Görüşme - Ahmet İnsel - Türk akademisyen

07/05/2013
Communiqué
fr tr

Bugün Türkiye’de insan haklarının durumu ile ilgili ne gibi kaygılar var ?

Bağımsız adalet hakkı, özellikle polis müdahalelerinde vücut bütünlüğüne saygı gibi temel hakların ihlalleri baçlıca kaygı kaynakları. Her ne kadar iyileşmeler gözlemlense de, sorun hala önemini koruyor. Örneğin, 2007’den bu yana, polis tarafından göze alındıktan sonra vuku bulan dolaylı veya dolaysız ölüm olaylarının sayısı 130.

Bunun yanı sıra bir de tabii Kürt Sorunu var. Bu sorun, Türk Devletinin Türkiye’deki Kürtlerin haklarını ve Kürtlerin açık bir şekilde Türkiye’nin kurucu yurttaşları kimliğini tanımamasından kaynaklanıyor. Tabii tanınmak için mücadele vermeye devam eden Kürtlere karşı sürüdürülen şiddet yoluyla bastırma hareketi soruna yardımcı olmuyor.

Bu bastırma ve inkar politikasının maliyeti Türk toplumu için çok ağır oldu. Otuz yılda, sivil, asker, polis 40.000 kişi hayatını kaybetti. Tabii bu durum devam ederken bir yandan da güvenlik güçlerinin faili olduğu kaçınılmaz insan hakları ihlalleri yaşanıyor. Bu ihlaller ve güdülen güvenlik mantığı sonucunda Türkiye’de insan hakları, özellikle 90 yıllarında son derece ağır bir soruna dönüştü.

Şimdi işler düzeliyor, ama daha önümüzde kat edecek çok yol var.

Vücut bütünlüğüne saygı ve adalet hakkının yanısıra Türkiye’de önemli bir insan hakları konusu da: Kadın hakları.

Türkiye’de kadın hakları yasayla tanınıyor. Ama topluma hâkim ataerkil gelenekler ve erkek egemen zihniyet kadınları fiilen ikinci sınıf vatandaş konumuna taşıyor. Bu Türkiye’ye has bir mücadele değil ve maalesef dünyanın dört bir yanında birçok ülkede yaşanılan bir durum.

Türkiye’de ço sayıda kadın, haklarının tanınması için mücadele veriyor. Nitekim kadın hakları Türkye’de özgürlükler ve eşitlik alanının genişletilmesinin öncelikli meselesi.

Kısaca etnisiteye ve cinsiyete dayalı ihlallerle karşı karşıyayız. Sosyal ayrımcılıklar da bir nevi üçüncü bir ihlal başlığı oluşturabilir. Zira Türkiye ekonomik ve sosyal eşitsizliklerin Avrupa ortalamasının çok üstünde olduğu bir ülke. Gelir dağılımındaki eşitsizlikler, bölgesel ve kültürel eşitsizlikler, nesilden nesile aktarılan eşitsizlikler pazar ekonomisinin gelişmesiyle daha da derinleşiyor. Burada da verilmesi gereken önemli bir mücadele var, ancak bu mücadele, aslında bir Kürt isyanı olan bu örtülü iç savaşa çözüm bulmanın aciliyet ve gerekliği karşısında şimdilik ikinci planda kalan bir mücadele.

Eğer Kürt sorununu barışçıl yollardan, Kürtlerin taleplerini karşılayan ve bütün Türkiye vatandaşlarının kendilerini eşit olarak ait hissettikleri yeni bir vatandaşlık ihdas eden bir çözüme ulaşırsak, ardından kapitalist ekonomiden kaynaklanan evrensel sorunlara ayıracak daha fazla vaktimiz olacaktır.

Bugün Türkiye’de birçok gazeteci hapiste. Bu adli taciz niye?

Halen hapiste bulunan gazetecilerin birçoğu ya terörizm propagandası yapmaktan ya da terör örgütüyle bağlantısı olmaktan - ki genellikle burada söz konusu olan PKK - tutuklular. Bir de Türk aşırı solunun hala terk etmediği ve güvenlik güçlerinin gözünde gazetecilerin ve avukatların tutuklanmasını haklılaştırma sonucu doğuran, bir şiddet kullanarak mücadele geleneği sorunu var. Ama burada da çatışma ve nefret havasındaki yumuşama bunları aşmamızı sağlayabilir. Ama her halükarda eğer yargıçlar ve hükümet bu şekilde devam ederlerse, durum hem Türkiye’de gitgide kabul edilemez bir hal alacak, hem de uluslararası arenada daha görünür olacaktır.

FIDH Kongresinin Türkiye’de düzenlemesi size ne ifade ediyor?

FIDH Kongresinin İstanbul’da yapılıyor olması, Türkiye’deki insan hakları militanları ve örgütlerinin bütün dünyadan gelen militan ve örgütlerle tanışması, herkesin sorunlarını, kaygılarını ve kaydettiği ilerlemeleri paylaşması imkânını sunması açısında son derece önemli. İnsan haklarına konusunda seferber olmuş insanları bir araya getiren bu tür buluşmalar, Türk militanlar için çok önemli.

Öte yandan, Kürt sorunu barışçıl yollardan çözülürse, bu FIDH kongresinin artık örtük iç savaş durumundan çıkıp çatışma-sonrası duruma geçen bir ülkede yapılacağı anlamına gelir. Bu aşamada da, FIDH’in geçmiş deneyimleri ile büyük katkıda bulunabileceği yeni sorular karşımıza çıkacaktır. Kongrenin İstanbul’da düzenlenmesi bu açıdan da büyük bir önem taşıyor.

Ayrıca, Türkiye uzun yıllardır kendine ve ana yoğunlaşmış bir şekilde yaşıyor; oysa dünya çapında insan hakları konusunda neler yapıldığını algılamamız önemli. Bu sayede Türkiye bu mücadeledeki yerini, sadece kendi adına değil bütün vatandaşları adına alabilecektir.

Lire la suite