan hakları savunucuları ve sivil toplumla temas halinde olmaya devam etmektedir.

Felaketin ardından 7 Şubat 2023 tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan depremden etkilenen on ilde 7 Mayıs 2023 tarihine kadar olağanüstü hâl (OHAL) ilan etmiş ve bu karar 8 Şubat’ta yürürlüğe girmiştir. OHAL, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun gibi Türkiye’de afet müdahalesine ilişkin diğer mevzuatın yürütmeye tanıdığı çeşitli yetkilere ve başkanlık sisteminin cumhurbaşkanına verdiği geniş ve denetlenemez yetkilere rağmen yürürlüğe girmiştir. Bu nedenle OHAL, gereksiz ve acil durumlara müdahale süresi bakımından ölçüsüz görünmektedir ve cumhurbaşkanına verdiği ek yetkiler, sivil topluma ve hükümetin kriz yönetimini eleştiren herkese karşı silah olarak kullanılma ve sivil toplumun etkilenen bölgelerdeki insani yardım ve insan hakları çalışmalarını sekteye uğratma riski taşımaktadır.

OHAL, yürütmeye depremden etkilenen şehirlerde dolaşım ve iletişimi daha da kısıtlama yetkisi vermektedir. 1983 tarihli ve 2935 sayılı Olağanüstü Hâl Kanunu’nun cezai hükümleri, "özel maksatla kamunun telaş ve heyecanını doğuracak şekilde asılsız, mübalağalı havadis ve haber yayan veya nakledenler" için hapis cezası öngörmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan da OHAL ilan ederken "yalan haber ve çarpıtmalara" atıfta bulunmuş ve "savcılarımız, insanlık dışı yöntemlerle sosyal kaos çıkarmaya tevessül edenleri belirleyip gereken işlemleri yapıyor" demişti.

İfade ve medya özgürlüğünü kısıtlayan ve depreme yönelik makul bir müdahalenin ötesine geçen kötü niyetli uygulamalara ilişkin haberler şimdiden ortaya çıkmaya başladı. Depremin olduğu gün RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin "moral bozucu yayınlar yapma[ya] hiçbir medya kuruluşunun hakkı [olmadığını]" ve "[Kurulun] art niyetli olarak manipülatif yayın yapan kuruluşları görmezden gelme[sinin mümkün olmadığını] "tweetledi. Ertesi gün Evrensel muhabiri Volkan Pekal Adana’da valinin sözlü talimatıyla çekimin yasaklandığı iddiasıyla "izinsiz çekim yaptığı" için gözaltına alındı ve daha sonra serbest bırakıldı. Aynı gün Diyarbakır’da polis, OHAL ilan edildiği gerekçesiyle gazetecilerin kurtarma çalışmalarını haberleştirmesini engelledi ve gazetecilerle konuşan depremzedeleri gözaltına almakla tehdit etti. 7 Şubat’ta Merdan Yanardağ ve Enver Aysever adlı iki gazeteci ile Özgün Emre Koç adlı bir siyaset bilimci hakkında, hükümetin depreme müdahalesini eleştirdikleri için halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçlamasıyla soruşturma açıldı. Koç gözaltına alınıp daha sonra serbest bırakıldı. 8 Şubat’ta Mezopotamya Ajansı muhabiri Mahmut Altıntaş ve JINNEWS muhabiri Sema Çağlak Urfa’da yıkılan binaların fotoğraflarını çekerken İletişim Başkanlığı tarafından verilen basın kartları olmadığı gerekçesiyle gözaltına alındı ve daha sonra serbest bırakıldı. [19] Aynı gün Mezopotamya Ajansı muhabiri Mehmet Güleş ve röportaj yaptığı bir arama kurtarma gönüllüsü, gönüllünün devletin depreme müdahalesinin yetersizliğini eleştirmesi üzerine Diyarbakır’da gözaltına alındı. Her ikisi de ertesi gün adli kontrolle serbest bırakıldı ve röportaj yayınlanmamış olmasına rağmen dezenformasyon yasası kapsamında yanıltıcı bilgiyi alenen yaymakla suçlandılar. Emniyet Genel Müdürlüğü 9 Şubat’ta "sosyal medya platformlarında vatandaşlarımız üzerinde korku ve panik yaratmak amacıyla provokatif paylaşımlar” yapan 274 kişinin tespit edildiğini, 31 kişinin gözaltına alındığını ve dokuz kişinin tutuklandığını açıkladı. Bu esnada hükümet, kurtarma ve yardım çalışmalarını koordine etmek için yaygın olarak kullanılan Twitter’a erişimi 8 Şubat öğleden sonra kısıtladı ve Twitter yöneticileriyle yapılan ve hükümetin "dezenformasyonla mücadele" konusunda taleplerde bulunduğu bir toplantınınardından 9 Şubat günü erken saatlerde kısıtlamayı kaldırdı. Twitter’ın kapalı olduğu sırada, 7 Şubat’ta depremin vurduğu Hatay’daki T Tipi Cezaevi’nde, mahkumların güvenli bir yere nakil ve aileleriyle iletişim taleplerinin karşılanmaması nedeniyle çıkan ve şiddetle bastırılan isyanın ardından üç mahkûmun öldüğü haberi basına yansıdı. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü ertesi gün üç mahkûmun öldürüldüğünü doğruladı ve hem Hatay’da hem de Maraş Türkoğlu 1 No’lu L Tipi Cezaevi’nde firar girişimleri olduğunu, Maraş’ta ise ölen olmadığını bildirdi. Resmi bir doğrulama olmamasına rağmen, İnsan Hakları Derneği, mahkumların aileleriyle iletişim kurmalarına izin verilmeyen Malatya cezaevlerinde yaralanma vakaları belgeledi.

OHAL, kurtarma çalışmalarını ve insani yardımı da etkiliyor; zira hükümet, merkezi çabaların yetersizliğine rağmen yerel paydaşlarla iş birliğini siyasallaştırmış durumda. Bağımsız sivil toplum örgütleri, meslek örgütleri, yurttaş girişimleri ve muhalefetteki Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) tarafından yönetilen ilçe belediye başkanlıklarının insani yardımlarının etkilenen bölgelere ulaşması merkezi hükümetin emrindeki valiler tarafından engellendi.

