FIDH Başkanı Karim Lahidji "Türk makamları, sadece insan hakları ihlallerinden sorumlu olanlardan hesap sorma konusunda hiç bir irade göstermemekle kalmıyor, protestolara katılan veya konu hakkında beyanda bulunanlara karşı yürütülen bir cadı avına bilfiil iştirak ediyorlar" açıklamasında bulundu.
Türkiye, tarihi boyunca yaşadığı krizlerden tamamen farklı bir kriz ile karşı karşıya. İlk kez, halkın öfkesi sokaklara taştı. “Bir yılın ardindan Gezi : cadı avcılığlı, emniyet görevlilerinin dokunulmazlığı ve hak ve özgürlüklerin daralan alanları" başlıklı 30 sayfalık rapor, orantısız polis gücü kullanımı ve sokaklardaki şiddet içermeyen gösterilerin sistematik bir şekilde engellenmesini de belgeliyor. Kalabalığı dağıtmak için kullanılması gereken göz yaşartıcı bomba kapsülleri, sistematik olarak göstericilere karşı öldürücü silah olarak kullanılıyor. Bunun sonucu olarak da, protestoların başlangıcından bu yana, 15 yaşında bir çocuk da dâhil olmak üzere 11 kişi hayatını kaybetmiş bulunuyor.
Adalet talep eden polis şiddeti kurbanları, davalarının mahkemeye taşınması ve adaletin yerini bulması konusunda cumhuriyet savcılarının bariz isteksiz yaklaşımı ile karşı karşıya kalıyorlar. Savcılar ve kamu yetkilileri insan hakları ihlallerinde bulunanların takibatı konusunda ise acele etmedikleri gibi bu yönde hiçbir irade de sergilemiyorlar. Bunun sonucunda cezasızlık hali hüküm sürmeye devam etmekte.
Öte yandan savcılar, barışçıl göstericilerin, medya mensuplarının, sosyal medya kullanıcılarının ve hatta yaralılara acil yardımda bulunan sağlık görevlilerinin peşine düşmek konusunda aktif bir kararlılık içinde.
Gezi hareketine yönelik bu bastırma eylemi, sokakların ve mahkeme salonlarının ötesinde, hak ve özgürlükleri sınırlayan ve bütün gücü yürütmenin ellerine teslim eden yasal düzenlemelerle de kendini gösterdi. Türkiye Büyük Millet Meclisi, yargıyı yürütmeye bağlayan, acil durumda ilk yardımı suç haline getiren, yürütmenin İnternet üzerindeki kontrolünü arttıran ve ifade ve bilgi alma özgürlüğünü daha da kısıtlayan yasaları kabul etti.
Üç üye teşkilatımız, güçlü delillere dayanarak, Türk makamlarından ve uluslararası topluluktan, Gezi protestoları sırasında yasaları uygulamakla görevli merciler tarafından işlenilen tüm insan hakları ihlali vakaları için uluslararası düzeyde denetlenen, bağımsız bir araştırma başlatılmasını talep etmektedir. Buna ilaveten, uluslararası topluluk, barışçıl gösterilere orantısız güç ile karşılık verilmeye devam ettiği sürece, gösteri denetleme teçhizatlarının Türkiye’ye satış ve ithalatını askıya almalı ve yasaklamalıdır.
Protestoların ilk 60 gününde, en az 43’ü ağır olmak üzere, 8.163 kişi yaralanmıştır. Geçen bir yıl içinde, 10 kişi dövülerek, başlarından gaz kapsülü ile vurularak veya göz yaşartıcı gazdan boğularak hayatını kaybederken, bir kişi de kullanılan gerçek mermi ile vurularak ölmüştür.