Türkiye : Göstericilere ve Sivil Toplum’a karşı artarak devam eden ve kaygı verici baskılar.

15/07/2013
Communiqué
en fr tr

Göstericilere ve Sivil Toplum’a karşı artarak devam eden ve kaygı verici baskılar.
Göstericilere karşı işlenen suçların resmi makamlar tarafından takibinde eksiklik ve ihmal.

FIDH, göstericilerden beş kişinin ölümüne rağmen, 28 Mayıs’tan beri ülkeye yayılan gösterilere karşı takınılan tavrı kaygı verici bulmaktadır. Resmi makamlar, ortamı sakinleştirmek, vatandaşların güvenliğini sağlamak ve ifade özgürlüğünü koruma altına almak yerine barışçıl göstericilere, gözlemcilere ve göstericilere yardım edenlere karşı gerçek anlamda bir « cadı avı » başlatmış durumdadır. Güvenlik güçlerinin açık şekilde orantısız ve/veya cezalandırılma gerektiren şiddet kullanımına karşı caydırıcı bir tavır da takınmamıştır.

Göstericiler arasından beşinci ölüm
2 Haziran tarihindeki gösterilerde yaralanan 19 yaşındaki öğrenci Ali ismail Korkmaz, 10 Temmuz tarihinde Eskişehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde hayatını kaybetti. Göz yaşartıcı gaz ve tazyikli su saldırılarından kaçan bu genç öğrenci, birçok görgü tanığına göre, sivil polis olduğu söylenen bir grup tarafından yakalanıp ölümüne dövülmüştür. Yaralı halde ve kendi imkanlarıyla Eskişehir Yunus Emre Hastanesi’ne giden Ali ismail, bu hastanenin doktorları tarafından tedavi edilmeksizin ifade vermek üzere polis merkezine gönderilmiştir. Ertesi günden itibaren yoğun bakıma alınan öğrenci, geçirdiği beyin kanaması sonucunda hayatını kaybetmiştir. Eskişehir Tabip Odası bir soruşturma başlatmış ve ancak 15 gündür bir yanıt alamamıştır. Ali İsmail’in öldürüldüğü anın görüntüleri, bir otelin güvenlik kamerasınca tamamen net olarak kaydedilmesine rağmen, polis tarafından el konulduktan sonra kullanılamaz hale getirilmiştir. 11 Temmuz’da Hatay’da kaldırılan cenazesinde polis, katılımcılara müdahale etmiş, birçok kişi yaralanmış, başından gaz kapsülüyle vurulan Ibrahim Koçak yoğun bakıma alınmıştır.

Saldırganların cezasız kalması
Olaylar sırasında birçok kez, sivil giyimli kişiler barışçıl göstericilere saldırmıştır.

6 Temmuz Cumartesi günü, eli palalı bir kişi barışçıl göstericileri kovalayıp saldırırken amatör kameralar tarafından görüntülenmiştir. Farklı görüntüler, göstericilere yapılan bu saldırıya tanık olan polis güçlerinin pasifliği ve hatta saldırgana karşı takındıkları hoşgörülü tavrı ortaya koymuştur.

Aynı şekilde, 14 gün komada kaldıktan sonra 14 Haziran tarihinde hayatını kaybeden Ethem Sarısülük’ün öldürülmesinden sorumlu polis memurunun yine polis tarafından korunması ve serbest bırakılmış olması da resmi makamların tavrının bir örneğidir. Ateşli silahını açık bir şekilde yetkileri dışında kullandığı mahkeme bilirkişileri tarafından da teyit edilen polis memuru hala görev başındadır. Ethem Sarısülük’ün ailesi delillerin yok edildiği şikayetinde bulunmuştur; polisin ateş açtığı anda MOBESE kamerasının ani bir kadraj değişikliğiyle cinayeti görüntülemekten kaçındığı görülmüştür.