Bu karar, hukukun üstünlüğünün gerilediği, sivil alanın daraldığı ve 2016-2018 yıllarında insan hakları ve temel özgürlüklerin yaygın bir şekilde ihlal edilmesine ve insan hakları savunucuları, gazeteciler ve muhaliflere yönelik tacize yol açan OHAL mevzuatının kötüye kullanıldığına dair bir sicilin bulunduğu bir ortamda alınmıştır. OHAL’in 2018’de kaldırılmasının ardından birçok kısıtlayıcı politika ve uygulama kalıcı hale getirilmiştir. Sivil toplum üzerindeki baskılar, 2020’de yürürlüğe konan ve sivil toplum örgütlerini hukuka aykırı bir şekilde hedef almak için kullanılan 7262 sayılı Kanun’un ve son olarak Ekim 2022’de "yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçuna hapis cezası getiren "dezenformasyon kanunu"nun kabul edilmesinin ardından yoğunlaşmıştır. İfade özgürlüğü ve medya özgürlüğü örgütleri, muğlaklığı nedeniyle keyfiliğin ve hükümeti eleştirenlere karşı silah olarak kullanılmasının önünü açan bu yasayı kınamıştı.

Üstelik OHAL, Türkiye’de 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılacağı gayri resmi olarak ilan edilen parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine giden süreçte ilan edilmiştir. Türkiye’de 2018 yılında ülke çapındaki OHAL altında yapılan milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine, muhalefet adaylarının ve bağımsız medyanın susturulması, seçmenlerin ve muhalefetin kamu işlerine katılma hakkını tam olarak kullanmasının kısıtlanması ve vatandaşların serbest ve adil seçim hakkının etkilenmesi damgasını vurmuştur.

Örgütlerimiz Türkiye’deki yetkilileri olağanüstü hâli kaldırmaya, afetlere müdahale için özel olarak tasarlanmış mevcut mevzuat kapsamında verilen yetkilere başvurmaya ve bu bağlamda alınan her türlü tedbirin mevcut krize müdahale etmek için kesin surette gerekli ve ölçülü olmasını ve Türkiye’nin uluslararası insan hakları yükümlülüklerine tam olarak uymasını sağlamaya çağırmaktadır. Ayrıca uluslararası toplumu Türkiye’deki gelişmeleri ve bu tedbirlerin insan hakları ve temel özgürlükler üzerinde, özellikle de yaklaşan seçimler bağlamında yaratabileceği etkileri yakından izlemeye çağırıyoruz.

Türkiye: İnsan hakları avukatı Aytekin Aktaş’a yönelik işkence, tehditler ve saldırılar

Durum açıklaması:

Gözlemevi, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ve Adalet için Hukukçular üyesi insan hakları avukatı Aytekin Aktaş’ın, 6 Şubat 2023’te meydana gelen ölümcül depremlerden etkilenen Hatay ilinde Jandarma tarafından gözaltına alınan bir Yaşam Nöbeti eylemcisini temsil ettiği sırada maruz kaldığı işkence, tehdit, fiziksel ve sözlü saldırılar hakkında bilgilendirilmiştir. Depremler Türkiye ve Suriye’de 52.000’den fazla insanın ölümüne, binlercesinin yaralanmasına ve milyonlarca insanın yerlerinden edilmesine neden oldu. Bu insani kriz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın etkilenen bölgelerde üç aylık bir olağanüstü hal ilan etmesine yol açmış, bu da temel özgürlüklere orantısız kısıtlamalar getirilmesine ve kolluk kuvvetleri ihlallere neden olmuştur. Yaşam Nöbeti eylemleri, depremden sağ kurtulan Hataylıların, ilin çeşitli yerlerine yeterli önlemler alınmadan ve özellikle döküm alanlarının çevresinde yaşayanların sağlığı riske atılarak moloz dökülmesine karşı birkaç hafta boyunca devam eden barışçıl eylemleridir.

4 Nisan 2023 tarihinde gönüllü hukuki destek vermek üzere deprem bölgesinde bulunan Aytekin Aktaş, depremzedelerin basın açıklaması yapmak üzere toplandıkları Yaşam Nöbeti eylemine katılan bir kişinin Jandarma tarafından gözaltına alındığı bilgisi üzerine Hatay’ın Samandağ ilçesine bağlı Yeşilköy Mahallesi’ne geldi. Aktaş, Yeşilköy’de Samandağ-Antakya Yolu’nun arkasındaki eylem yerine vardığında Jandarma’ya kendisini avukat olarak tanıttı ve müvekkiliyle görüşmek istedi. Jandarma önce müvekkilinin bir araçta tutulduğunu belirtmiş, ancak Aktaş’ın yasa gereği müvekkili hakkında gözaltı kararı olup olmadığını sorması üzerine Aktaş’a hakaret ederek ve tartaklayarak saldırganlaşmış ve gözaltı kararına ilişkin bilgi vermeyi reddetmiştir.

Aktaş’ın savcı kararı olmadan gözaltına alınmanın ve avukatların mesleki görevlerini yerine getirmelerine müdahale edilmesinin hukuka aykırı olduğunda ısrar etmesi üzerine, hem Aktaş hem de alandaki protestocular Jandarma tarafından darp edildi ve gözaltı araçlarının bulunduğu alandan zorla uzaklaştırıldı. Aktaş yaşanan şiddeti telefonuyla kaydetmeye başlayınca, Jandarma görevlileri üniformalarındaki yakalıklarından isimlerini çıkararak Aktaş’ın telefonunu aldılar. Daha sonra en az 10 Jandarma görevlisi Aktaş’a saldırdı ve onu araçların arasında daha gizli bir yere sürükledi. Görevliler Aktaş’ı coplarla döverek, tekmeleyerek ve yumruklayarak, botlarla boynuna basarak, yerde sürükleyerek ve birbirlerini "kolunu kırmaya" teşvik ederek kolunu bükerek işkence yapmış, hakaret etmiş ve "Burası OHAL bölgesi, seni burada öldüreceğiz, kimse bir şey yapamaz" diyerek ölüm tehdidinde bulunmuşlardır. Daha sonra Aktaş’ı bir araca bindirerek işkence yapmaya devam etmişler, aracın içine hapsetmişler ve burada tutmuşlardır, bu sırada protesto alanında bulunan ve Jandarma’nın Aktaş’a yönelik saldırılarına tanık olan diğer kişileri de şiddet kullanarak gözaltına almışlardır. Yaklaşık 30 dakika sonra Jandarma Aktaş’ı serbest bırakmıştır.

Saldırılara karışan memurların plaka numaralarını ve isimlerini topladığı sırada Aktaş bir kez daha Jandarma görevlilerinin saldırısına uğradı. Bu ikinci saldırı Aktaş’ın Jandarma’dan kaçmasıyla sona erdi. ÇHD, bu şiddet eylemlerinin ardından Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.
6 Şubat 2023 depremlerinden bu yana, başta depremin merkez üssü olan Hatay ili olmak üzere depremden etkilenen bölgelerde enkaz kaldırma ve moloz yığma çalışmaları yürütülmektedir. Yaşam Nöbeti eylemlerini düzenleyen depremzedeler, enkazın tarım arazilerine ve yerleşim alanlarının yakınına yığılması ve toprağın asbest ve diğer zararlı kimyasallarla kirlenmesi nedeniyle hem halk sağlığı hem de çevresel risklerin altını çiziyor. Talepleri, jandarma ve diğer kolluk kuvvetlerinin şiddetli saldırılarıyla karşılanmakta.

Gözlemevi, 6 Şubat depremlerinden bu yana, hayatta kalanların davalarını üstlenen insan hakları avukatlarının özellikle hedef alındığını endişeyle not etmektedir. 12 Şubat 2023 tarihinde, avukatlar Erdoğan Akdoğdu ve Mehdi Zana Akkaya, gözaltında işkence mağduru bir müvekkillerine hukuki destek sağlarken Jandarma görevlileri tarafından tehdit edildi.

Depremden etkilenen on ilde ilan edilen üç aylık olağanüstü hal, Türkiye’nin 2016-2018 yılları arasında yaygın insan hakları ihlalleri ve olağanüstü hal mevzuatının kötüye kullanılması konusundaki sicili göz önüne alındığında, durumu daha da kötüleştirme riski taşıyor.

Gözlemevi, Aytekin Aktaş’a karşı işlenen ve yalnızca bir insan hakları avukatı olarak meşru faaliyetlerini yerine getirmesini cezalandırmayı amaçlayan işkence eylemlerini şiddetle kınamaktadır.

Gözlemevi, Türkiye’deki yetkilileri, Aytekin Aktaş’ın fiziksel bütünlüğünü ve psikolojik iyiliğini her koşulda güvence altına almaya, kendisine yönelik işkence eylemlerine ilişkin derhal, kapsamlı ve tarafsız bir soruşturma yürütmeye ve ülkedeki tüm insan hakları avukatlarının ve insan hakları savunucularının meşru insan hakları faaliyetlerini herhangi bir engelleme veya misilleme korkusu olmaksızın yürütebilmelerini sağlamaya çağırmaktadır. Gözlemevi, depremin ardından insan hakları ve temel özgürlüklere tam saygının sağlanması gerektiğini ve hiçbir istisnai durumun herhangi bir işkence eylemini haklı çıkarmak için kullanılamayacağını hatırlatmaktadır.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:

i. Aytekin Aktaş ile birlikte Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının bedensel bütünlüğü ve psikolojik iyiliğinin korunmasının her koşulda teminat altına alınması;

ii. Aytekin Aktaş’a yönelik yukarıda belirtilen işkenceye ilişkin hızlı, kapsamlı, bağımsız ve tarafsız bir soruşturma yürütülmesi ve faillerin uluslararası standartlara uygun olarak adalet önüne çıkarılması;
iii. Aytekin Aktaş’a ve Türkiye’deki diğer tüm insan hakları savunucularına yönelik - yargı düzeyi de dahil olmak üzere - tüm taciz eylemlerine son verilmesi ve her koşulda meşru faaliyetlerini herhangi bir engelleme ve misilleme korkusu olmaksızın yürütebilmelerinin sağlanması;
iv. Devlet görevlilerinin her türlü aşırı güç kullanımından, işkence veya insanlık dışı muamele uygulamasından veya tehditlerinden kaçınmasının ve kolluk kuvvetleri ile alıkonulmayı gerçekleştiren yetkililerinin bu tür davranışların yasaklanması konusunda uygun şekilde bilgilendirilmesinin ve uyarılmasının ve etkili bir yaptırım mekanizmasının uygulanmasının sağlanması;
v. Olağanüstü hal uygulamasının kaldırılması, afetlere müdahale için özel olarak tasarlanmış mevcut mevzuat kapsamında verilen yetkilere başvurulması ve bu bağlamda alınan her türlü tedbirin mevcut krizi ele almak için kesinlikle gerekli ve orantılı olmasının ve Türkiye’nin uluslararası insan hakları yükümlülükleriyle tam olarak uyumlu olmasının sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Recep Tayyip Erdoğan, e-posta: contact@tccb.gov.tr
• Adalet Bakanı Bekir Bozdağ. e-posta: info@adalet.gov.tr.
• İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. e-posta: diab@icisleri.gov.tr; sti@icisleri.gov.tr
• Büyükelçi Faruk Kaymakçı, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika. Email: info@turkdeleg.org; tr-delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Güven Begeç, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre. Email: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***
Paris-Cenevre, 10 Mayıs 2023

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.
İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayın:
• E-posta: alert@observatoryfordefenders.org
• FIDH Telefon: + 33 (1) 43 55 25 18
• OMCT Telefon: + 41 22 809 49

TÜRKİYE: Derneklere karşı kapatma davaları sivil alanı kısıtlamak amacıyla giderek daha fazla kullanılıyor

Ankara, Brüksel, Paris, 12 Eylül 2023. Türkiye’de münferit örgütleri hedef almak amacıyla derneklere karşı açılan kapatma davalarının sivil toplum üzerinde de caydırıcı bir etkisi bulunuyor. Gözlemevi (FIDH-OMCT) ve Türkiye’de iş birliği içinde olduğu İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) bugün söz konusu uygulamayı ve bunun sivil toplum örgütleri ve destekledikleri topluluklar üzerindeki olumsuz etkilerini belgeleyen bir rapor yayınlıyor. Rapor, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) hakkında İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan -ve raporda detaylıca belgelenen- kapatma davasının 13 Eylül 2023 tarihindeki altıncı duruşmasından bir gün önce yayınlanıyor.

“Belirsiz ve Tekinsiz”: Türkiye’de Derneklere Karşı Açılan Kapatma Davaları başlıklı rapor, bu tür davaların sivil toplumu baskı altına almak ve sivil alanı daraltmak için sistematik bir şekilde araç olarak kullanıldığını ortaya koyuyor. Rapor, bu davaların yol açabileceği sert bir önlem olan derneklerin istem dışı feshinin yetkililer tarafından dernekleri susturmak ve çalışmalarına misilleme olarak onlara yaptırım uygulamak amacıyla kötüye kullanıldığını gösteriyor.

Sivil toplum örgütlerini saran korku iklimi

Rapor, Gözlemevi’nin daha önceki yayınlarında belgelediği diğer taciz biçimleriyle birlikte, mesnetsiz kapatma davalarının da Türkiye’de hükümet politikalarını eleştiren sivil toplumu sindirmek, bölmek ve faaliyetlerini gayrimeşru göstermek için yetkililerin elinde yeni bir araç haline geldiğini savunuyor. Rapor, 2021 itibariyle dört dernek hakkında — Din Alimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (DİAYDER), Göç İzleme Derneği (GÖÇİZDER), Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) ve Tarlabaşı Toplum Merkezi (TTM) — açılan kapatma davalarını belgeliyor ve çözümlüyor.