Özetle, gösterilerin başladığı günden beri, beşinci gösterici aldığı yaralar sonucu hayatını kaybetmiş olmasına rağmen, faillerle ilgili hiçbir soruşturmada henüz tutuklama kararı alınmamıştır.

Bu çok kaygı verici durum ciddi bir polis soruşturması yapılmayacağını düşündürüyor, ve bu fiili cezasızlık da vatandaşlara karşı yapılan ağır ve açık ihlalleri şüphesiz teşvik ediyor.

FIDH bu ağır şiddete karşı soruşturma açılmasının ve uygun cezaların verilmesinin önemine dikkat çekerek, kamuoyunda adli makamlara karşı bir güvensizlik hissi yaratılmaması gerektiğini düşünmektedir.

Kovuşturmalarda bugüne kadar çok sayıda aksaklık gözlemlenmiştir; bu bağlamda kovuşturma evresinde hakim ve savcıların bağımsızlıklarının gerekliliği konusunda hatırlatma yapma ihtiyacı doğmaktadır.

Gösteri yasakları, gösterici, gözlemci ve yardım edenlere karşı başlatılan « cadı avı »
31 Mayıs 2013 tarihli bir kararla İstanbul 6. İdare Mahkemesi tarafından Gezi parkında başlatılan çalışmalara karşı yürütmeyi durdurma kararı verilmiştir. Sonrasında, İstanbul 1. İdare Mahkemesi tarafından, Kültür Bakanlığı’nın itirazına karşın, projenin iptali doğrultusunda verdiği karar, başvuru sahiplerine 2 Temmuz 2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

8 Temmuz Pazartesi günü, bu mahkeme kararının ardından, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu Gezi Parkı’nın halka açıldığını duyurdu. Hareketin öncüsü konumundaki Taksim Dayanışması bu duyuru üzerine destekçilerini parka gitmeye davet etti. Açıldıktan iki buçuk saat sonra, hiçbir meşru gerekçe olmadan, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 34. Maddesince düzenlenen silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yapma hakkına aykırı olarak, polis tarafından parkın boşaltılması emri verildi. Polis yeniden orantısız ve kuralsız gaz kullanımında bulundu. Taksim Dayanışması bileşenlerinin yönetici ve üyelerinden 35 kişinin de aralarında bulunduğu 50 kişi yakalanıp gözaltına alındı [1]. Gözaltı süreleri 12 Temmuz’a kadar uzatıldı. Aynı zamanda, Taksim Dayanışması üyelerinin evlerinde, dayanak olarak Türk Ceza Kanunu’nun 166-122 ve 127. maddeleri gösterilerek, aramalar yapılmıştır. Gerekçe gösterilmeden ve Türk Ceza Kanunu ihlal edilerek, polis tarafından el konulan sabit disklerin kopyaları avukatlara verilmedi.

Taksim Dayanışması hareketinin koordinatörü Mimar Mücella Yapıcı 48 saat boyunca, yaralı göstericilere tıbbi yardım sağlanmasının koordinasyonunda aktif rol alan Istanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu ise 72 saat boyunca gözaltında tutulmuştur.

Sınır Tanımayan Gazetecilerden elde bilgilere göre,12 gazeteci, 6 Temmuz gösterilerini takip ederken polis tarafından gözaltına alınmıştır. Diğer saldırıya uğrayıp tehdit edilen gazeteciler ise: Milliyet’ten Yunus Dalgıç ve Arif Balkan; IMC TV’den Gökhan Biçici; Bianet’ten Elif Akgül; haber sitesi Gerçek Gündem’den Barış Yarkadaş; Sol gazetesinden Dilem Taştan; Ulusal Kanal’dan şengül Derin; Birgün gazetesinden Onur Erdem; Halk TV’den Makbule Cengiz, Aydınlık Gazetesi’nden Bestegül Öneren ve Selçuk Özmen, Özcan Yaman, Evrim Kurdoğlu ve Tuğçe Tatari.