Gözlemevi, İHD ve TİHV tarafından Haziran 2023’te derlenen bilgilere ve dört derneğin temsilcileri ile destekledikleri kişilerin doğrudan tanıklıklarına dayanan rapor, kapatma davalarının tek tek derneklerin, bunların üyelerinin ve birlikte çalıştıkları toplulukların üzerindeki etkisini belgeliyor. Rapor ayrıca, sonucu ne olursa olsun, bir kapatma davasına hedef olmanın, dernekler üzerinde yaftalayıcı ve yalnızlaştırıcı bir etkisi olduğunu gösteriyor ki bir katılımcı bu etkiyi tanımlamak için "belirsiz ve tekinsiz bir durum" ifadesini kullandı. Muhalif seslerin giderek daha fazla hedef alındığı, sivil toplum örgütlerinin hükümet yetkilileri ile hükümet yanlısı medya tarafından saldırılara maruz kaldığı ve düzenli olarak itibarsızlaştırıldığı bir bağlamda, sivil toplum örgütleri arasındaki korku ikliminin körüklenmesine ve bu örgütlerin Türkiye toplumu içindeki güvenilirliklerinin ve konumlarının zayıflamasına bu davalar da katkıda bulunuyor.

FIDH Başkan Yardımcısı ve İHD temsilcisi Reyhan Yalçındağ
, "AB üyeliğine aday olduğu iddia edilen bir ülkede hala örgütlenme ve ifade özgürlüğü haklarına yönelik, bu raporda anlatılan türden ciddi ihlallerden bahsediyor olmamız utanç verici," dedi. Yalçındağ, "Hükümete yakın pek çok STK önemli ölçüde destek görürken, Kürt meselesinin demokratik çözümünü talep edenler ile bağımsız kadın ve LGBTİ+ hakları gruplarının tutuklamalar, kapatma davaları ve diğer taciz biçimleriyle karşı karşıya kalması, yapılanların siyasi saikli olduğunu ve tek amacın muhalefeti çökertmek olduğunu gösteriyor," şeklinde konuştu.

TİHV Başkanı Metin Bakkalcı ise şunları ekledi: "Derneklerin kapatılmasına yönelik bu tür girişimler kabul edilemez. Evrensel değerler ışığında bu uygulamalara derhal son verilmelidir. Ancak biz, ulusal ve uluslararası düzeydeki destekçilerimizin göstereceği dayanışmayla, Türkiye’deki sivil toplumun bu sorunların üstesinden gelebileceğine inanıyoruz."

Karalama kampanyaları ve yaftalama

Haklarında kapatma davası açılan dört dernek de hükümet yetkilileri ve/veya hükümet yanlısı medya tarafından açıkça hedef gösterildi.

OMCT Genel Sekreteri Gerald Staberock, "Daha önceki raporlarımızda da belgelenen sivil topluma yönelik düşmanca söylemler eşi benzeri görülmemiş seviyelere ulaşmış durumda, hedef alınan kişilerin başvurabileceği etkili bir hukuk yolu ise bulunmuyor," dedi. Staberock "Dernekleri ’terörist’ ya da ’ahlaksız’ olarak yaftalayan karalama kampanyaları, Türkiye’deki demokratik tartışma ortamını boğma çabalarının bir parçası olarak sivil toplumun katkılarını gayri meşru göstermek dışında bir amaca hizmet etmiyor," şeklinde konuştu.

KCDP hedef alınıyor

KCDP’ye karşı açılan kapatma davasının yarınki duruşması, son dönemdeki endişe verici bu eğilimin örneklerinden yalnızca biri. Davanın açılmasının iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) bir üyesinin örgüt aleyhinde internet üzerinden yaptığı şikayetler ve polisin KCDP üyeleri hakkında hukuka aykırı olarak tuttuğu kayıtlar dışında bir dayanağı yok. Davanın doğrulanmış ve sağlam kanıtlara dayanmaması ve şikayetin geldiği kaynak, davanın siyasi saiklerle açıldığını, Türkiye’de toplumsal cinsiyet karşıtı söylemlerin arttığı, kadınların ve LGBTİ+’ların gitgide daha fazla hedef alındığı bir dönemde KCDP’nin hükümetin toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarına yönelik eleştirilerine misilleme yapmak amacını taşıdığını ortaya koyuyor. Mahkemenin yarınki duruşmada kararını açıklaması bekleniyor.

Türkiye’de daralan sivil alana ilişkin genel bağlam

Türkiye’de demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları alanlarında yaşanan genel gerileme bağlamında, insan hakları savunucuları ve sivil toplum aktörleri, hükümet politikaları ve uygulamalarına yönelik eleştirel tutumları nedeniyle yetkililer tarafından giderek daha fazla hedef alınıyorlar. İnsan hakları savunucuları, terörle mücadele kanununun kötüye kullanılması suretiyle sık sık yargısal tacize uğratılırken, sivil toplum örgütlerine uygulanan mevzuatın kısıtlayıcı çerçevesi de, kapatma davaları dahil olmak üzere, idari tacizin önünü açıyor. Bunlar sadece hedef alınan derneklerin üyeleri üzerinde değil, aynı zamanda çalışmalarını hükümetin bir sonraki hedefi olma tehdidi altında yürütmek zorunda kalan diğer sivil toplum aktörleri üzerinde de caydırıcı bir etki yaratıyor.

Gözlemevi, İHD ve TİHV, bu bulgular ışığında, Türkiye’de sivil toplumun durumu ve örgütlenme özgürlüğü hakkı ile ilgili olarak Türkiye hükümetine ve uluslararası aktörlere çeşitli tavsiyelerde bulunuyor.

Arka plan

Bu rapor, Türkiye’de sivil alanın daralmasına ilişkin üç bölümlük bir serinin devamı niteliğindedir. Temmuz 2020’de yayınlanan ilk raporda toplanma özgürlüğü; Mayıs 2021’de yayınlanan ikinci raporda örgütlenme özgürlüğü; Haziran 2022’de yayınlanan üçüncü raporda ise idari taciz konuları ele alınmıştır. Bu dört raporun çizdiği tablo, Türkiye’deki insan hakları savunucuları ve sivil toplum açısından endişe vericidir.

Rapor, TİHV tarafından FIDH, İHD ve OMCT iş birliğinde yürütülen AB destekli "İnsan hakları aktörlerinin salgın sonrası dönemde taban merkezli bir yaklaşımla korunması ve desteklenmesi" projesi kapsamında gerçekleştirilmiştir. 2021’de başlayan proje, savunuculuk, dayanışma, kapasite ve ağ oluşturma, medya faaliyetleri, alt hibe ve destek programları aracılığıyla Türkiye’de demokrasi ve hukukun üstünlüğünün geliştirilmesi ve pekiştirilmesi ve tüm insan hakları ve temel özgürlüklere saygı gösterilmesi yoluyla dönüştürücü bir insan hakları mücadelesine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi
(Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve İşkenceye Karşı Dünya Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

İnsan Hakları Derneği
(İHD), 17 Temmuz 1986’da, aralarında avukatlar, gazeteciler, aydınların da bulunduğu ancak çoğunlukla siyasi tutuklu ve hükümlü yakınlarından oluşan 98 kişi tarafından kuruldu. İHD’nin tek amacı insan hak ve özgürlüklerini savunmak için faaliyetlerde bulunmaktır. Genel merkezi, 27 şubesi ve 7 temsilciliğiyle birlikte İHD, Türkiye’nin en büyük sivil insan hakları örgütüdür ve 1996 yılından beri FIDH üyesidir. İHD aynı zamanda OMCT-SOS İşkence Ağı üyesidir.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), kurulduğu 1990 yılından bu yana işkence ve kötü muamele görenlerin ve işkence görenlerin yakınlarının tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerine erişimlerine katkı sağlayan ve başta işkence olmak üzere insan hakları ihlallerinin önlenmesi için çalışmalar yapan, uluslararası alanda tanınırlığı bulunan bir sivil toplum kuruluşudur. Ankara, Diyarbakır, İstanbul, İzmir ve Van’da Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezleri, Cizre’de Referans Merkezi bulunan TİHV, Dünya Sağlık Örgütü tarafından ortaya konulduğu üzere, bütünsel bir tedavi yaklaşımını benimseyerek kişinin fiziksel, psikolojik ve sosyal iyilik halini içeren “iyilik hali” tanımı doğrultusunda tedavi ve rehabilitasyon çalışmalarını sürdürmektedir.

Eren Keskin ve İnsan Hakları Derneği’ne (İHD) yönelik taciz ve tehditler

Durum açıklaması:

Gözlemevi, FIDH ve OMCT üyesi İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Başkanı olan insan hakları hukukçusu Eren Keskin’e yönelik taciz ve tehdit eylemleri hakkında İHD ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) tarafından bilgilendirilmiştir. Eren Keskin, otuz yıldır azınlık haklarının korunmasına katkıda bulunmakta, kadına yönelik şiddete karşı mücadele etmekte ve militarizme meydan okumak ve işkenceyi sona erdirmek için kampanya yürütmektedir. Ulusal güvenlik güçleri tarafından tecavüz veya cinsel istismara uğrayan translar ve kadınlar için pro bono hizmetler sunan bir hukuk bürosunun kurucusudur. Eren Keskin, barış ve insan hakları çalışmaları nedeniyle 2018 Helsinki Sivil Toplum Ödülü de dahil olmak üzere birçok uluslararası ödülün sahibi ve 2019’da Martin Ennals İnsan Hakları Savunucuları Ödülü finalistidir.

8 Ocak 2024 tarihinde, aşırı milliyetçi harekete yakın X (eski adıyla Twitter) hesapları, Eren Keskin’in 24 Nisan 2023 tarihinde Ermeni Soykırımı’nı Anma Günü için düzenlediği basın toplantısında çekilmiş bir fotoğrafını kullanarak paylaşımlar yapmaya başladı. Çok sayıda takipçisi olan bu hesaplar, Türkiye’yi Ermeni Soykırımı’nı inkar etmesi, özür dilememesi ve tazminat ödememesi nedeniyle eleştiren Eren Keskin ve İHD’yi bir karalama kampanyasıyla doğrudan hedef aldı. Bu paylaşımlara verilen yanıtlarda ve paylaşımlarda Eren Keskin’e, basın toplantısına katılan diğer kişilere ve İHD’ye yönelik çok sayıda tehdit ve hakaret yöneltildi. Aşırı milliyetçi Zafer Partisi’nin Kocaeli Şubesi’nin resmi hesabından da paylaşılan bu şiddet söylemi, organize saldırıların vahametini daha da artırdı.

Aynı fotoğraf, 9 Ocak 2024 tarihinde, 1998 yılında eski İHD Genel Başkanı Akın Birdal’a yönelik suikast girişiminin planlanması ve azmettirilmesinden sorumlu olan Semih Tufan Gülaltay tarafından X hesabında, doğrudan Eren Keskin’i hedef alan hakaret ve tehdit içerikli bir başlık ile paylaşıldı.
Eren Keskin’in avukatları 10 Ocak 2024 tarihinde İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu.

Gözlemevi, kurulduğu 1986 yılından bu yana İHD’nin 23 üye ve yöneticisinin yargısız infazlar sonucu hayatını kaybettiğini hatırlatır. 1998-2002 yılları arasında, 12 Mayıs 1998’de silahlı saldırıya uğrayan Akın Birdal’ın da aralarında bulunduğu iki dernek başkanı dernek merkezinde saldırıya uğradı. Akın Birdal’ın durumu kritikti ve uzun süre yoğun bakımda kaldıktan sonra hayata döndü. Semih Tufan Gülaltay, 2 Haziran 1998’de tutuklandı ve Akın Birdal’ı "kasten öldürmeye teşebbüs" suçundan suçlu bulunarak 19 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Gülaltay, dört buçuk yıl hapis yattıktan sonra koşullu salıverilme hakkından yararlandı.

Bu bağlamda, Eren Keskin ve İHD’ye yönelik karalama kampanyasının örgütlü yapısı ve Semih Tufan Gülaltay’ın bu kampanyaya katılımı göz önüne alındığında, Gözlemevi, Eren Keskin’in ve örgütün karşı karşıya olduğu tehditlerin ciddi ve yakın doğası konusunda derin endişelerini dile getirmektedir.

Gözlemevi son olarak, Eren Keskin’in barışçıl insan hakları faaliyetleri ve ifade özgürlüğünü kullanması nedeniyle son on yıllardır sürekli olarak yargısal tacize ve sindirme çabalarına maruz kaldığını hatırlatır.
Gözlemevi, Eren Keskin ve İHD’ye yönelik taciz ve tehditleri kınamakta ve Türkiye yetkililerini Eren Keskin, İHD ve üyelerine yönelik taciz ve tehditlere ilişkin derhal, kapsamlı ve tarafsız bir soruşturma yürütmeye, onların korunmasını sağlamaya ve failleri uluslararası standartlara uygun olarak adaletin huzuruna çıkarmaya çağırmaktadır.