Ayrıca, her türlü siyasi muhalefeti suç haline getirme çabaları da devam etmektedir [2] . 11 Haziran’da SDP merkezindeki tutuklamaların ardından, 6 Temmuz tarihinde İstiklal caddesi yakınlarındaki Türkiye Komünist Partisi merkezine de polis tarafından baskın düzenlenmiş, 23 kişi gözaltına alınmıştır.

8 Temmuz’u 9 Temmuz’a bağlayan gece ise, Taksim meydanının boşaltılması sırasında polisler, İnsan Hakları Derneği İstanbul şubesine, arama izni olmaksızın, 3 kez zorla girmeye çalışmıştır.
Olayları gözlemleyen ve aracı konumunda olan IHD aynı zamanda 28 Mayıs’tan beri, göstericiler ve gösterici olmayanların insan hakları ihlali ihbarlarını kayıt altına almaktadır.

Son olarak, tutuklanan göstericilerin savunmasını üstlenen avukatlar, Çağlayan Adliyesi içinde yeniden saldırıya maruz kalmış, savcılık tarafından herhangi bir soruşturma başlatılmamıştır.

Bu sindirme politikaları, tutuklamalar ve baskınlar, FIDH’in savunduğu ilkeler nezdinde, güvenlik güçlerinin uymaları gereken hukuki yükümlülüklerin açık bir şekilde ihlalini oluşturmaktadır.

Siyasi katılaşma ve şehircilik usulleri reformu

Taksim meydanındaki gösterilerin başından beri, Mimarlar Odası, şehir Plancıları Odası ve diğer meslek odaları, konuyu ilgili mahkemelere de taşıyarak, bu kadar önemli bir kentsel dönüşüm projesinde meslek odalarının fikrine başvurulmamasını eleştirmişlerdir.

Mimarlar ve şehir plancıları odaları tarafından kendisine yükümlülükleri hatırlatılan hükümet, misilleme olarak, 9 Temmuz gecesi meslek odalarına danışma ve odalardan onay alma mecburiyetini kaldıran bir kanunu meclisten geçirmiştir.

FIDH bu siyasi kararı talihsiz bir tercih olarak değerlendirmekte ve zaten gergin olan siyasi ortamı daha da kızıştıracağına inanmaktadır.

FIDH Türk resmi makamlarına aşağıdaki tavsiyelerini hatırlatır :

  • Demokratik olarak seçilmiş hükümetlere karşı da olsa, barışçıl gösteri yapma hakkının korumaya alınması,
  • ifade özgürlüğünün koruma altına alınması,
  • Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. Maddesince de korunan, Anayasal haklarını kullanmış olan tüm barışçıl göstericilerin serbest bırakılması,
  • Göstericilere karşı uygulanan polis şiddetinin derhal durdurulması,
  • Kamu düzenini korumakla yükümlü güçler tarafından orantısız şiddet kullanımıyla ilgili bağımsız ve tarafsız uluslararası bir araştırma komisyonu kurulması,
  • İnsan hakları ihlallerinin sorumlularının soruşturulması ve yargılanması.

Ayrıca, FIDH uluslararası kamuoyunu da :

  • gösterilerde kullanılan orantısız şiddeti en açık dille kınamaya;
  • göz yaşartıcı gazların ve tazyikli suyun sistematik olarak kullanılmasını, bahsi geçen gazların kapalı mekanlara sıkılmasını ve plastik mermiler ile ateş açılmasını kınamaya ;
  • bağımsız uluslararası bir araştırma komisyonu kurulması için çağrı yapmaya;
  • güvenlik güçleri tarafından aşırı veya orantısız şiddet kullanımıyla ilgili soruşturmalar sonuçlanana ve sorumlular cezalandırılana kadar göz yaşartıcı gaz ve gösterilere müdahale araçlarının satışını ve ihracının askıya almaya davet etmektedir.
Lire la suite