İstenen eylemler:

Lütfen aşağıdaki talepler doğrultusunda Türkiye yetkililerine yazınız:

 Eren Keskin ve tüm İHD üyelerinin yanı sıra Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının bedensel bütünlüğünün ve psikolojik iyilik halinin her koşulda teminat altına alınması;
 Eren Keskin’e, İHD’ye ve üyelerine yönelik taciz ve tehditlere ilişkin derhal, kapsamlı ve tarafsız bir soruşturma yürütülmesi, korunmalarının sağlanması ve faillerin uluslararası standartlara uygun olarak adaletin huzuruna çıkarılması;
 Eren Keskin’e, İHD üyelerine ve Türkiye’deki diğer tüm insan hakları savunucularına yönelik - yargı düzeyi de dahil olmak üzere - tüm taciz eylemlerine son verilmesi ve her koşulda meşru faaliyetlerini herhangi bir engelleme ve misilleme korkusu olmaksızın yürütebilmelerinin sağlanması.

Adresler:

• Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, E-posta: contact@tccb.gov.tr, Twitter : @RTErdogan
• Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, E-posta: info@adalet.gov.tr / basin@adalet.gov.tr, Twitter : @adalet_bakanlik
• İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, E-posta: diab@icisleri.gov.tr / sti@icisleri.gov.tr, Twitter: @TC_icisleri
• Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Twitter: @MFATurkiye
• Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Muharrem Kılıç, E-posta: baskanlik@tihek.gov.tr, Twitter: @muharremkilic1 / @tihek_kurumsal
• Büyükelçi Faruk Kaymakçı, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, Brüksel, Belçika, E-posta: info@turkdeleg.org / tr-delegation.eu@mfa.gov.tr
• Büyükelçi Güven Begeç, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İsviçre, E-posta: turkey.unog@mfa.gov.tr

Lütfen ülkenizdeki Türkiye büyükelçiliği ya da diplomatik misyonlarına da yazınız.

***
Paris-Cenevre, 30 Ocak 2024

Yanıtınızda atılan adımlar hakkında bu başvurunun kodunu belirterek bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (Gözlemevi) 1997’de Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Müdahale Örgütü (OMCT) tarafından kurulmuştur. Bu programın amacı, insan hakları savunucularına karşı baskıyı engellemek veya bu durumlara çözüm üretmek üzere müdahale etmektir. FIDH ve OMCT, uluslararası sivil toplum tarafından hayata geçirilen bir Avrupa Birliği İnsan Hakları Savunucuları Mekanizması olan ProtectDefenders.eu üyesidir.

Gözlemevi ile irtibata geçmek için acil durum hattını arayın:
• E-posta: alert@observatoryfordefenders.org
• FIDH Tel: + 33 (1) 43 55 25 18
• OMCT Tel: + 41 22 809 49 39

FIDH Başkan Yardımcısının AB Parlamentosu’nda Gazze’ye ilişkin yaptığı konuşmanın yanlış aktarılması

Haberde FIDH Başkan Yardımcısı ve kolokyum konuşmacısı Alexis Deswaef’in "Gazze’de yaşananlar "açıkça soykırımdır" dediği ve “bilinen diğer soykırımlardan daha fazla sivil, kadın ve çocuğun öldürüldüğünü vurguladığı" belirtiliyordu. Haberi okuduktan sonra Sayın Deswaef, Gazze’de bilinen diğer soykırımlardan daha fazla sivil, kadın ve çocuğun öldürüldüğünü asla söylemediğini veya ima etmediğini belirtmiştir. Holokost, Ruanda’da Tutsilere yönelik soykırım ya da Ermeni soykırımı gibi örnekler göz önüne alındığında bu iddianın olgusal ve tarihsel olarak anlamsız olduğunu ifade etmiştir.

Haberin orijinali, Sayın Deswaef ve FIDH’in pozisyonlarını yanlış yansıtmıştır. Birçok Türk medya kuruluşu bu haberi yayınlamıştır. Haber metni, Anadolu Ajansı’na yaptığımız şikâyetin ardından değiştirilmiştir.

Sayın Deswaef ve FIDH yalnızca tarafsız, gerçeklere dayalı ve hukuki analizlere dayanmaktadır. Gazze’de yaşananlar FIDH tarafından gerçekleşmekte olan bir soykırım olarak değerlendirilmekte olup, sivil kayıpların sayısı göz önüne alındığında soykırımın ciddiyeti sarsıcıdır. Bununla birlikte, bazıları tartışmasız ve trajik biçimde daha fazla ölüme sebep olan diğer soykırımlarla doğrudan karşılaştırılmamalıdır.

Türkiye: Teknoloji Devi Şirketler Çevrimiçi İfadeyi Korumalı, Sansüre Direnmelidir

Mart 4, 2024. Ülke çapında gerçekleşecek önemli yerel seçimler yaklaşırken, Türkiye makamları bir kez daha kısıtlayıcı internet yasasını kullanarak sosyal medya platformlarını kontrol etme çabalarını yoğunlaştırıyor ve hükümeti eleştiren içeriklerin engellenmesini talep ediyor. Sosyal medya platformları, uluslararası insan hakları hukuku kapsamında korunan ifadeleri hedef alan resmi ve gayri resmi baskılara karşı sert ve ortak bir duruş sergilemeli ve artan çevrimiçi sansür karşısında artırılmış şeffaflık ilkesini benimsemelidir.

Artan baskı ve sosyal medya platformlarının yetersiz tepkisi

Türkiye makamlarının sansürü yoğunlaştırma hazır olduklarını -ve sosyal medya platformlarından gelen yetersiz yanıtı- gösteren yakın tarihli çarpıcı bir örnek, Ankara 9. Sulh Ceza Hakimliği’nin Ocak ayında aldığı bir karardı.

10 Ocak’ta, Twitter/X’in Hükümet İlişkileri hesabı, Ankara’daki bir Sulh Ceza Hakimliği’nin çeşitli platformlarda engellenmesine hükmettiği sosyal medya içeriklerinin listesini içeren 6 Ocak tarihli kararını yayınladı. Karar, hakkında suç işlediği yönünde iddialar bulunan Muhammet Yakut ile ilgili profiller ve Twitter/X, Facebook, Instagram, YouTube ve TikTok’taki içerikler de dahil olmak üzere 210 ayrı öğeyi hedef almıştı. Yakut, sosyal medyada, hükümet yolsuzluğu ve Türkiye’deki organize suç faaliyetleri hakkında iddialarda bulunmuştu. Sulh Ceza Hakimliği, içerikleri İnternet Yasasının 8/A maddesi kapsamında "milli güvenlik ve kamu düzeninin korunmasına" yönelik bir tehdit olarak değerlendirmiş olsa da, karar uluslararası ifade özgürlüğü standartlarını ihlal ettiğinden platformların içerikleri engellememeleri gerekirdi.

Twitter/X, yaptığı açıklamada ayrıca Türkiye tarafından kendilerine, şirketlerinin bu hakimlik kararına tam olarak uymayan tek platform olduğunun iletildiğini aktardı; ve kararda belirtilen 12 hesap ve 15 tweet hakkında "işlem" yaptığını duyurdu. Şirket, platformunun Türkiye’de tamamen engellenmesini önlemek için bu adımları atması gerektiğini belirtirken, bir yandan aslında söz konusu içeriğin ifade özgürlüğü kapsamında korunması gerektiğini kabul edip, ilgili hakimlik kararına itiraz edeceğini bildirdi. Listede yer alan hesap ve tweetlerin hiçbirine Türkiye’den erişilemezken, birçoğuna diğer ülkelerden erişilebiliyor.

Twitter/X’in açıklamasından bir hafta sonra, Facebook ve Instagram’ın ana şirketi Meta, aynı karara atıfta bulunarak Şeffaflık Merkezi’nde bir vaka çalışması yayınladı ve Lumens veri tabanına (Harvard Üniversitesi’ndeki Berkman Klein İnternet ve Toplum Merkezi tarafından işletilen bir veri tabanı) bir rapor sundu. Vaka çalışmasında, engellenen içeriğin şirket politikalarını ihlal etmediğini belirten Meta, engelleme kararına atıfta bulunarak Türkiye’deki kullanıcılar için 65 gönderi ve 14 hesabın engellediğini duyurdu. Meta, karara uymamasının idari para cezalarına, 6 aya kadar reklam yasağına ve Meta’nın Türkiye’deki tüm hizmetlerinin yavaşlatılması gibi yaptırımlara neden olabileceğini belirtti.

YouTube ve TikTok engelleme kararıyla ilgili kamuya açık bir yorum yapmamış olsalar da, araştırmalar her iki platformun da kararda belirtilen içeriklere erişimi engellediğini gösteriyor. Erişim engelleme, hem YouTube hem de TikTok platformlarındaki çeşitli URL’leri içeriyor. Listede yer alanlardan TikTok’taki öğelerin bir kısmına birçok ülkeden erişilemiyor, geri kalan öğelere erişim de yalnızca Türkiye’de kısıtlı durumda. Listede yer alanlardan YouTube’daki URL’ler Türkiye’den ve başkaca ülkelerden erişilemez durumda.

Bazı erişim engellerinde açıkça belirtilmiş olsa da, birçok durumda platformlar içeriğe erişimin hakimlik kararı nedeniyle engellendiğini belirtmekte başarısız oldu. Türkiye’den erişim sağlanmaya çalışıldığında, içerik genellikle "teknik bir hata nedeniyle" erişilemez olarak etiketleniyor veya "video şu anda kullanılamıyor" mesajları gösteriliyor. Ancak aynı içeriğe başka bir yerden erişilebiliyor. Benzer şekilde, hesaplar Türkiye’den görüntülendiğinde "hiç içerik paylaşılmamış" gibi görünürken, ülke dışından görüntülendiğinde bu hesaplarda birkaç videonun yayınlandığı görülüyor. Bu şeffaflık sorunu, Türkiye’de sosyal medya platformlarını kullanan kişilerin, içeriğin Türkiye makamlarının talebi üzerine kasıtlı olarak engellendiğini ve içeriğe atlatma teknolojileri kullanarak erişebileceklerini bilememelerine neden oluyor.

ARTICLE 19, Şubat 2024’te YouTube’un ana şirketi olan Google’a ve TikTok’a, diğer konuların yanı sıra, ilgili engelleme kararına nasıl yanıt verdiklerini soran bir mektup gönderdi. TikTok, insan haklarına olan genel bağlılıklarını ve Türkiye’de içerik çıkarmaya yönelik hükümet taleplerini ele alma konusundaki rutin uygulamalarını paylaştı, ancak Ocak ayındaki içerik çıkarma işlemleriyle ilgili olarak yöneltilen soruları yanıtlamadı. Google ise yanıt vermedi.

Korku kaynaklı hatalı uyum

Türkiye’nin İnternet mevzuatına Ekim 2022’de getirilen değişiklikler nedeniyle sosyal medya şirketlerinin uluslararası insan hakları hukukunu ihlal eden sansür taleplerine karşı yasal yollara başvurmak yerine hükümet baskısına boyun eğmeye daha istekli davranmaya başladığı görülüyor. Twitter/X ve Meta’nın içerikleri engellediklerini kabul etmeleri, Türk makamlarının artan sansür taleplerine karşışirketlerin korkuyla yönlendirilen tepkiler verdiklerini göstermektedir. Twitter/X, bant daraltma gibi olası yaptırımlar konusunda açık endişelerini dile getirdi. Meta, hazırladığı vaka çalışmasında olası yaptırımlara yönelik genel bir atıfta bulundu.

Bu yaklaşım, şirketlerin Birleşmiş Milletler İş Dünyası ve İnsan Hakları Rehber İlkeleri kapsamında insan haklarına saygı gösterme yükümlülüğünü göz ardı etmektedir. Bu yükümlülükler dahilinde, platformların ifade özgürlüğünün kısıtlanmasına yönelik baskılara direnmeleri gerektiği de yer almaktadır.

Mevcut yasalar, tek bir içerik engelleme kararına bile uyulmaması halinde bant genişliğinin yüzde 90 oranına kadar yavaşlatılmasına izin verse de, uygulamada platformların eylemlerinden ve yasada öngörülen yavaşlatma hükümlerinden bağımsız olarak Türk makamlarının bazen neredeyse hiç gerekçe göstermeksizin belirli platformlara erişimi tamamen engelledikleri görülmektedir. Bunun bir örneği, 6 Şubat 2023 depremlerinden sonra yetkililerin erişim engelleme amacıyla kısa süreli bir bant daraltma uygulamasına başvurması oldu.

Ancak mevcut verilere göre seçimlerden önce hükümet ve destekçilerinin sosyal medya kullanımları göz önüne alındığında, uzun süreli kapsamlı bir erişim yavaşlatmasının muhtemel olmadığı anlaşılmakta. Meta’nın Reklam Kütüphanesi kayıtlarına göre, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), Mayıs 2023’te yapılan genel seçimler öncesinde siyasi reklamlar için önemli miktarda para harcadı. Aynı dönemde Meta, manipüle edilmiş içerikler de dahil olmak üzere AKP’yi destekleyen yorumlar yayan, yaklaşık 1,3 milyon takipçiye ulaşan, içerikleri yaymak için reklamlara 700.000 dolara yakın para harcayan geniş bir sahte hesap ağının da kaldırıldığını bildirdi.

Koordine yanıt ve artırılmış şeffaflık ile yasal baskıların üstesinden gelmek

2020 yasal değişikliklerine uyum sağlamak için dört büyük platformun yerel temsilciler atama kararı almalarının ardından, sivil toplum kuruluşları YouTube, Meta, Twitter/X ve TikTok’u insan hakları standartlarını ihlal eden yasalara uymamaları konusunda uyarmıştı. Her dört şirket de ifade özgürlüğüne olan bağlılıklarını teyit etse de yeni yasal ortamda nasıl bir yol izleyeceklerine dair çok az açıklama yapmışlardı. Meta, yasal değişikliğin yapıldığı dönemde, artan siyasi baskıyla karşılaşılması halinde yerel temsilcisini geri çekebileceğini belirtmişti.

Hükümet sansürü son yıllarda şüphesiz arttı ve özellikle 2020 ve 2022 yıllarında ülkenin internet düzenlemelerinde yapılan yasal değişikliklerden bu yana yoğunlaştı. Bunun yanında platformlar arasındaki şeffaflık ve koordinasyon eksikliği de hükümet tarafından platformlar üzerinde tek tek baskı kurmada kullanılıyor. Bunun bir örneği Türkiye’nin 2023 genel seçimlerinden hemen önce, yetkili makamlar sosyal medya platformlarını içerik çıkarma taleplerine uymamaları halinde bant daraltma yaptırımı ile tehdit edilmesiydi. Twitter/X, iki ayrı olayda, Türk yetkililerin kendilerine içerik çıkarma talebine uymayan tek platform olduğunu bildirildiğini, bu durumun içerik hakkında işlem yapma kararlarını etkilediğini kamuoyuna açıkladı.

Yerel seçimler yaklaştıkça bu baskının devam etmesi muhtemeldir. Platformların bireysel baskıya maruz kalmamak için koordineli bir tepki benimsemeleri, şeffaflık önlemlerini artırmaları ve içerik çıkarma taleplerine mahkemelerde itiraz ederek direnmeleri çok önemlidir. Hak örgütleri, bu kararlara uyulmaya devam edilmesinin, Türkiye makamlarını, ifade özgürlüğü sınırları içinde kalan içeriklerin çıkarılması için benzer şekilde keyfi veya aşırı taleplerde bulunmaya teşvik edebileceğini ve sonuçta bu şirketleri devlet sansürüne müdahil edebileceğini belirttiler.

Platformların, yaklaşan seçimler sırasında önemli anlarda meydana gelebilecek kapanma durumlarına yönelik olarak, içeriğe erişimin atlatma teknolojileriyoluyla sürdürülmesi de dahil olmak üzere erişimi sağlamak için acil durum planları oluşturmaları da büyük önem taşımaktadır.

Sosyal medya platformlarına ve Türk hükümetine öneriler

Türkiye’de faaliyet gösteren sosyal medya platformları artan hükümet baskısıyla karşı karşıya kalırken, ARTICLE 19, İnsan Hakları İzleme Örgütü ve diğer 20 hak grubu ile gazetecilik örgütü, onları sivil toplum örgütleri ve etkilenen topluluklarla istişare ederek aşağıdaki adımları atmaya davet ediyor:

● İfade özgürlüğü kapsamında korunan ifadelere erişimin engellenmesine dair kararlara mahkemede itiraz ederek ve uygulamanın kapsamı ile süresini kısıtlayarak direnin. Engelleme kararlarını, özellikle siyasi söylemin en üst düzeyde korumaya sahip olduğunu göz önünde bulundurarak, uluslararası ifade özgürlüğü standartlarına göre değerlendirin.
● Türkiye’de Mart 2024’te yapılacak yerel seçimlerde, seçim günü ve seçim öncesi süreçte hükümet tarafından uygulanabilecek olası yaptırımların ifade özgürlüğü üzerindeki etkileri ve sansüre müdahil olma riskini değerlendirmek ve bunları azaltmak için ek insan hakları durum tespiti çalışmaları gerçekleştirin. Bu çalışma, seçim dönemi boyunca bant daraltma veya erişimi engelleme durumunda platforma erişimi sürdürmek için bir acil durum planı oluşturmayı da içermelidir.
● Hükümetin sansür talepleri konusunda şeffaf olun. Şeffaflık, içeriğin barındırıldığı URL’de mevcut olmadığını, engellenme nedeniyle birlikte (örn. bir kararla) kullanıcılara bildirmeyi, ilgili olduğunda kararın ve vaka çalışmalarının (Lumens veritabanı aracılığıyla da) yayınlanmasını da içerir. Bu eylemlerin hızlı bir şekilde kamuoyuna duyurulması, hükümetleri hesap verebilir kılmak ve platformlara ayrı ayrı yönelen gayri resmi baskıyı azaltmak için kilit öneme sahiptir.
● Yasal ve gayri resmi hükümet baskısı hakkında bilgi paylaşmak için diğer şirketlerle iletişim kurun. Özellikle seçim dönemlerinde aşırı sansür taleplerine karşı ortak bir duruş sergilemeyi taahhüt edin.
● Şirket politikası ve uygulamalarının etkilerini, engelleme kararlarına konu olan içerik veya hesapların bağlamını ve yaptırımların gerçek tehdit ve etkilerini daha iyi anlamak için Türkiye’deki sivil toplumla yakın ilişki ve iletişim halinde olun.

Türk hükümeti, ifade özgürlüğü ile adil ve serbest seçim hakkını güvence altına almak konusunda birincil sorumluluğa sahiptir. Aşağıda yer alan tavsiyeleri uygulayarak bu yükümlülükleri yerine getirmelidir:

● Uluslararası ifade özgürlüğü ve insan hakları standartlarına uyarak Türkiye’nin internet mevzuatında uluslararası insan hakları hukuku ile uyumsuz bulunan hükümleri yürürlükten kaldırın.
● Başta siyasi söyleme ilişkin içerikler olmak üzere, insan hakları yükümlülüklerini ihlal eden çevrimiçi içeriklerin sansürlenmesi için sosyal medya platformlarına baskı uygulamak amacıyla yasal ve gayri resmi yolları kullanmaktan kaçının.
● Tüm içerik çıkarma taleplerinin kamuya açıklanması da dahil olmak üzere, sosyal medya platformlarıyla ilişkilerde şeffaflığı artırın.
● Çevrimiçi platformlara karşı alınan her türlü tedbirin yasallık, meşruiyet, gereklilik ve orantılılık ilkelerine tümüyle uygun olmasını sağlayın.
● Seçimlerden önce, seçimler sırasında veya sonrasında sosyal medya platformlarına bant daraltma uygulamaktan veya platformlara erişimi engellemekten kaçının.